Cemal Nar

Cemal Nar

Mutlu Olmak Zor Değil

Mutlu Olmak Zor Değil

Allah Teâlâ’nın çarpıldığım ayetlerinden birisi de işte şudur: “Hoşgörülü davranmanız takvaya daha uygundur. Aranızda lütufkar davranmayı unutmayın. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara, 237)

Şimdi bu ayetleri yeniden okurken yine çarpıldım adeta ve uzun uzun düşündüm, hüzünlendim, hatta yandım. Bize sunulan bunca muhteşem reçeteleri içeren İslam nimeti elde iken bizim yok yere çektiğimiz bireysel ve toplumsal acılara ne demeli?

Her şeyi neden ille de hak hukuk konusu yaparız?

Nereye gitti ikram?

Nereye gitti lütufkârlık?

Ne olur ki, yaşadığımız yerde biraz fedakarlık yaparak çok rahatlıkla gönül alabiliriz. Dostlukları, kardeşlikleri, komşulukları, mesai arkadaşlıkları, mahallelilik, hemşerilik, derken millet ve ümmet bilincini sağlamlaştırıp cemiyete barış ve huzur sunabiliriz.

Başkalarını da ilgilendiren acılar, kavgalar, çeşitli davalar bakarsınız bir iyilik ve ikram ile sımsıcak dostluklara dönüşebilir. Bu beklenmedik zor zamanda gösterilen bir ikram, bir iyilik, unutulmaz hatıralar bırakarak sonsuz saadetlere vesile kılınabilir.

Aman ne kadar tatlı bir uyarı: “Bir de aralarınızda iyilik yapmayı, birbirinize lütufkar davranmayı unutmayın” diyor Rabbimiz. Yani aranızda nahoşluk olsa bile nihayet din kardeşlerisiniz, bir ayrılık, aykırılık oldu diye küpü küllüğü kırmanız gerekmez. Ayrılan karı kocalar, iş ortakları, dernek üyeleri, hizmet insanları vs. bundan sonra da iyilik, ikram, hoşgörü içinde yaşamaya devam edemezler mi? Neden olmasın? Bir mani mi var buna aşılması gereken nefisten başka?

Yeter ki iyi niyetli olalım ve iyi niyetimize ve samimiyetimize inandıralım insanları.

Bütün bir ümmet olarak şunu sormalıyız kendimize; “Allah Teâlâ’nın her an kalbimizi, niyetlerimizi, söz ve işlerimizdeki gerçek amaçlarımızı bilmesi, buna göre bize bir değer ve karşılık vermesi, neden yeterli bir murakıp, bir gözetleyici ve bir yaptırıcı güç, bir müeyyide olamıyor?”

Bu mesele terbiyeden önce bir iman sorunu değil midir?

Hiç şüphesiz huzur ve saadetin arkasında temiz bir kalp, güzel bir ahlak, fazilet ve lütufkarlık, ikram ve îsar, yani kardeşlerini kendine tercih vardır. Zaten Allah Tealanın her emrine itaat ederek teslimiyet gösteren bir Müslümanın kalbinde huzur, vicdanında sekinet vardır. İçini dışını kaplayan bir rahmet ile gözleri ışıl ışıl mutluluğun zirvesindedir.

Mesele bunu dünya çapında yaşamak ve gösterebilmektir. İmanın amel ve ahlak ile desteklenmesi, ispatlanması yani. Muhtaç olduğumuz budur.

Tanrı tanımazların zannettiği gibi dünya sadece belalar ve musibetler, hastalıklar ve zulümler alanı ve hayat her an intiharı düşündüren bir zulüm, zulumat ve zahmet değildir. Bunlar var, ama sebebi aslî mahiyetinden kaynaklanmıyor bunlar. İnsandan kaynaklanıyor. Allah Teâlâ’nın dinine başkaldıran insandan.  İnkarcı veya fasık ve facir insanların çıkardıkları fitne ve fesat yüzündendir yaşanan bütün acılar, belalar, musibetler.

Aslına bakarsanız evren, ins ve cin dışında her varlığın kendisine verilen vazifeyi teşbih ve tahmid eşliğinde tam yaptığı, yer ile göklerin bir amaçta ahenkle birleştiği muazzam bir alandır. Bu alanda bir zerre olan mü’min ise, bu kainatı seyrederken bütün zerrelerinde hissettiği bir iman ve yakinin mutluluğu ile mütemadiyen sermesttir. O yüce kudrete teslimiyetin, tevekkül ve tefvizin nağmeleri arasında şefkatli bir ananın kucağındaki masum bir bebek kadar mutlu ve huzurludur. Tatlı tatlı mırıldanır:

“Görelim Mevla neyler,

Neylerse güzel eyler.”

Gelin herkese tebriklerimizi sunduğumuz bu bayram günlerinde bunlar üstünde düşünelim biraz. Soralım kendimize; neden elimizle mutluluğumuzu heder ediyoruz? Nedendir kendimize bu düşmanlığımız?

Mutlu olmak ve dost kazanmak, düşman kazanıp perişan olmaktan daha kolay değil midir?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi