Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Cehenneme Giden Yol Sağa Dönmez

Cehenneme Giden Yol Sağa Dönmez

Sola göre sağ, “Mülkiyetin sınırsızca kişilerde toplanmasını kabul eder. Hiyerarşi ve otoriteden yanadır. Sağ, gücün hukukunu; sol, hukukun gücüne dayanır.”          

Sola göre Şeyh Bedreddin, M. Kemal, Pir Sultan Abdal, Nazım Hikmet sol devrimcidir. Hz. Mevlânâ, Hızır Paşa, Abdülhamid Han ve Atatürkçü Cumhuriyetin, İslâmî değerlerini tasfiye ettiği Müslüman millet ve idam ettiği din adamları sağcıdır.  

Avrupa’nın vahiyden uzak aydınlanmacı-seküler toplum anlayışına sığınan sola göre, Fransız İhtilâli’nden itibaren Meclis’in sağında oturanlar kralın taraftarları, zâdegan, din adamları sınıfı olarak baskıcı devlet ve toplum anlayışıyla laikleri, yâni halkı iktisadî ve siyasî bakımdan ezen ve sömürenlerdir. Dahası sağcılar devlet ve toplum anlayışında seçkincilik, ağalık, aristokrasi gibi eşitliğin yolunu kapatan düşüncelerdir.

Bu bakış bizim “sağ” dan muradımızı ifade etmez.      

SAĞCILIK KUR’ÂN’A GÖREDİR 

Kur’ân-ı Kerim’de iki yolun da târifi yapılmıştır. Yolun solu cehenneme, sağı cennete gider. Yolun solundan gidenler, Allah’ın zâti ve subuti varlığı hakkında fikren ve kalben şüphecidirler. Âyette işâret edilmiş olan yolun sağından gidenler, inananlardır.     

“ESHAB’ÜL MEYMENE (SAĞIN ADAMLARI) NE MUTLUDURLAR ONLAR”

Sağın şerefi, Vakıa Sûresi 8. âyette bildirilmiştir: “Eshab’ül-meymene, âhiret ehli olanlar (sağın adamları) ne mutludurlar onlar!” Eshab-ı meymene, sağcı demektir. Cennete gidecek mesudlara verilen ad. 91. âyette ise “Eshab-ı yemin” (sağın adamları) için Cennet ehli olduğu müjdesi verilmektedir: “Eğer âhiret ehli olanlardan (sağın insanlarından) isen selâm sana sağın insanı!”     

Sözün özü, abdestte sağ kolu yıkarken “Ya Rabbi, amel defterimi sağ tarafımdan ver, hesabımı kolay kıl” diyen insan uhrevî âlemden istediği bu isteğini dünya görüşü hâline getirebiliyorsa o insan Müslümanca bir sağcıdır. Öyle ki, Kur’ân’da sağ taraf “hayır işleri”, sol taraf “şerri” ifade eder. Â’raf sûresinin 17. âyetine göre şeytan, insana sağdan da yanaşır. Yâni, “Şeytan sağ yolda olanlara da musallattır” elbette.

Demek ki, solun Avrupa menşeli siyasî ve ideolojik bir kavram olarak târif ettiği sağ, bu sağ değilmiş.

SAĞCILIK: HZ. ÂDEM’İN DÜNYADAKİ DURUŞUNU SAHİPLENMEKTİR

Sağdaki yolun vecibeleri Hz. Âdem’in dünyadaki duruşunu sahiplenmek, soldaki yolun vecibeleri ise dünyevî seküler doktrin ve felsefelerdir. Hz. Âdem dünyaya indirildiğinde ilk yaptığı iş kendisine Allah Katı’nda verilen kelimelerin kılavuzluğunda düşünerek yeni hayatına istikâmet vermesidir. Bu istikâmet, “Kitabı sağ tarafından verilen kullara” ait bir gidişattır.

İlk peygamber, ilk “Ashabü’l Yemin” dir. Yani Kitabı sağ tarafından verilen ilk âdem. Düşüncesinde, kelimelerinde ve fiillerinde âyetlerin buyurduğu “sağ”ın mânasına bağlı kalarak yürüyen ilk insan.    

Yolun sağı budur. Uhrevî âlemde kendisine söylenenlere sâdık kalarak dünyevî olanı, yani sol istikâmeti tercih etmeyen bir hayat tanzimidir ilk peygamberin yaptığı. Bu mânada sağda olmak, âdemiyet vasfını taşımaktır.     

Allah’ın kanunu gereğince cehenneme giden yol sağa dönmez. Yolun sağı bütün alâmet ve hususiyetleriyle belirlenmiştir. Hz. Âdem’in ölçülerine tâbi olmayan kimse sağcı olamaz. Kendini sağcı kabul edenler bu mânada sağcı değildir. 

BATI MENŞELİ SOL VE SAĞ AYNIDIR

Sol, İslâm’a göre küfür olan ırkçılık, emeğin hakkını vermemek, adâletsizlik, eşitsizlik gibi kavramları sağa mal edilmiştir. Avrupa’dan ithal edilen sağın, Kur’anî anlayıştaki sağ ile hiçbir rabıtası yoktur. Avrupa kaynaklı sağ ve sol aynıdır.

Âmâ üstadım Cemil Meriç’i dinleyelim: “Sol-sağ: Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Hıristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak…”

İslâm’ın akidelerine karşı olan çeşitli doktrin ve felsefelerin çocuğudur sol ve sağ. İkisi de dünyevî iktidarlarının mücadelesini verirler. İlki komün, sözde hürriyetçi, sınıfsız, sömürüsüz bir devlet ve toplum hayatı teklif eder. İkincisi kapitalisttir, sermaye gücünü kullanır, sözde ferdi teşebbüs yanlısı, protestan ve seküler bir din taraftadır. Nihayetinde ikisi de âyetlerin belirlediği hayat ve toplum nizamına muhaliftir.                         

SAĞCI GEÇİNEN PARTİLER SOLUN AKRABASIDIR                                                                 
İster milliyetçi ve muhafazakâr, ister mütedeyyin ve mukaddesatçı fikir ve siyaset içinde olsun, ilk peygamberin dünyadaki tavrına sahip değilse kimse sağcı olmayı hak edemez. Dünyevîliği aşamamış, Hz. Âdem’in sağcılığını taşımayan tedavüldeki sağ, solun ruh ve fikir ikizidir. Hz. Âdem’in dünya ve insan bilgisini devlet ve siyasetlerine, insan ve hayat anlayışlarına katamayan sağ ve sol birbirine akrabadır.       

Bu ülkede laik Türk milliyetçileri, Atatürk milliyetçileri, Türk-İslâm Sentezcileri, İslâmî geçinen muhafazakârlar ilk peygamberin dünyadaki hayat anlayışını dünya görüşü olarak nizamlaştırmadıkça sağcılıkları sahtedir.     

TÜRKİYE’DE SİYASÎ CİHETTE İSLÂMÎ SAĞCI YOKTUR      

Türkiye’de milliyetçi, muhafazakâr, mukaddesatçı siyasî parti, dernek, ocak vb. kuruluşlar sağcı tabela ve program altında olmalarına rağmen hakiki mânasıyla sağcı değildirler. Çünkü zeminleri Atatürkçü Cumhuriyettir.      

SAĞ VE SOL YÜZYILLIK ALDANIŞIMIZIN HİKÂYESİDİR

Milletin, kendi değerleriyle uyuşmayan sağ-sol kavramlarına şüpheyle yaklaşması, tevarüs ettiği İslâmî ferasetten kaynaklanıyor. Batılılaşma mâcerasının doğurup kucağımıza koyduğu iki yabancı çocuk olan sağ ve sol, yüz yıllık aldanışımızın hikâyesidir.

Modern Batı’dan mülhem sağ ve sol, şair Mehmet Narlı’nın mısralarında ifade edildiği gibi kökeni bir olan iki dejenere siyasettir: “Anladım ki ya ölüye yer var aranızda ya köleye / ben de solunuzdan girip öyleyse sağınızdan çıkarım / Solunuzdan yani uyuşmuş tarafınızın namussuz yaşamından / sağınızdan yani silme köpürmüş ağzınızın ölçüsüz bezirganlığından.”

Dünya sistemiyle uyum sağlayan sağcı siyasetin İslâm’la kurmak istediği bağ parçalıdır. Sağcı siyaset “küresel” kapitalist egemenlere eklenmekte bir beis görmüyor.  Kapitalizmin “içselleştirilmesi” sağcılığa, yâni sözde dindarlığa mâni teşkil etmiyor artık. Bunun sebebi modernleşme ve sekülerleşme karşısında İslâmî değerler üzerinden alternatif oluşturamamasıdır. Bundan sonra Türkiye’de İslâm’ın modern-seküler sağcılıkla mücadelesi başlayacaktır.

MEHMET ÂKİF İSLÂMÎ SAĞCI, ZİYA GÖKALP LAİK SAĞCIDIR

Kur’ânî ölçülere göre, Bediüzzaman Hazretleri, Mehmet Âkif, Necip Fâzıl, Sezai Karakoç İslâmî sağcıdır. Ziya Gökalp, Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa eklektik, yâni Batılı sağcıdır. Mâlumdur ki bu zevat Kemalist Chp’nin bünyesinde yer alıp, sonra sağcı cenahta boy göstermesi onların hakiki mânada sağcı olduklarını göstermez.

Batılı değerlerle sentez olmaktan imtina etmeyen sağcılığın dindar- muhafazakâr olma iddiası inandırıcı olmadığı gibi modernizm ve Batı karşısında duruşunu netleştiremeyen dindarlık ve milliyetçiliğin gerçek sağcılıkla telif edilmesi mümkün değil. Bu mânada sağcılık, Müslüman var oluşa yabancı olan demokrat maskesi altında ikiyüzlüdür.

DEMOKRAT SAĞCILIK, AMERİKAN VE NATO SAĞCILIĞIDIR

Laik Cumhuriyet zemininde yeşeren sağcılık, milliyetçiliği sömürdüğü gibi, dindarlığı da sahip çıkarak “demokratlaştırmaktadır” ki, buna Amerikan yahut Nato sağcılığı da denilebilir.

Fikir temellerinde Gökalp teslisi, Cumhuriyet dindarlığı, sekülerizm bulunan muhafazakâr akımların “bin bir surat” sahte sağcılıklarından bize ne!

Hâsılı, bu ülkede kendine sağcı denilen siyasî kuruluşların varlığını, İslâmî sağcılıkla temayüz etmiş hamleler olarak göremeyiz.

-----------------------------------

İLÂVE YAZI:

GURBETE ÇIKAN ŞAİRİM MEHMET NARLI’DAN BİR HABER YOK

Balıkesir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Narlı, fakîrin şair-i âzamıdır. Hayli zaman önce akademik tahsil için gurbete çıkan şairim Mehmet Narlı’dan çoktandır haber alamıyorum. Ne selâm, ne havadis, ne yazı, ne şiir? Oysa şairime yüreğimden sâdır olan kelimelerle kaç kez zarf atmıştım.

Acaba gurbette kelimelerimi tanıyamadı mı? Gurbetlerde unuttu mu acep bu hüzünkâr dostunu? Gurbetzede mi oldu yoksa? Buruşuk kağıtlara yazdığı şiirlerini okurken cezbe ve hüzün içinde kendimden geçtiğimi ve “yazgımı hatırlatıyorsun!” dediğimi hatırlamaz mı oldu?

Sazıyla yüreğime vura vura çaldığı hüzün türkülerini dinlerken vecde geçip “Derûnuma vuruyorsun” dediğimi unuttuysa şayet, yazdığı şiirlerini her gece meşk etmesi gerek. 

Ey şairim! Gurbetin hangi odasındasın? Bu hüzünkârı hatırlaman için Dil Kapısı’nı, yâni şiirlerini sıkça okuyup meşk etmelisin. Şiirlerin sana seni ve dostlarını hatırlatacak tek sağlam kaynaktır. Şiirlerinde vatanını, mağaranı, dostlarını ve kendini görürsün daima.

Gurbetin yollarında ve ağyar yanında şiir kitaplarını daima çantanda taşımalısın. “Unutuş” zehrinin gönül ve dimağına bir damla dahi düştüğünü hissettiğin an, oracıkta Dil Kapısı’ndan birkaç şiirini okumalısın hemen. O şiirler senin aslına bürhândır. Seni, dostun yüreğine baka baka yazdığın şiirlerin tutacaktır en nihayet:

“Bütün Kıyıcılar Sokakta”

“sesim kısılıyor ahmet abi / sapanım boşalıyor öptükçe zaman / imlasız bir yüzle dolaşıyorum / içine çekiyor beni adressiz liman / gölgelere kiracıyım ruhum mülteci / kim tutar hüznün nöbetini türkülerden başka / kuyularına atsaydı keşke unutsaydı / ruhumu sağır eden sükûnet şehri / sûretim mühürlendi gizli bir fotoğrafta / kıvranan bir korkuyum kaba inanışlar ülkesinde / içerlek bir dönüş belki yazgının coğrafyasına / ama türkülerimi sakla bütün kıyıcılar sokakta / hayata yanlış kıyıdan çıktım ahmet abi / aldanışımı kutsayan elçiler karşıladı beni / yüzünün yarısı gülen akrabalarım.”  

Fakîr, şairini unutmaz; onu savunur.

-------------------------------
İSMAİL GÖKTÜRK, TATARİSTAN’IN BAŞŞEHRİ KAZAN’DA İSMAİL GASPIRALI’YI ANLATACAK

Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi Başkanı öğrt. gör. İsmail Göktürk,18-19 Nisan 2014 tarihleri arasında Tataristan’ın başşehri Kazan’da yapılan “Uluslararası Kazanlı Âlimler Sempozyumu” nda, 19. asır sonu ve 20. asır başlarında Çarlık Rusyasına karşı Kuzey Türklüğünün İslâmca bir medeniyete sahip olması için mücadele eden ve Ceditçi hareketin Müslüman Türklük dâvasını yüklenen münevveran grubunun fikir ve aksiyon adamı İsmail Gaspıralı Bey hakkında tebliğ sunacak.

Eminim ki çok değerli bilgi ve havadislerle gelecek olan dostumuzu hayırlısıyla önümüzde hafta Kutlu Cuma Sohbetleri’nde dinleyeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi