Faruk Köse

Faruk Köse

Krizin büyüğü işte bu

Krizin büyüğü işte bu

Olayı biliyorsunuz. Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü törenleri sırasında Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nun konuşmasını uzatmasına sinirlenen Başbakan Erdoğan, “edepsizlik yapıyorsun” diye tepki göstererek salonu terk etti... Böylece Türkiye, artık alıştığımız “haftalık krizler”inden birini daha yaşamış oldu.

Feyzioğlu’nun neler dediği, ya da Başbakan’ın niçin böyle bir tepki koyduğu üzerinde duracak değilim. Zira bu yazının asıl konusu başka. Ancak üç hususa dikkatinizi çekmeden geçemeyeceğim.

1-Eğer Danıştay’daki tören hafta içinde yapılsaydı, Başbakan’ın salonu terk etmesi “ekonomide deprem etkisi” oluşturur, “ekonomik göstergeler” tepetaklak olurdu. Sezer’in Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatması üzerine Ecevit’in MGK toplantısını terk etmesini hatırlayın. Ekonomik göstergeler dibe vurmuş, hatta develüasyon olmuş ve batmıştık!

Başbakan Erdoğan’ın Danıştay toplantısını terk etmesi, bu kadar olmasa bile borsayı düşürmeye, dövizi yükseltmeye yeter de artardı. Allah’tan, kriz hafta sonunda yaşandı da bu vartayı ucuz atlattık.

2- Daha önce bu köşede, 06.01.2014’te “Dünkü karalama mı yanlıştı, bugünkü aklama mı?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıyı lütfen tekrar okuyun. O tarihlerde Başbakan, bugün Danıştay toplantısında “edepsizlik yapma” tepkisiyle salonu terk ettiği TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ile Dolmabahçe’deki ofisinde görüşmüştü. Görüşmenin konusu, Ergenekon sanıklarının serbest bırakılmasıydı. O gün şöyle demiştim: “Pireye kızınca yorgan yakan misali, Hükümet de Cemaat’e kızıp ‘Derin Vesayetin köhne unsurları’nı tasfiye eden gelişmeleri tersine çevirirse, bunu nasıl anlamlandırabiliriz? Hem de, daha düne kadar Hükümet’e ve Başbakan’a demediğini bırakmayan yasakçı TBB Başkanı’nın teklifi üzerine... Bu arada şu soruyu sorduk mu kendimize: Düşmanımın düşmanı niye illâ da dostum olsun ki?” Bugün gördük ki, “düşmanımın düşmanı” dostum olmuyormuş. Sayın Başbakan, dün Feyzioğlu’nun Ergenekon sanıklarının serbest bırakılması teklifini kabul edip gereğini yapmıştı. O gün ben, bunun yanlışlığını yazdım diye bir hayli “okuyucu tepkisi” almıştım. Ama bugün, sözüne itibar edilen kişinin (TBB Başkanı) yanlış kişi olduğunu, bizzat Başbakan, salonu terk ederek gösterdi. Peki, yanlış kişinin isteği üzerine yapılan dünün tasarrufu geri alınabilir mi?

3- Başbakan, TBB Başkanı’na tepki gösterirken son zamanlarda çokça duyduğumuz cümleyi kuruyor: “Siyasi konuşma yapıyorsun.” Bu “cübbeni çıkar da gel” söylemini sık sık duyar olduk. Feyzioğlu’nun fikriyatının da, söylediklerinin de, cisminin de benim nazarımda hiçbir değeri yok. Ancak Sayın Başbakan’ın, “siyasi duyarlılık için illa da siyasete atılmak gerektiği” algısını önceleyen cümlesinin “toplumsal depolitizasyon”a yol açması ihtimalini gözardı etmemek lazım. Bence bu tür “stratejik cümleler” daha dikkatli kurulmalı.

Yaşanan bu son olay bir kriz ya... Bence krizin büyüğü bu değil. Bu telafi edilir. En olumsuz etkisi ekonomiye olurdu, onu da hafta sonu olması sebebiyle atlattık. Bundan sonrası çok önemli değil.

Asıl kriz; daha başka, daha derin ve daha yıkıcı... “Toplumsal ahlâk”ın düştüğü durum... “Bozulma”nın “tedavi edilemez bir düzey”e kadar varması... “Görüntüsü müslüman, ama İslami ahlâktan nasibini al(a)mamış bir gençlik”in yetişmiş olması...

Duymuşsunuzdur, Düzce Üniversitesi’nde “Bahar Şenlikleri” yapılmış. Gençler, rock müziğinin ritmine kapılıp kendilerinden geçerek eğlenmişler. Bu eğlencede öyle bir manzara var ki, işte asıl kriz bence o.

Cumhuriyet kurulalı beri “tesettür mücadelesi” verdiğimiz bu ülkede, nihayet devlet memureleri de, üniversitelerimizdeki kızlarımız da başlarını kapatabiliyorlar. “Mutlu son”, değil mi?

Ama, işte üniversite gençliğinin “rock müzikli bahar şenliği” bize gösterdi ki, meğer başı kapatmayı başarmışız, ama içimiz oyulmuş, altımızdaki zemin kayıp gitmiş! Bahar şenliğindeki bir kare, her şeyi özetlemeye yetiyor. Manzara şu:

Hangi inançtan ve hangi görüşten olursa olsun, bütün öğrenciler çılgınca ve dikkat edin, “aynı şekilde” eğleniyorlar. Hatta öyle ki, bazı kızlarımız erkek arkadaşlarının omuzlarına binmiş, öyle dansediyor! Erkek arkadaşlarının omzuna binen bu kızlar arasında “başı açıklar” olduğu gibi, “başı kapalılar” da var! Sadece kıyafetleri farklı, ama “yaşam ve tutum biçimleri” tıpkısın aynısı!..

İşte “çöküntü”nün resmi budur. Ne hale gelmişiz ki, bir başörtülü kızımız, erkek arkadaşının boynuna -afedersiniz- kıçını koyup, dansediyor!

Şimdi diyeceksiniz ki, “su-i zan etme, belki nikâhlıdırlar.”

Nikâhlı olsa ne yazar? Ahlâklı bir erkek, karısını omzuna bindirip, uluorta cümbüşe katılır mı? Ahlâklı bir kadın, kocasının omzuna binip herkesin ortasında oynar mı?

Danıştay’da yaşanan kriz bunun yanında hiç kalır.

Yanlış yerden başlamışız. Meğer sorun daha derinmiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
16 Yorum
Faruk Köse Arşivi