Kağnı gıcırtısı

Kağnı gıcırtısı

Bana akran yaşta olanlar kağnıyı bilirler de gençler belki sadece adını duymuştur. Harman zamanı geldiğinde sabahın erken saatlerinde şehrin sokaklarını dolduran o acılı feryat sesleri, yakın köylerde oturan çiftçilerin kağnı tekerlerinden gelirdi.

Kağnı dediğiniz usta bir köy dülgerinin tek bir keserle yapabildiği bir ulaşım vasıtası; çift öküzle çekilir, demir aksâmı yoktur. Kağnıyı Hititler de bilirmiş, demek ki en azından 4000 senelik bir araçtan söz ediyoruz. Anadolu'nun sapa yerlerinde kalıntısına hâlâ rastlanan kerpiç tekniğine dayalı evler de bize Hitit mirası; su gücüyle çalışan değirmen de öyle, kalbur, yaba, teper gibi hububatla ilgili âletler de...

Anadolu ahalisinin geçimliği asgariden 4 bin senedir değişmemiş; kıraç tarlaya erken baharda tohumluk saçılacak, güz başlamadan hasat edilecek; hasattan tohumluk ayrılınca geriye kalan şey tam bir senelik iaşedir. Belki beş-altı bin seneden beri devam eden geçimlik tarzının -değişmek ne kelime- tepetakla olduğu hızlı zamanların müşahidiyiz biz.

On kişiden sekizinin rençberlikle uğraştığı yıllarda doğanlar bugün, on kişiden yedisinin şehirlerde, rençberlik dışında işler peşinde rızkını aradığı bambaşka bir devirde yaşıyor.

Nüfusumuzun en azından yarısı, "Kat Mülkiyeti Kanunu" ile tanışalı on sene bile olmadı; trafiğimizin bir kanunu var, düzeni yok; hâl böyle iken bir asırda dört kere anayasa değiştirmiş, hesaba gelmez tâdiller yapmışız. Bir ömürden bile az zaman içinde dünyanın bütün nimetlerini taleb ediyor, her şeyin en iyisini istiyoruz. Gözümüz yükseklerde fakat ayağımız yerde ve öyle olması gerekir; hızlı değişip dönüştüğümüz için sistem yüksek ısı üretiyor. Dünya ile geç ilişki kurmanın şaşkınlığı içindeyiz; gurbeti ancak askerlik hizmetinde tanıyan Anadolu ahalisinin üç milyondan fazlası bugün Avrupa'da yaşıyor ve haylicesi orada bir düzen tutturabildiği için dönmeyi de düşünmüyor.

İki asrın rüyâsı bugünün gerçeğidir; Türkiye modernleşen bir toplumdur ve bu istikametin alternatifi yok. Doğurganlık oranı düşerken evlenme yaşı yükseliyor. Tüp bebek vakaları artık istisnâ olmaktan çıktı. Kızlarını okutamayan aileler, sanki evden cenâze çıkmışa benzer bir yıkılmışlık hissine kapılıyorlar. İki hafta sonra okullar açılacak ve o bir türlü beğenmediğimiz Milli Eğitim Bakanlığı, 15 milyona yakın öğrencinin eğitimini organize edecek. üniversite sayısı yüze yaklaşırken yüksek öğretimin kalitesi de yükseliyor; hâle bakınız ki, biz henüz yirmi sene önce kurulmuş taşra üniversitelerinden Oxford performansı bekleyecek derecede yüksek beklentiler içindeyiz!

*

Geçenlerde genç bir adam, bana, "Türkiye nereye gidiyor?" diye sordu; ona, yukarda anlattığım şeylerden bahsettim.Kağnı hızını yadırgamayan zamanı tasarruf algımız, şimdi internette data akışından, uçak gecikmelerinden, trafik sıkışıklığından rahatsızdır; tabii karşılamak lâzım. Türk halkı değişimin rüzgârını kanatlarında hissetti bir kere ve bundan memnundur. Tek zaafı, gökteki yıldızları isterken kendisini bu talebinde haklı hissedecek derecede yüksek üretim için organize olamayışıdır; kimin kabahati? Toplum değişirken yöneticiler de aynı savruluşa mâruz kaldı; biz sınıf değiştirirken onlar da hızlı sınıf değiştirmenin sadmeleriyle sarsıldılar.

Bu iyimser bir bakış açısıdır; aynı verileri tamamen farklı tarzda yorumlamak da mümkün, fakat unutulmamalı, kulağımızdan henüz kağnı gıcırtısının sesi silinmemişken tarihin makas değiştirdiği bir demden geçiyoruz.

Başsağlığı: Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü, aziz dostum, arkadaşım ve hemşehrim, değerli sanat tarihçisi Hikmet Denizli'nin vefatını üzüntüyle öğrendim. Yakınlarına başsağlığı diliyorum; Allah rahmet eylesin.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi