D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Kat kut başladı!

Kat kut başladı!

Birileri 1915 için harıl harıl çalışıyor. 24 Nisan 1915... “Bu tarih de ne” denilirse, hemen cevap yapıştırılacak: “Ermeni tehcirinin, soykırımının yıldönümü!”

İlk yanlış burada. Bu tarihte savaş içinde olan her devletin yapabileceği cinsten bir şey yapıldı: 24 Nisan 1915’te Ermeni Komiteleri kapatıldı, elebaşılarından 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklandı ve Ankara ile Çankırı cezaevlerine konuldu...

İşte Ermenilerin dünyayı ayağa kaldırmalarının sebebi! Bugünkü tabir ile “terörist teşkilatların elebaşılarının tutuklanması”!

1914’ün son aylarında, neredeyse yüz yıl önce bugünlerde Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girdi. Doğu cephesinde Ruslarla savaşılıyordu. Bölgede hatırı sayılır Ermeni nüfusu vardı. Yüzyıllardır bir arada yaşamış halkların arasına Ermeni komitacılar girdi. İstiklâl dâvası güden komitacılar Rusya ile işbirliği yaptı. 1914’te 30 bin müslüman katledildi. 1915’te rakam 90 bini aştı. 

Savaş halinde her ülkenin hükümeti elbette tedbir alır.

Osmanlı hükümeti de öyle yaptı.

Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine “müslüman katliamının devam etmesi halinde icabeden tedbirlerin alınacağı” bildirildi. Fakat bu uyarı bir işe yaramadı, savunmasız müslümanlara, kadın veya çocuk demeksizin, saldırılar arttı. Ordu birçok cephede savaş hâlinde olduğu için, cephe gerisinin emniyete alınması gerekiyordu.

Buraya kadar yazdıklarımıza bakıp, “hani şu meşhur ‘tehcir’ var ya o neyin nesi?” diyenler olacaktır. Müslümanlar, Türkler yüz yıldır Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan tehcir ediliyorlardı. Her iki bölgede de ciddi katliamlar yaşandı, bu katliamların korkusuyla güvenli bölgelere yüz binler, belki milyonlar göç etti. Onlar “muhacirler”di. Fakat onların “tehcir”inden bahseden yok! Onların göç ettiği bölgelerde yürütülen katliamlar da kayıtdışı! 

İşin ilginci, biz de yaşadığımız zulümleri yazmadık, asla dâvasını gütmedik. Çok az kalem sahibi bunları yazıp çizdi. Bunlardan biri de Zağra Müftüsü Hüseyin Râci efendidir. 

İşte onun kitabından birkaç satır:

“Yukarı il tâbir olunan köylerden Umurculu, Hasköycük, Bayezidli, Biçareli, Şekerli ve saireden, angarya diye yüz seksen arabayı Şıpka’ya toplayıp, üç gün tevkif ettiler. Evvela –müslümanlara kendilerinin mezarı demek olan-bir büyük kuyu kazdırdıktan sonra, hepsini öldürüp o kuyuya doldurdular.” 

“Bu kuyu, Şıpka’nın doğu tarafındaki iki öyüğün arasındadır. Tepede Şıpka istihkâmlarının civarında, orman içinde, on iki müslümanı daha ateşe yaktılar. Birtakım aileleri ise kapılarını çivileyerek, evleriyle birlikte yaktılar.”

“Yukarı Sarıhanlı köyünden yüz altmış kişiyi ‘Burayı bir İslâm mezarlığı yapacağız!’ diyerek hepsini öldürüp oraya gömdülür…” (Tarihçe-i Vak’a-i Zağra, Ertuğrul Düzdağ neşri)

Peki, “Ermeni tehciri” neyin nesi? Bunun 19 Mayıs 1915 tarihli kararname ile uygulamaya geçirildiği söylenir. Bu kararname veya geçici kanun “tehcir” kanunu olarak bilinir. Oysa bu Kanun-ı Muvakkat, yani geçici kanun “Savaş sırasında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için askerî açıdan alınacak tedbirler”le ilgilidir. 

Askeri birliklere, savunmayı aksatıcı, asayişi bozucu muhalefet ve silahlı tecavüz gibi durumlarda köyler ve beldeler halkı diğer yerlere sevk ve iskân edilebilecektir. Bu kısacık metinde hiçbir etnik veya dini topluluk zikredilmemiştir. O yüzden “Ermeni Tehciri Kanunu” iddiası tamamen yersizdir. (Bk: Salâhaddin Kardeş: “Tehcir” ve Emvâl-i Metruke Mevzuatı, Maliye Bakanlığı y., 2012)

Savaş şartlarında göçürme uygulaması yapılmıştır. Göçürülme sırasında askeri koruma tedbirleri yetersiz kalmıştır; çünkü ordu savaştadır. Bazı yerlerde ciddi telefat olmuştur. Bilhassa güneydoğuda aşiretlerin bu telefata yol açtıkları da biliniyor. Buna rağmen, önemli bir Ermeni nüfusu Suriye’ye, Lübnan’a nakledilmiştir ki, bugün oralarda hâlâ çok sayıda Ermeni vardır. Bunların önemli bir kısmı da, Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya göçmüştür. Şimdi tantanayı çıkaranlar da “diaspora” denilen bu Ermenilerdir…

24 Nisan değil, bayram değil seyran değil. Neden bunlardan bahsediyoruz? 

Bir “Türk asıllı Alman yönetmen!” The Cut diye bir film çekmiş. Venedik film festivalinde gösterilmiş. Önümüzdeki yıl önemli. Fırsat ve hasat devri. Bu meşhur yönetmenin filmini batılılar zayıf bulmuşlar. Bazı bölümlerini müsamere düzeyinde görmüşler… Filmde herkes dili ile konuşuyormuş, Ermeniler İngilizce! Bunu eleştirmişler…

Film eleştirmenleri önemli değil. Bu film üzerinden yapılacak propaganda önemli. Zamanlama önemli. Önümüzdeki günlerde “kat kut” seslerini çok duyacağız. Siftahı yaptık bile!

Peki, maruz kaldığımız zulümlerin, katliamların, tehcirlerin hikâyesini kim anlatacak? Belki Alman asıllı bir Türk de onları anlatan bir film yapar! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi