M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ehl-i Sünnet Garip Kaldı

Ehl-i Sünnet Garip Kaldı

ÜLKEMİZDE Ehl-i Sünnet ve Cemaat garip kaldı… Her fırka ve hizip kendi propagandasını açık veya sinsi yapıyor ama Ehl-i Sünnet gerektiği gibi öğretilmiyor, tanıtılmıyor, savunulmuyor.

Dünyada tek tük taraftarı ve bağlısı kalmış iken, Mutezile mezhebi son kırk elli yol içinde hortlatıldı, binlerce Mutezilî profesör ve öğretmen yetiştirildi; bunlar taqiyye ve kitman yaparak Ehl-i Sünneti darbeleyip durdular.

Eskiden ülkemizde Haricî mezhebi Müslümanı yoktu. Şimdi var ve son derece radikaller. Zaten Haricîlik radikallik demektir.

Vehhabîlik aldı yürüdü. Onlar kendilerine Vehhabî denilmesinden hoşlanmaz. Biz Ehl-i Sünnetiz veya Selefiyiz derler.

Fazlurrahmancılar her yere sızdılar.

Farmason Afganîyi din imamı, önder ve örnek kabul edenler yurt çapında teşkilatlandı.

Şiilik yayıldı teşkilatlandı.

Ehl-i Sünnet garip kaldı. Elbette Ehl-i Sünnet için çalışanlar var, Ehl-i Sünneti savunanlar var ama sayıları ve hizmetleri yeterli değil.

Diyanet artık eskiden bastığı Ehl-i Sünnet kitaplarının yeni baskılarını yapmıyor. Neymiş, AB norm ve standartlarına uygun değilmiş! Gerekçenin böylesi…

Light ve ılımlı BOP İslamı için harıl harıl çalışanlar var.

Çoğunluğu oluşturduğu halde Ehl-i Sünnet Müslümanları niçin etkili hizmet edemiyor?.. Çünkü birlik ve beraberlik içinde değiller. Bin türlü cemaate, tarikata, fırkaya, gruba ayrılmışlar, tek bir Ümmet olmaktan çıkmışlar, tefrika içine düşmüşler. Başlarında, kendisine biat ve itaat edilen bir İmam-ı Kebir veya Emîrü’l-Mü’minîn yok.

Hepsi için söylemiyorum ama Sünnî Müslümanların bir kısmı laik, vesayetçi, Kemalist düzenin haram nimet ve rantlarını yeme konusunda doğrusu çok başarılı. Şeytanî başarı!..

Öyle Sünnî ve sûfî Müslümanlar biliyorum ki, “Tasavvuf ve tarikatlar şirktir… Tarikat evliyası Rahmanın evliyası değil, şeytanın evliyasıdır…” bozuk inancına sahip imamların ardında fütursuzca namaz kılabiliyor. Böyle bir Sünnîden ne hayır gelir…

Sünnîlik gide giden dinî bir kimlik olmaktan çıkıyor, sosyolojik bir kimlik haline geliyor.

Aydın=ziyalı geçinenlerimizin çoğu usûl-i fıkıh, usûl-i hadîs, usûl-i tefsir okumamış… Ehl-i Sünnet akaidini özet olarak bile okumamış… Yüksek tahsilli bir Müslüman beş vakit namaz kılıyor, oruç tutuyor ama ilmihalin baş maddesi olan, Allahın on dört sıfatı nelerdir bilmiyor… Öğrenmiyor… Sorduğunuz zaman şaşırıp apışıp kalıyor… Fesubhanallah!..

Ehl-i Sünnet İslamı ile Vehhabilik arasındaki temel farklar nelerdir?

Ehl-i Sünnet ile Şia arasındaki anlaşmazlıklar nelerdir?

Ehl-i Sünnet ile Mutezile mezhebi (veya fırkası) arasındaki farklar nelerdir?

Fazlurrahmancılık, Ehl-i Sünnete göre niçin sapık bir mezheptir?

Aslen İranlı, dinen Şiî olduğu halde taqiyye yaparak kendisini Afgan ve Sünnî gösteren sarıklı Farmason Afganînin bozuk tarafları nelerdir?

Türkiyenin Sünnî okur yazan kesiminde, nâdir istisnalar dışında yeterli Sünnîlik kültürü yoktur.

Sünnîlerin büyük kısmı maalesef şifahî kültür bataklığına düşmüştür.

Bu gidişle, biz Sünnilerin geleceği karanlık, işi pek zordur.

Toparlanmak, doğru dürüst hizmet etmek için vakit var mıdır?.. Henüz vakit ve fırsat vardır ama kime laf anlatacaksın.

(İkinci yazı)

Düşünceler

GÜNÜMÜZÜN haksız ve çirkin realitelerinden biri de, suyun ticarileştirilmesi, para kazanma hırsına âlet edilmesidir. Su, hava gibi temel insan haklarındandır. Belki birtakım değerli, leziz, miktarı az menba ve maden suları ticarileşirilebilir ama içme, yıkanma, temizlik suları asla tekel altına alınmamalıdır.

Eskiden İstanbulda Kırkçeşme suları halka parasız veriliyordu. Çeşmeye giden destisini doldurabiliyordu.

Şehir suları, hizmet masraflarını karşılamak ve israfı önlemek için elbette parayla satılır ama su tekeli kurmak yanlıştır.

Belediyenin suyu paralı olsun, lakin onun yanında bedava su alınabilen vakıf çeşmeleri de bulunsun.

İstanbul’daki vakıf çeşmelerinin kurutulmuş olması büyük bir zulümdür.

Vatandaşın tapulu arazisindeki kuyudan çektiği sudan ücret alınması zulümdür.

Bir köyün suyunu bir firmaya verip sattırmak o da zulümdür.

Bir kimse kendi arazisindeki suyu satabilir ama kamunun, halkın malı olan vakıf sular satılamaz.

**

Laik belediyeler olduğu gibi Müslüman belediyeler de olabilir. Müslüman belediyeler demek, öteki belediyeler kafirdir manasına gelmez. Müslümanlıktan maksat dindar olmak, din hürriyetine saygı göstermek, dinî norm ve değerlere kıymet vermek ve onları uygulamaktır.

Müslüman belediyeler iki sınıfa ayrılır: İslamî ölçülere uyanlar ve uymayanlar… Müslüman bir belediye, yatsı ezanı okunduktan sonra Ramazan şenlikleri, etkinlikleri, eğlenceleri yaparsa, adı ve görünüşü Müslüman olsa bile, gerçek ve dengeli Müslüman değildir…

**

Şifahî kültürlü, bedevî, `ârabî kimselere gerçekleri anlatmak, öğretmek mümkün değildir. Siyasî, sosyal, kültürel, sanatla ilgili, dinî gerçekleri öğrenebilmek, anlamak, kavramak için medenî ve yazılı kültüre sahip olmak gerekir.

**

Japonya, İkinci Dünya savaşından feci şekilde yenik çıkıp kayıtsız şartsız teslim olduğu halde kısa zamanda derlenip toparlandı ve dünyanın üçüncü zengin sanayi ülkesi oldu. Türkiye İkinci Dünya savaşına girmediği ve muazzam miktarda dış yardım aldığı halde Japonya kadar kalkınamadı, ilerleyemedi, gelişemedi. Niçin?.. Bunun birinci sebebi Japonya’nın bir devamlılıklar ülkesi, Türkiye’nin ise bir kopukluklar diyarı olmasıdır. Siyasî, sosyal, kültürel ve kimlikle ilgili kopukluklar, büyük ârızalar, vahim kazalar bir devleti, bir halkı, bir ülkeyi yere serer.

**

Japonlar, onunla daha kolay okunduğu ve yazıldığı için millî alfabelerini değiştirip, yerine Latin alfabesini kabul etmiş, Japon yazısıyla eğitimi, gazete ve kitap yayını yasak etmiş olsalardı, Uzakdoğu’nun Türkiyesi olurlardı.

**

Güney Kore Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Bakanları, valileri, devlet büyükleri yüzde yüz millî ve yerli Kore otomobillerine biniyorlar da, Türkiye büyükleri niçin Türk otomobillerine binmiyorlar?.. Bu soruyu sormayı akıl edemeyen Türkiyelilere doğrusu acımak gerekir.

**

Gelecekte, medenî Müslümanlar tarafından kurulacak ve İngiltere’deki Eton Kolejinden daha üstün ve güçlü eğitim verecek İslam Mektebi’nde eğitim hem Osmanlıca, hem Latin Türkçesiyle yapılacaktır.

**

Şeriatı hakkıyla anlamak ve hayata uygulayabilmek için medenî, yazılı, vasıflı Müslümanlardan oluşan güçlü kadrolar bulunması gerekir.

**

Haram veya şüpheli paralarla zenginleşmiş, semirmiş türedilerle İslam nizamı kurulamaz. Onların nizamı İslamın karikatürü olur.

**

Din sömürüsü yapan arivist Müslümanlar, İslamın önündeki en korkunç engeldir.

**

Kıymetli, doğru, iyi, faydalı kitaplar okumakla kişi ilim sahibi, kültürlü insan olamaz. İlimlerin ehil hocalar ve üstadlar tarafından okutulması, öğretilmesi, eğitim bittikten sonra ciddî imtihanlar yapılması, ondan sonra diploma, icazet veya sertifika verilmesi gerekir.

**

Yüksek tahsil yapmaya ehliyeti, liyakati, istidadı, kabiliyeti bulunmayan, zekası ve ahlakı yeterli olmayan bütün gençlerini okutan bir toplum yıkılmaya mahkumdur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi