Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bonjour Monsieur “Selâmı yayınız” (Hadis)

Bonjour Monsieur “Selâmı yayınız” (Hadis)

Fransız yazar Brayer anlatıyor: 

“Pera’da (Beyoğlu) yürürken, bir hamal bana selam verdi. Hıristiyan olduğumu söyleyerek selâmını almadım. Bunun üzerine, ‘Ben senin insan tarafına selam vermiştim’ dedi, ‘ne kadar insan olduğunu gördük!’

Brayer bu hikâyeyi anlattıktan sonra, “İnsanlığımdan utandım” diye ekliyor, “bu milletin hamalları bile feraset sahibi…”.

Osmanlılar, neredeyse karşılarına çıkan herkese ve her şeye selam verirlerdi: Erkeğe, kadına, çocuğa, ağaca, boş eve, mezarlığa, cenazeye, tabiata… 

Sonuçta selam, rahmet dileğiydi ve her şeyin bir biçimde rahmete ihtiyacı vardı.

Sonra cumhuriyet ilân ettik…

 “Takvim Devrimi”nin, “Gün Devrimi”nin, “Saat Devrimi”nin, “Ay Devrimi”nin, “Ezan Devrimi”nin, “Dil Devrimi”nin, “Kıyafet Devrimi”nin, “Hukuk Devrimi”nin yanı sıra, bir de“Selam Devrimi” yaptık!

“Selam Arapça olduğu için kimse anlamıyor” türünden bir mazeret (ezanı Türkçeleştirmenin mazereti de aynıydı) uydurarak Fransızların “İyi günler” anlamına gelen “bonjur” (bonjour) kelimesini Türkçeye çevirip selam yaptık! (“İyi akşamlar” dileğimiz de yine Fransızların “bonsuar”ından tercüme)… 

“Selamünaleyküm” yabancı, “bonjour” tercümesi “yerli” oldu.

Müslüman olduğumuz tarihten itibaren (Dokuzuncu Yüzyıl) dilimize yerleşen “Müslüman Selâmı” (Arapça kökenlidir, ama tıpkı ezan gibi, tüm dünya Müslümanlarının evrensel iletişimidir), 1930’lu yıllarda değiştirildi, önce askerlere ve memurlara “yeni selam” mecburiyeti getirildi, ardından herkese dayatıldı (şapka konusunda da durum aynıdır).

Buna göre “Selamün aleyküm” ya da “Esselâmu aleyküm” şeklindeki selam terk edilecek, onun yerine sabahları “günaydın”, öğleden sonra “tünaydın”, akşam vakti “iyi akşamlar”,geceleri de “iyi geceler” denilecekti.

Fransızcadan aparılmış kelimelerle, elhamdülillah, millileştik!

Önceleri çok anlamsız ve de çok zor geldi. Ayağımızda pantolon, sırtımızda ceket, başımızda kasketle zaten kendimize yabancılaşmıştık. Bir de tercüme selam dayatılınca, büsbütün afalladık. 

Eski alışkanlığımız değişene kadar çok kırılıp budandık. Yeni selamı doğru düzgün telaffuz edemediğimiz için fötr şapkalı CHP memurları tarafından çok azarlandık, çok alaya alındık, çok aşağılandık, “Siz adam olmazsınız” sözünü çok duyduk.

Sonra sonra alıştık ama. Hem de çok fena alıştık. İlk yıllarda anlamsız gelen Fransız selamı, artık anlamsız gelmiyor.

Oysa çok anlamsız…

Şu “günaydın”, “Sabah oldu, güneş doğdu, ortam aydınlandı” demekse, bunu söylediğiniz insan da zaten görüyor: Eskiler buna “malumu ilân” derlerdi: Bilinen şeyi bildirmek… 

Geçelim…

Herhangi bir yerde karşılaştığınız başka bir milletten Müslüman bir kardeşinizi “günaydın”, “tünaydın, “iyi akşamlar” diye selamlayabilir misiniz?

Selamlasanız sizi anlar mı?

Ama “selamün aleyküm” derseniz, her Müslüman anlar.

Çünkü selam, tıpkı ezan gibi, “Müslümanların ortak dil”idir. Bir nevi paroladır. Müslüman selamı Müslümanlar arasında kardeşlik köprüsüdür.

Selamın ve ezanın değiştirilmesi (başka herhangi bir dilde okunması) ise bu köprünün yıkılması, ortak dilin yok edilmesi anlamına gelir.

Hayatımızda küçük bir değişiklik yapabilir, “Müslümanca” selamlaşmayı tekrar hayatımıza katabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi