Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Paralel operasyonun varacağı nokta

Paralel operasyonun varacağı nokta

Cemaatin sürekli dillendirdiği, “iktidara kim kumpas kurmak istemişse çıksın ortaya”.

E peki kimler hukuk dışı telefon dinlemişse, dinletmişse, görevlileri takibe almışsa bulalım çıkaralım deyince bu sefer “zulüm rüzgârları” esmeye başlıyor.

Zaman Gazetesi’nin sayfalarına bakıyoruz, operasyonlardan pek de telaşlı. Takiben Samanyolu Televizyonu ile yandaşları iktidar aleyhine kamuoyu oluşturuyor.

Sahur vakti operasyon olur muymuş.

Sanki şüpheliyi yakalamak için belli günler varmış gibi...

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı hayali “Tevhid-i Selam” örgütü adı altında yürütülen soruşturmanın peşine düştü. İçlerinde hakim, savcı, milletvekili, yazar, gazeteci bulunan bir çok insan dinlenmiş 200’ün üzerinde gözaltı yapılmış, daha sonra da soruşturma takipsizlikle sonuçlanmıştır.

Neredeyse adamına göre yargı.

Birisi yakalar diğeri salar, biri mahkûm eder, diğeri beraat...

Başımdan çokça geçti...

12 Eylül darbesinde benzer yapılanma dindar öğretmenlerin peşine düşmüştü. Bir gece değişik okullardan öğretmenleri toplayıp nezarete attılar.

Bu kadar öğretmen içeri neden alındı diye gece yarılarına kadar telefonlarım susmadı.

Siyasi şubeyi arayarak nezarete alınma nedenini sordum.

 “Efendim irtica” dediler, tam da darbenin mayasına uygun...

Öğretmenler derslerde şeriat propagandası yapıyormuş, Atatürk’e hakaret etmişler.

İşin tezgâh olduğunu anladım.

Şikâyetçiyi sordum, “öğrenciler” cevabını alınca,   “getirin o dilekçeyi göreyim” dedim.

Kem küm zorlayınca getirdiler...

Bir iki öğrencinin imzası ile karakolda alınan ifadeleri, hepsi bu...

Kızgınlıkla dilekçenin üzerine “hepsi serbest” diye yazdım.

Ertesi sabah öğretmenlerin girmiş oldukları sınıflardaki öğrencilerin tamamını istedim.

Şikâyetçi olan öğrenci ifadesinde ne söyledi biliyor musunuz?

“Coğrafya öğretmenim bana zayıf not verdi, ben de Ali Başkomiserime söyledim, oda bana dilekçe yazdı imzaladım...”

Konu anlaşılmıştı...

Öğrencilere öğretmenlerin ellerini öptürdüm.

Evlerden topladıkları kitap, tespih, takkeyi iade ettim, güle oynaya gittiler...

Peşinden operasyonu yapan ekibin amiri ile iki polisi tutuklattım...

Tutuklatma ses getirdi, “bu savcı polis düşmanı” diye yaydılar...

Ortamda Allah (cc) beni korudu.

Benim yerime bir başkası olsaydı belki de o öğretmenler hem ceza alırdı, hem de işlerinden olurdu. O yüzden diyorum, “atın yularını sıkı tutmak lazım...”

Ne yaptığımızı, ne yapmak istediğimizi bileceğiz.

İstanbul Başsavcılığı ciddi bir konu üzerinde soruşturma yapıyor.

İlle de cemaat demek yerine, bu dinlemeleri, takipleri kimler yaptırdı?

Gayeleri neydi?

MİT’in TIR’larını durdurma emri nereden geldi?

Yani olayların arka planı...

Değil de, hakim ve savcıların vermiş olduğu talimatı, kararı uygulayan amir ve memurlar geçiştirilirse olmaz. Esasa gelince, gerçekten devletin içinde bir yapılanma var.

Bu yapılanmada bilerek veya bilmeyerek birçok inançlı insanlar alet olabilirler.

Oluyorlar nitekim.

Danıştay saldırısı öyle değil mi? Cinayeti işleyen Müslüman bir ailenin avukat olmuş çocuğu.

İsmailağa cemaati cinayetine bakın, hep aynı...

Şimdide aynı tablo karşımıza çıkabilir...

Dış odaklar sürekli maşa kullanır kendisi arazi olur...

Aklıma takılan, generaller olayında, o kadar kapsamlı delilleri emniyete kim verdi?

Kim verdiyse işte o odak, şimdi de konjonktür gözeterek cemaat dalında oynuyor...

Onu diyorum, bir taşla iki kuş...

Hem karıştırıyor, hem kapıştırıyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi