Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Çevreciler ne kadar dürüst, ne kadar sahtekâr?

Çevreciler ne kadar dürüst, ne kadar sahtekâr?

Başbakan Tayyip Erdoğan, 23 Ağustos günü Rize’nin İkizdere ilçesi Ilıca köyünde düzenlenen “2. Dünya Rizeliler Günü Kültür ve Sanat Etkinlikleri”nde yaptığı konuşmada, yapılması plânlanan “Hidroelektrik santralleri” konusunda gelişmeler olduğunu, ancak İkizdere’den “bazı sesler” geldiğini belirterek şöyle konuşuyordu:
“Bize kızmasınlar, hatalar olabilir... İleride daha iyi göreceksiniz. Halkımızın karanlıkta kalmasını istemiyoruz, aydınlıkta olmasını istiyoruz... Doğalgaz çevrim santrallarının maliyeti çok çok yükseldi. Hidroelektrik santrallarla bunun yarısına, belki daha da aşağısına bunları elde etme imkânı var... 17-18 cente enerji elde etmenin bedelini kim ödüyor, halkımız ödüyor. 5 sene tahammül ettik, artık edemiyoruz.”
Ve devam ediyordu:
“Dünyanın değişik yerlerinde böyle çevreciler var. ‘Ne yaparsınız’ dersin, ele avuca gelecek hiçbir işleri yoktur. Sadece boş vakitlerini değerlendirmek için yaptıkları iş budur.
Yarın gazeteler bunu da yazar, ‘çevrecilere karşı çıktı’ derler. Ben çevrecinin daniskasıyım.”
İşte bu konuşma, “çevreci”leri ve “kartel medyası”nı ayağa kaldırdı...
Erdoğan’ın sözlerini “3-5 cümle” ile geçiştiren kartel medyası, çevrecilerin tepkilerine geniş yer ayırdı.. Esamesi okunmayan ve “tabelâ partisi” olmaktan öte gidemeyen Yeşiller Partisi’nden tutun da, TMMOB çevre Mühendisleri Odası’na, Doğa Derneği’ne ve TEMA Vakfı’na varıncaya kadar hemen her kesimden görüş alıp, bu tepkileri de “Erdoğan’a yeşil tepki” başlığıyla duyurdular... Tabiî, böylece “çevreye ne kadar duyarlı”(!) olduklarını da göstermiş oldular!..

ORTALIKTA çEVRECİYİM DİYE DOLAŞANLAR
Ancak, Erdoğan’ın bunlara tepkisi de gecikmedi.
Başbakan, dün de, partisinin Rize Merkez İlçe 3. Olağan Kongresi’ne katılıp; kendisini eleştiren “çevreci”ler ile “kartel medyası”na cevap verdi:
“Bazı basın yayın organlarında çevreye saygı noktasında ilgisi ve alakası olmayan benden önceki yönetim dönemlerinde Muğla’da kurulmuş olan balık çiftlikleriyle ilgili fatura kesmeye çalışanlar var ya, bugüne kadar sesiniz niye çıkmıyordu?
Şimdi biz düzenlemeye çalışıyoruz.
Bizim ne yaptığımızdan haberleri yok ki. AK Parti’ye vuralım da, ne olursa olsun. Bütün dertleri bu.
Onlar kurulurken neredeydiniz?
O medya grubunun sesi o zaman neden çıkmıyordu?
Niye o zaman konuşmadınız da şimdi konuşuyorsunuz? Şimdi dert başka.
Şimdi oluşmuş olan hukukları var. AK Parti, oluşmuş olan hukuk içinde çözmeye çalışıyor. Sadece Tayyip Erdoğan’a vurayım diye bunu yapamazsınız, buna hakkın yok. Bu ne zaman yapılmış, ne zaman oluşmuş önce buna bir bak. Hangi iktidar döneminde kurulmuş, önce bir araştır, ondan sonra konuş...
Ben çevreciliği her alanda savunuyor ve uyguluyorum. Ben boş gezen çevrecilerden değilim. O çevreciyim diye ortada dolaşanlara sorun. ‘çevrecilik adına ne yaptınız?’ Şu anda biz denize akıp giden suların insanoğluna faydası üzerinde çalışıyoruz.
Hukuk çerçevesinde bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Eğer bu ülkenin karanlıkta kalmasını istemiyorsak, ucuza elektrik istiyorsak kaynakları değerlendireceğiz. Bu ülkeyi seviyorsak, kimse bu ülkenin önüne takoz olmasın.”

KOç’UN ORMAN KATLİAMINA çIT YOK!
Bu gelişmeyi detaylı şekilde aktarmaktan maksadımız, “Erdoğan-çevreci kapışması”nı körüklemek değil... Maksadımız, bu vesileyle “çevreci” geçinenlerin “sahtekârlık” ve “ikiyüzlülük”lerini gözler önüne sermek!..
çok iyi biliyorsunuz ki;
Bu gazete haftalar ve hatta aylar boyu haykırıp; “Koç üniversitesi için ormanların talan edildiğini” yazmıştı!..
Gerçekten de “çok büyük bir talan” yaşanıyordu...
“Sarıyer Ormanları”ndan binlerce ağaç kesilmiş ve topraklar “cascavlak” kalmıştı!..
Ama, çevrecilerde “tık” yoktu!..
Ne TMMOB’dan ses çıkıyordu, ne de TEMA’dan!..
Ne Doğa Derneği ses veriyordu, ne de diğer çevreciler!
Kısacası; Koç Holding, bir “darphane” gibi, kendisine “para” yağdıracak “özel üniversite”yi, işte bu “sessizlik”, işte bu “tepkisizlik” içinde kurmuştu!..
Gayet ne olarak ortaya çıkmıştı ki;
“çevrecilik” maskesi altında faaliyet yürüten kişi ve kuruluşların bir kısmı hem “besleme” idi, hem de “güdümlü!”
Evet, “besleme” ve “güdümlü”ydüler!..
çünkü, “çevreci” etiketli bazı kişi ve kuruluşlar, “Koç Holding bünyesi”nde görevliydi ve oradan “maaş” alıyordu!..
“Koç’tan maaş alan” bir çevrecinin de, “Koç’un orman katliamı”na ses çıkarması elbette beklenemezdi!..
İşte bu yüzden “gık”ları çıkmadı!..

KöPEĞE PARK SERBEST, İNSANA CAMİ YASAK!
Aynı “çevreci”(!)leri, “Kadıköy/Göztepe’ye cami yapılmasına karşı çıkarken” de görmüştük!..
CHP’li Belediye Başkanı Selami öztürk öncülüğünde hareket eden “çevreci”ler, “cami” yapılmasına şiddetle karşı çıkıyorlardı ama, aynı belediyenin yaptırdığı “buz pisti”ne ses çıkarmıyorlardı!..
Ne ilginç ki;
Kadıköy’de “köpek”lerin dolaşabileceği “park”lar yaptırılmıştı ama, “insanların ibadet edebileceği camiler”e sıra gelince, höykürmeye başlamışlardı!..
Bir ara, şöyle eleştiriler gelmişti kulağımıza:
“Bu çevreciler, çevre ve hayvanlara sahip çıkma görüntüsü altında acaba insanlara düşmanlık yapmak için mi varlar?.. Bu hayvanseverlerin hepsi, aynı zamanda insan düşmanı mıdırlar?”
Kabul etmek gerekir ki, bu “eleştiri”lerdeki “haklılık payı” hayli yüksekti!..
çünkü;
“Bitki”lere ve “hayvan”lara karşı son derece hassas olan “çevreci”ler, sadece “halk”a değil, aynı zamanda “Hakk’a da düşman”dı!..
öyle ya; eğer öyle olmasalar, Göztepe sakinlerinin “cami” taleplerine karşı çıkmazlardı!..

ESERLER BİZANS KALINTISI OLUNCA!
Bunların “samimi ve dürüst olmadığını”, birçoğunun “ikiyüzlü ve sahtekâr” olduğunu, evet evet “çifte standartlı tavır”lar sergilediklerini geçtiğimiz günlerde “2 ayrı örnek”te gördük...
önce birinci örneği verelim;
Haberler şöyleydi:
“İstanbul’un ulaşım sorununa çözüm getirmek için başlatılan raylı sistem çalışmaları kentin 2 bin 500 yıllık geçmişine ışık tutan arkeolojik kalıntıları ortaya çıkardı... Marmaray Projesi için İstanbul’un 3 ayrı noktasında yürütülen arkeolojik kazılarda en çok tarihî kalıntıya rastlanan bölge Yenikapı oldu. Kazılarda tümüyle yok olduğu sanılan Konstantin Surları bulundu. 4 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun surların korunmasına karar vermesi üzerine Marmaray’ın güzergâhında değişiklik yapıldı.”
Sadece bu kadar değildi elbet...
“Kartel gazeteleri”nde çıkan haberlerde ise şöyle suçlamalar yapılıyordu:
“İstanbul’da tüp geçit projesinin üsküdar ayağındaki bölümünün daha önce birçok kez kazıldığı, ortaya çıkan binlerce yıllık tarihî eserlerin üzerinin örtüldüğü anlaşıldı.”
“Tüp geçit kazısında Boğaz’ın dibinden çıkan tarihî eserler, kimseye sorulmadan, yeniden Marmara’nın derinliklerine ‘gömülüyor’.”
Herhalde söylemeye gerek yok; “kartel gazeteleri”nin ve “çevreci”lerin “baskı”ları üzerine Anıtlar Yüksek Kurulu devreye girdi ve projenin güzergâhını değiştirip, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 24 Milyon Dolar’lık yatırımının çöpe gitmesine” yol açtı!..
Niye?..
çünkü, sözkonusu olan “Bizans’ın eserleri” idi!..
Bunlar “tarihî eser” idi!..
Dolayısıyla “korunmalı”ydı!..

BUNLAR HEM DİN, HEM KüLTüR DüŞMANI
Peki, “Osmanlı eserleri” ne olmalıydı?..
Meselâ, 1794 yılında, yani “214 yıl” önce Sultan 3. Selim tarafından yaptırılan “tarihî Halitağa çeşmesi” ne olmalıydı?..
Ne olursa olsun!!!
öyle ya; nasıl olsa, o bir “Bizans eseri” değil, bir “Osmanlı eseri”ydi!..
Dolayısıyla, “onun bir önemi yok”(!)tu!..
“çevreci”ler ve “kartel gazeteleri” için, “214 yıllık bir Osmanlı eseri” olan Halitağa çeşmesi’nin, gerçekten de hiçbir önemi olmamalıydı ki, buradaki “tarih katliamı”na hiç kimsenin sesi çıkmadı!..
Ne tepki, ne de eleştiri!..
O “tarihî çeşme”deki “Besmele” yazısı ve “tuğra”lar, “CHP’li Kadıköy Belediye Başkanı Selami öztürk’ün kiraladığı işçiler” tarafından göz göre göre kazındı, göz göre göre katledildi!..
Vakit, 23 Ağustos Cumartesi günkü manşetinde, “Besmele düşmanı” başlığıyla işte bu zihniyeti gündeme getirdi!..
Ortada, sadece “tarih veya Osmanlı düşmanlığı” değil, aynı zamanda “din ve kültür düşmanlığı” vardı ki; bunu yapan da “CHP zihniyeti”nin bir temsilcisi olan Selami öztürk’tü!..
Gelin görün ki;
Ne Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan, ne “çevreci”lerden ve ne de “kartel medyası”ndan ses çıktı!..
Acaba, orada “Osmanlı eseri” değil de, bir “gâvur eseri” olsaydı ne yaparlardı!..
Herhalde kıyameti kopartırlar, ortalığı velveleye verirlerdi!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün ve dün Rize’de eleştirdiği “zihniyet” bu olsa gerek!..
“Balık çiftlikleri”ne, “orman talanı”na ve “tarih katliamı”na ses çıkarmayıp, “hidroelektrik santralları”na karşı çıkan zihniyet!..
Bu zihniyet; gerçekten de; “hem halk, hem de Hakk düşmanı” bir zihniyettir ki; “ikiyüzlülük” ve “sahtekârlık”larıyla, bunu bir defa daha gösterdiler!..
Bir defa daha, “suçüstü” oldular!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi