Cemal Nar

Cemal Nar

Saltanat Başka Hilafet Başka

Saltanat Başka Hilafet Başka

Bir önceki yazımızda “saltanat ve veliahtlığın” kesinlikle İslamî bir usül olmadığını ve dinimizin temel ilkelerine ters düştüğünü söylemiştik.

Ne yazık ki bu gün İslam’ın bilinmediği çevrelerde öylesine yanlış bir inanış var ki, bir Müslüman ne zaman İslam Devletinden ve Hilafetten bahsetse, hemen “saltanat” istemekle itham edilmiş, “padişahlık devrine dönmekle” suçlanmıştır. Tabi “İslam” gibi, “İslam Devleti” gibi, “Hilafet” gibi kelimeleri duyduklarında “irtica” yaygaralarına başlayan ve açık bir iftira olan “ortaçağ karanlığı” damgasını vuranları, olaya inanç, ilke ve ideoloji açısından baktıkları için hesaba katmıyor, değerlendirmeye tabi tutmuyoruz.

Saltanat yönetiminin temel nitelikleri şöyle özetlenebilir:

Saltanat yönetimi, kuruluşu ve işleyişi bakımından ümmetin özgür irade ve seçimine değil; kılıç gücüne ve zorbalığa dayanır. Bu nedenle İslâmî değil, gayri meşru bir yönetim biçimidir.

Saltanat yönetimi Allah'ın hâkimiyetinin yerine; hükümdarın ve hanedanın egemenliğine dayanır. Bu özelliğiyle de İslâm'a aykırıdır. Her zaman uygulamada öyle olmamış olabilir. Bu daha çok yöntem açısından “olmaya uygundur” anlamındadır.

Saltanat yönetimi, güç ve zorbalık gibi gayri meşru bir temele dayandığı için, İslam’ın öngördüğü siyasal ilke, kural ve amaçlar doğrultusunda görev yapamaz.

Saltanat yönetiminin başlıca amacı saltanatın korunması, güçlendirilmesi ve sürdürülmesi olduğundan; hukuk, bu yönetim içinde tüm anlamını ve geçerliliğini yitirir. Oysa İslâmî yönetim, hukukun üstünlüğü, şerîatın egemenliği ilkesine dayanır.

Saltanat yönetiminde hukukun yerini keyfi uygulamalar aldığı için, temel insan hak ve özgürlüklerinden söz edilemez. Bu yönüyle de devlete temel insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alma görevini yükleyen İslâm'ın karşısında yer alır.

İslâmî kanunlar uygulanıyor görünse ve hükümdar “halife” ya da “emirü’l müminin” ünvanını taşısa da, tüm bu temel nitelikleriyle saltanat yönetimi gayr-i İslâmî, gayr-i meşru bir yönetim biçimidir.

Veliaht bırakmama konusunda Raşit halifelerin uygulaması dikkat çekicidir. Onlar, bırakın veliaht seçimini, yakınlarını devlet işlerinde kullanmaktan bile kaçınmışlardır. Mevdudi, bu konuda yazdığı güzel eserinde, onların tutumlarını anlattıktan sonra, sahabilerin kanaatini bildirme açısından Ebu Musa el- Eş'ari'nin şu sözlerini nakleder: "Hilafet müşavere ile ayakta kalabilen bir iştir. Saltanat ise, kılıç zoru ile ele geçen bir makamdır.”

Peygamberimizin (as) ve Raşit halifelerin uygulamasında asla veliaht anlayışına yer yoktur. Kısaca belirtmek gerekirse, Hz Peygamber (as) halefi olacak kişiyi belirtmemiştir. Bazılarının, Hz Peygamber (as)’in Hz. Ebu Bekir'i halef tayin ettiği şeklindeki ifadesi, sadece namazda imamlık yapması ile ilgili işaretten ibarettir. Şayet halife olarak anlaşılsaydı, Beni Sakîfe’de yapılan halife tartışmalarında mutlaka söz konusu edilirdi.

"Halifelik, başkasının değil, sadece Hz. Ali'nindir" şeklindeki görüşü, bizzat Hz. Ali tekzip etmiştir. Vefatı esnasında, oğlu Hz. Hasan'a biat etme meselesi sorulunca, "size bunu ne emreder, ne de yasaklarım. Siz daha iyi bilirsiniz" cevabını vermiştir. Hatta, "veliaht bırakmayacak mısınız?" diye gelen bir soruya, daha açık bir cevap vermiştir: "Hayır! Ben sizi Resulullah (as) bıraktığı gibi halefsiz bırakıyorum.”

Hz Ebu Bekir’in halef göstermesi ve Hz. ömer'in şuraya havale etmesi meselesine gelince, hiç şüphesiz her ikisi de, seçilecek olanı müslümanların görül rızası ile kabul etmeleri şartına bağlamışlardır. Ayrıca, Hz. Ebu Bekir'e Sakife'de biat edilmesi, halifeliğin tamamlandığı esas biat değildir. Esas biat, ertesi gün tamamlanan ikinci ve genel biattır. Hz. Osman'ın da, şuradan sonra, genel biad yapılması ile halifeliği gerçekleşmiştir. Hz Ali'ye yapılan biat ise malumdur. Dolayısıyla, gönül rızası ile otoritenin devrinin gerçekleştiği bu uygulamalar, saltanatın veliahtlık şekline asla delil teşkil etmezler.

Sonuç itibariyle yukarıda açıklanan ve tarih boyunca uygulanan veliahtlık sistemi, asla İslami değildir, İslamî usüllere göre kesinlikle geçersizdir.

Daha fazla bilgi için bkz; Cemal Nar, İslam’da Devlet Ve Siyaset, Toprak y. İst. 2006.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi