Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Yanlışa Yanlış Doğruya Doğru Diyebilmek!

Yanlışa Yanlış Doğruya Doğru Diyebilmek!

Eksik ve kusurluyuz. Kendimizi veya amellerimizi mükemmel ve eksiksiz gördüğümüzde şeytan, bizimle oynuyor demektir. Fert olarak biz veya müntesibi olduğumuz grubumuz da olsa sonuç aynıdır.

Peygamber Efendimiz bile onca azametine ve masumluğuna rağmen eksik ve hatadan Rabbine sığınıyordu. Biz ise çöplükte, açtığını umduğumuz çiçekleri en nefis kokulu çiçekler olarak görüyoruz. Kusurlunun, kusursuz ameli olur mu? Eğri bir cetvelin doğru çizgisi mümkün mü? Sabit ucu olmayan pergel daire çizebilir mi? Önce hatalı ve eksikli olduğumuzu kabul etmeliyiz.

Fert ve grup olarak. Sonra da yaptığımız işlere ‘Allah Teâlâ kabul ederse...’ diye başlayacağız. Peygamber Efendimiz rüyalı, teminat altına alınmış ameller yoktur. Ashabı kiram hiçbir zaman rüya teyitli ameller yapamadılar. Zira rüyaya değil Şeriat’a baktılar. Cetvelin eğriliği de buradan başlıyor. Sahabe, yaptığı ameli ‘Şer’i Ölçü’lere vurarak değerlendirdi. Şimdi ise (hâşâ) İslâm’ın ölçülerini başka ölçülere vurur hale geldik. Eskiden bir müridin tarikata kabul edilebilmesi için Kitap ve Sünnet’ten imtihana çekilir, yeterli bilgi seviyesini gösterirse alınırmış. Ta ki, yarın bir gün gördüğü bir yanlış hareketi Kitab’a ve Sünnet’e vurup yanlış olduğunu söyleyebilsin, kendisi de yanlış yapmasın. Bir ilim adamının dediği gibi ‘Her grup, her tarikat, her cemaat kendi ideolojik İslam’ını oluşturmuş durumda.’ Böyle İslam anlayışlarına ideolojik dememizin sebebi, İslam’ın esas ilim kaynaklarından (Kur’an ilimleri, Hadis ilimleri, Fıkıh ilmi, Akaid ilmi, Tasavvuf ilmi vs.) değil de her grubun kendi yapısından edinilen bilgilerden oluşmuş olmasıdır.

Şifahi kültür ağırlıklı yetişme usul ve üslubundan, içi boşaltılmış dindarlıktan, ilmîlikten uzaklaşılmasından, kavramlarla oynanmasından, emir/itaat tarzından, vs.)

Bir grup mü’min insanın, dinlerine hizmet etmeyi umarak yaptıkları amellerin icra tarzında kusurlar ve hatalar olması tabiidir. Sadece o hatalardan ötürü ayıplanması gerekmez. Tenkit edilir, edilmelidir de. Mü’minler birbirlerine hakkı tavsiye etmekle mükelleftirler. (Bu hususta sırf Asr sûresi dikkatli okunup, manası üzerinde düşünülse o bile yeter!) Ancak mü’min bir insan yaptığı ameli, Peygamber aleyhisselamın ruhaniyeti ile gelip ona şahit olduğunu ve benzeri uçuk/kaçık sözleri dile getiren, yaptıklarına meşrûiyet kazandırabilmek için olmadık ifratlara düşenlerin, uydurdukları saçmalıkları belge olarak gösterenlerin halleri perişandır, yaptıkları da çok çirkindir.

Ayrıca zorlama tevillere müracaat edilerek kalp ve kafa karışıklığına sebebiyet vermeleri de büyük bir vebaldir. Bu durum, altyapısı olmayan, dini özünden/kaynağından öğrenemeyenlerin de imanlarının zedelenmesine sebebiyet vermektedir. Peygamberimizin güzide ashabının ve o izi süren Allah dostlarının hayatında bunların yeri yoktur. İslam akaidine, İslam fıkhına uygun olmayan bu ve benzeri fiillere derhal müdahale edilmelidir. Kendi cemaati bu hataya düştüğü halde hiç ses çıkarmayanlar vebalde de sorumlulukta da ortaktırlar. Açın İhya’ya bakın İmam-ı Gazali ‘emri bil maruf, nehyi anil münker’ bahsine yüz sayfa ayırmıştır.

‘Yanlışa yanlış, doğruya doğru’ diyemediğimiz şu günlerde, bu bölüm üzerinde kafa yorarak okunup amel edilmelidir. İslam’ın değerlerinin ve onun bilgi kaynaklarının değer sıralamasını bilemeyen insanlar, kendi mezhep ve meşreplerine taassupla sarılırlar. Hakikate gidilen yol manasındaki mezhebi; bilgi yudumlanan kaynak manasındaki meşrebi, yegâne hedef, asıl gaye ve bağımsız bir din gibi telakki etmeye başlarlar. Araç, amaç olur. Bu noktada artık öbürlerinin hepsi sapıktır, ötekidir, düşmandır. Böyle bir ifradın kötü olduğunda hemfikir olunmasına rağmen bu taassup oluşur, yerleşir, gelişir ve yapacağını yapar. Bu halin giderilmesi aşağıdan yukarıya doğru değil, yukarıdan aşağıya doğru olmalıdır. Bozulma, genelde tepeden başladığı için düzelme de tepeden olacaktır. Yani her bir mezhep ve meşrep mensubuna ‘taassubu bırak, ifrada düşme!’ deme yerine, o mezhep ve meşrebin önderlerinin bunu böyle bilmesi ve müntesiplerine (bağlılarına) telkin etmesi gerekir. Her şeye rağmen bugün Diyanet İşleri Başkanlığı birleştirici tek teşkilat haline gelmiş ise bütün cemaatlerin başını öne eğip düşünmesi icap eder. (Birleştiricilik, toparlayıcılık bakımından Diyanet’i hangi cemaate gönül rahatlığı ile teslim edebilirsiniz?)

Her grup yaptığı ile övünüyor. Peygamber Efendimiz kâinâtın medâr-ı iftihârı olmasına rağmen “Lâ fahra/övünmek yok” buyururken, nedir bu övünmeler? Şerî esaslarla aslâ telif edilemeyecek tarzda, asılsız, mesnedsiz, hezeyana dönüşmüş taşkınlıklar almış başını gidiyor. ‘Dur!’ deme yerine teşvik görüyor. Bu duruma müsaade edilmemeli, herkes yaptığını İslamî ölçülere vurarak değerlendirmelidir. Her yapılan faaliyette uyulması gereken değişmez/değiştirilemez ölçüler bellidir. O da: Allah ve Rasulü’nün koyduğu ölçüdür. (Vahiy veya Sünnet, âyet veya hadis, yahut edille-i Şer’iyyedir.)

Salih kullara duyduğumuz hürmet, muhabbet ve hüsn-i zannı, şer’î bir nass kat’iyyetinde göremeyiz. Unutmayalım ki bu imtihan âlemine hiçbirimiz birbirimize karşı övünmek için gelmedik. Sahabenin meşhur zâhid ve âbidlerinden biri olan Osman bin Maz’ûn (r.a) Medine’de vefat etmişti. Hanımı:

“–Ey Osman, şahadet ederim ki şu anda Allah Teâlâ sana ikram etmektedir” dedi. Rasûlullah Efendimiz müdahale ederek:
“–Allah’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?” buyurdu. Kadın:
“–Bilmiyorum vallahi!” deyince Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
“–Bakın, Osman vefat etmiştir. Ben şahsen onun için Allah’tan hayır ümit etmekteyim. Fakat ben peygamber olduğum halde, bana ve size ne yapılacağını (yani başımızdan ne gibi hâller geçeceğini) bilmiyorum.” Ümmü’l-Alâ der ki: “Vallâhi, bu hadiseden sonra hiç kimsenin hâli ve istikbâli hakkında bir şey söylemedim.” Bizler de daima acziyetimizi itiraf ederek Yûsuf (a.s)’ın şu duasıyla Rabbimiz’in rahmetine ilticâ etmeliyiz: “…(Ey Rabbim!) Hem bu dünyada, hem öbür dünyada yârim, yardımcım Sensin! Benim canımı Müslüman olarak al ve beni salihler arasına kat!” (12 Yûsuf, 101)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi