M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Geri Zekâlılık

Geri Zekâlılık

BİRİLERİ, orta zekalılar memleketi ne hallere getirdi diye saçını başını yoluyor, dövünüp duruyor… Yanılıyorlar, memleketi bu hale orta zekalılar değil, çok zeki görünen geri zekalılar getirmiştir!
Zeka ölçülebilen bir değerdir. Uzman psikologlar zeka testi yaparlar ve adamın veya kadının IQ’su meydana çıkar.
Zeka ölçülebildiği gibi parlaklaşabilir veya sönükleşebilir.
Zekası 110 olan bir çocuğu kötü ve sapık eğitim veren bir okula koyun, iki sene sonra IQ’su 90’a düşebilir.
Zekanın türleri vardır:
Geometri zekası.
Keyfiyet zekası.
Milyonda bir çıkan hem geometri, hem keyfiyet zekası beraber olanı.
Geri=deficient zeka.
İslamî açıdan:
IQ’su çok yüksek ama şeytanî süper zeka.
Nebevî nur ile aydınlanmış zeka.
İnsan sadece zeka ile doğru yolu bulamaz. Zekayı Kur’anın, Sünnetin, Şeriatin, islamî hikmetin yönlendirmesi gerekir.
Akıl tek başına yeterli olsaydı, zeki insanların her birinin ayrı telden çalmaması, çelişkiye düşmemesi gerekirdi.
Zeka ve akıl İslamın kaynaklarından değildir, onu anlamak için vasıta ve alettir.
Bir kimsenin zekası ne kadar parlak, ne kadar nurlu=aydınlık, ne kadar gelişmiş ise İslamı daha iyi ve doğru anlar.
Şeytan çok zekidir ama sapıkların da başıdır.
İmamı Gazalî hazretleri nebevî nurdan bahs eder.
İnsan birçok dinî ve dünyevî ilim ve marifeti kendi çalışması ile kazanabilir ama kemal ve necat için bunlar yetmez.
Bir ilim daha vardır ki, ona vehbî ilim denir. Allah o ilmi, öğrendiği iyi ve doğru bilgileri hayata uygulayan salih kullarına nasip eder. Bir kimsede bu vehbî ilim yoksa yanılır, bocalar ve tökezler.
İlkokul mezunu az okumuş bir çoban düşünelim. Sahih bir itikada sahip ve ilmihal özetini biliyor ve bilgisini hayata uyguluyor… Başka birini düşünelim: dehşetli bir zeka, derin kültür, birkaç yabancı lisan, zeka ve kültür açısından süper insan… Lakin ya sapık, ya ateist. Çoban mı üstündür, süper sapık mı?.. Elbette çoban daha akıllıdır, daha üstündür.
Çobanın üstünlüğü, Kur’anî ve Nebevî nura sahip olmasındandır.
M. Kemal‘in ölümünden sonra fabrike edilmiş Kemalist ideoloji en zeki çocuklarımızı aptallaştırıyor, geri zekalı hale getiriyor.
Kur’anın ve Sünnetin ışığında ilim okutan, kültür veren; ilim ve kültürün yanında ahlak ve karakter terbiyesi de veren; üçüncü olarak da sanat, güzellik, estetik boyutu kazandıran bir maarif=eğitim sistemimiz ve çok yüksek mekteplerimiz olmadıkça zeka körlüğünden, geri zekalılıktan kurtulmamız mümkün değildir.

(İkinci yazı)
Tarikata Genel Dâvet Yapılmaz
ŞAHSEN çok saygı duyduğum ve sevdiğim bir tarikatın durup dinlenmeden reklamını yapıp duruyor, gördüğünüz herkesi bu tarikata girmeye davet ediyorsunuz. Darılmayın ama siz tarikatli değil, tarikatçisiniz ve yanlış işler yapıyorsunuz.
Herhangi bir tarikata genel davet yapılmaz. Genel davet İslama, imana, Kur’ana, Sünnete, Şeriata yapılır. Tarikata girmek bir nasip ve kısmet meselesidir.
Birbirlerine öz kardeşten de yakın iki can ciğer arkadaşın biri Rufaî olabilir, biri Şazelî… Birinin nasibi Rufailikte, diğerininki Şazeliliktedir. Bunu anlayışla karşılamak gerekir.
İlle de herkes benim tarikatıma girecek, benim şeyhimden el alacak zihniyeti tekelciliktir.
Ehl-i Sünnet ve Şeriat dairesi içindeki bütün tarikatlar haktır. Hepsinin silsilesi Resulullah Efendimize dayanır. Onların hiçbiri inkar ve tadlil edilemez. Tasavvufu, tarikatları inkar edenler aşırı giden, gulüvve sapan Vehhabilerdir.
Osmanlılar 622 yıl boyunca Şeriat ve Tarikat kanatlarıyla uçmuştur.
Tarikat Şeriattan ayrı bir şey değildir. Müslümanları ihlaslı. ahlaklı, faziletli, taqvalı ve olgun hale getirmek için bir okuldur, bir yoldur.
Kurtulmak, ebedî saadete nail olmak için tarikat şart değildir. İlmihal ve ahlak kitaplarında yazılı olanları ihlasla, samimiyetle hayata uygulayan ve imanla ölen herkes biiznillah kurtulur.
Tarikatları nasipsiz ve ehliyetsiz kimselerle doldurmak çok yanlıştır. Çünkü onlar bilmeden de olsa zarar verirler.
Bir kimseye rüyasında muhterem ve nurlu bir kimse, evladım şu şehre git, oradaki şu zata derviş ol dese; o da gitse, o kişiyi bulsa, rüyasını anlatsa, şeyh efendi ona “Bize müsaade ediniz, biz de bu konuda istihare yapalım, sizin rüyanızın te’yidini görelim…” der, öyle sellemehüsselam el vermez.
Doksan yıldan beri tarikatlar yasak ve bu yüzden büyük bozulma oldu. Sağlam ve sahih icazeti olmayan kimseden şeyh olmaz. Seyr-i süluk yapmadan, çileye girmeden derviş olunmaz. Şimdi nice Müslüman, derviş ile muhibb arasındaki farkı bile bilmiyor.
Hakikî şeyh kimdir, sûrî şeyh kimdir, müteşeyyih kimdir, bilen çok az kaldı.
Hiçbir ciddî Müslüman tarikat reklamı yapmaz, tarikata genel davet yapmaz.
Bendeniz Medine kadısı zâde muallim Mahir İz beyefendiye (Allah ona ve bütün mü’minlere rahmetiyle muamele buyursun) 1952’den 1969’a kadar tam on yedi sene mülazemet ettim, bu uzun müddet zarfında bir kere bile tarikat-i aliyye-i Nakşibendiyye mensubu olduğunu söylemedi. Bunu senelerce sonra, merhum Kemal Edib Kürkçüoğlu beyefendinin, Mahir Hoca hakkındaki tarihli şiirinden öğrendim.
Tarikatlar çok ulvî, çok feyizli, çok muazzez, çok faydalı müesseselerdir. Onlara nasipsizleri almak İslama ve Ümmete zarar verir.
Dikkatinize arz etmek üzere yukarıdaki satırları kaleme almış bulunuyorum. Selam ve ihtiram ile takdim ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi