Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Kabadayıyı Öteki Mahalleye Kaptırdık

Kabadayıyı Öteki Mahalleye Kaptırdık

Yeniçağ gazetesinden  Arslan Tekin, dizilerdeki ülkücü karalamasına gösterdiğim hassasiyeti konu alan bir yazı yazmış. Teşekkür ediyorum.

Evet bu konuda hassasım. Daha evvelde yazdığım gibi binlerce münevveri, şairi yazarı olan bir dava mensuplarını aptal kabadayı, serseri  ve minibüs şöförüne indirgemeyi yıllardır esefle seyrediyorum. Bunu sadece taraf olma duygusu ile yapmıyorum. Bir tarihçi olarak tarihin çarpıtılmasına itirazım ediyorum.

Ekranda ve beyaz perdede tarihin  çarpıtılarak yeniden yazılmasının bu kadar kolay olması, bir takım sebeplerle açıklanabilir..

Öncelikle,  sinema- tv sektörünün sol anlayışın elinde olması çok önemli. Doğal olarak kendilerini kahraman olarak anlatıyorlar. Maalesef sağcılar veya muhafazakarlar ya da adı her neyse sola muhalefet eden kesimin ise bu işe para yatırmaması da çok önemli bir mesele. Gönlü olanın parası yok, parası olanın gönlü yok. Reklam için, hayat tarzlarına uymayan sanat faaliyetlerine veya ürünlerine inanılmaz paralar sayan İslami kimlikli şirketler, sıra sinemaya gelince ortada yoklar.
Yakıp yıktığı Müslüman ülkelerdeki imajını, sinema filmleri ile kurtaran bir Amerika gerçeği ortada olduğu halde, dindarlar hala sinemanın gününün farkında değiller. Artık, sinema silahtan daha güçlü. Ya kendi sinemanıza sahip çıkarsınız ya da ellerin filmleri ile tatlı tatlı uyursunuz. Müslümanlar kardeştir dersiniz  ama, terörün yok olması için Amerika'nın Irak'a girmesini meşru görürsünüz. Bu milletlerarası platformda da böyle, kendi içimizde de böyle.  Eğer ortaya para koyup kendinizi anlatmaz iseniz yapılanları seyreder, ancak dizi seti basarsınız.  

Yeri gelmişken, sinemanın gücünün farkına varmış, milli sinemaya inanmış, bunun için her şeyini ortaya koymuş yönetmenlerden olan  rahmetli  Yücel Çakmaklı'nın vefatında ortaya çıkan mali durumu, İsmail Güneş'in bilgisayarına kadar gelen hacizi hatırlatmak istiyorum . Faruk Aksoy'un, "Fetih 1453"   filminin bazı sahnelerini eleştirmek kolay. Zor olan, Aksoy'un girdiği riski göze almak. Bu ülkede, bir fetih filmi çekmek için her şeyini ortaya koyacak kaç tane dindar işadamı çıkar ki?  
Meselenin, parasal boyutdan başka  sebebleri de var elbette. 12 Eylül sonrasında ülkücü hareketteki kırılma çok mühim. Bir kısım ülkücüler, geçmiş ile aralarına mesafe koyup kapitalizmin nimetlerini tatmaya başladılar. Para, kadın, makam yeni ülküleri oldu. Bir kısım ülkücüler ise, yaşadıklarını dillendirmek istemeyecek kadar içe kapandılar. Derin tesirler dilsizdir ya, yaşadıkları zulmü, afişe edilecek, film yapılacak malzeme olarak görmediler. Hele de işkence görenler. İşkenceyi anlatmak, işkenceye dayanmaktan daha zordur.  Ruha verdiği zararın tedavisi,  anlatmak ile başlar. Bu durum yaşanan acıların kitaplara girmesi ile aşılmaya başlandı. Binlerce gencini kaybetmiş bir davanın mensublarının, kutsal devlet romantizmini bırakıp, eli sopalı devlet babadan çektiklerini anlatması çok mühim bir gelişme.

Amerika'da, Hollywood ile ortaklaşa proje üreten bir vakıf olduğunu duymuştum. Diyelim ki piyasada diş hekimi fazlası var. Gençlere "Diş hekimi olmayın" demekden daha etkili  yöntem, diş hekimlerini kötü gösteren film yapmak. Mesela, karısının dişlerini söken hasta ruhlu bir hekim filmi. Vakıf, tesbit ve tahlilleri yapıp filmi ısmarlıyor. Seyreden gençlerin şuuraltı , diş hekimi olmayı reddediyor.
Görünüşde solcuların, arka planda ise Amerika'nın ve Yahudilerin elinde olan dizi piyasası, işte bu vakıf gibi çalışıyor.  Proje üstüne proje üretiyor. Ortalarda “ Ülkücüler, dindarlar kötüdür, katildir, cahildir.” diye bağıracağınıza iki üç tane film veya dizi çekersiniz, ,işi bitirirsiniz.

Dini ve milli değerlere sahip zenginlerin, reyting ve reklam kaygısı olmayan bir dizi için paraya kıyacağı günlerin geleceğini ümit etmekden başka çare yok.

FERİDE’NİN ETEĞİNE DÖNEN DİZİ

Solcular harekete geçmeden önce ülkücüler ,  Deli Yürek ile dizi piyasasına iyi bir giriş yapmıştı. Rahmetli Ömer Lütfi Mete ve Osman Sınav gibi ustalar milliyetçi, dürüst, ilkeli mahalle delikanlısı Yusuf ile ekranı fethettiler. Nasıl bir karakterdi Yusuf? Bana göre, bir zamanların Türk filmlerindeki mafya babası Kadir İnanır'ın  ıslah edilmiş haliydi. Karı-kız ile işi olmayan, içmeyen, fakir-fukara babası ve kendi yöntemi ile adalet dağıtan yiğit bir delikanlı. Gerçi  dizi boyunca ülkücü olduğuna dair bir söz edilmedi ama, biz onun ülkücü olduğunu biliyorduk. İşte Deli Yürek ile gönüllere taht kuran bu delikanlı, dönem dizileri ile paçavraya çevrildi.

Paçavraya çevrildikten sonraki aşama ise onu öteki  mahalleye , öteki isimle taşımak oldu. Son derece de başarılı bir proje doğrusu. Deli Yürek’deki Yusuf’un adı Mahir oldu. Kabadayı rolü, aynı sanatçıya verilince de seyircinin sağdan sola yumuşak geçişi  çok kolay oldu.

Diziler ile algıların değişmesi böyle oluyor işte. Seyircinin zihninden Yusuf silindi. Varsa yoksa Mahir. Eh buradan memleketin güzide evladından olan Mahir Çayan’a geçiş zor olmaz artık. Mahir isminin neden seçildiği de yerine oturdu sanırım. Deniz tamam ; sıra Mahir’de…

Ama şu reyting kaygısı yok mu işte bütün hesapları alt üst ediyor. Alt üst etmese de hedefi on ikiden vurdurtmuyor.

Karadayı’nın bir bölümünde , Nazif Baba ‘nın hitabıyla “Atatürk’ün en güzel kızı” Feride’nin kendisinden uzun etek yırmacı dikkatimi çekti. Zaten mini etek…Üstüne  bir de yırtmac… El insaf bu kız bir hakim. Bu şekilde adliyeye gidilir mi? Ben gibi, sette birileri de abartılı yırtmacı fark etmiş olacak ki bir iki sahne sonra yırtmacın kapatılmış olduğunu fark ettim. Herhalde alelacele bir iğne ya da çengelli iğne ile yaptılar. O kadar acele ki eteğin o kısmı pot yapmıştı. Dikiş bilenler bu kelimeyi bilir. Gömlek düğmesini bir ilik atlayarak düğmelemek gibi bir şey.

İşte reyting kaygısı ile Karadayı dizisi, aynen böyle  pot yaptı. Saçmalıklar silsilesi haline geldi. Artık bitmesi gerekirken, sezon finali yaptı. Amma ne final? Mahir, Amerikan filmlerindeki İtalyan mafya babaları  gibiydi. Bir tek başında Borsalino şapkası eksik…Bizim kabadayı nereden nereye savruldu?
Şimdilik burada keseyim. Karadayı, görünüşte 70’leri anlatan bir dizi. İşin aslı çok farklı.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi