D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yeni bir kompleks!

Yeni bir kompleks!

İnşaatı bitmek üzere olan Başbakanlık/Başkanlık binası ile ilgili ilk fikir beyan edenler arasında bulunduğumu sanıyorum. Yeni Akit’in 11 ve 12 ocak 2012 tarihli nüshalarında iki yazımız yayınlandı: “Kampüsteki başbakanlık” ve “Başbakanlık külliyesi”.

Bina bitmek üzere, nasıl kullanılacağı hususu da aydınlanmaya başladı. Dolayısıyla, önümüzdeki günlerde konu daha sık gündemimize gelecek. Aradan üç yıla yakın zaman geçti. Önce o yazılardaki görüşlerimizi kısaca hatırlatalım.

Gazete haberlerine göre, ABD’nin Beyaz Saray’ı örnek alınarak yeni bir başbakanlık binası inşaa edilecek, Türkiye’nin en iyi korunan, en güvenli yapılarından biri olacak, Selçuklu mimarisinden izler taşıyacak ve yapı topluluğu kampüs olarak adlandırılacak...

Son haberlerde “kampüs” kelimesi kullanılmıyor. “Kompleks” denilmesi tercih ediliyor. Biz “kampüs”e itiraz etmiştik. “Kamp” kelimesinden türetilen bu kelimenin batı dillerindeki ilk anlamı “ordugâh” veya “kışla”dır. 1950’lerden itibaren ABD’de askerî anlamı dışında kullanılmaya başlanmıştır. Biz kelimenin üniversiteler tarafından kullanılmasını doğru bulmadığımız gibi, başbakanlık veya başkanlık binası için kullanılmasının da yanlış olduğu kanaatindeyiz. O zaman “külliye” kelimesinin kullanılmasını teklif etmiştik. 

Şimdi gelelim “kompleks”e!

Kompleks, günlük dilde daha çok psikolojideki anlamıyla kullanılıyor: “Çeşitli şuuraltı birikimler sonucu ortaya çıkan, bazı psikolojik bozukluklara kadar varan ruh hâli”. Tabiî “kompleks” denilince ilk “aşağılık kompleksi” hatıra geliyor!

Hemen belirtelim: Ankara’da yapımı tamamlanan bu bina Türkiye’nin bazı kesimlerinde ciddi komplekslere, karışıklıklara, ruhî bozukluklara yol açacak! En fazla komplekse kapılanlar da mimar kuruluşları olmalı: Binayı tasarlayan iki mimarlık oskarı sahibi mimar Şefik Birkiye’yi meslekten men etmeyi bile düşünüyorlarmış! 

Mimarî olarak “kompleks” ise, farklı usurlardan meydana gelen yapı bütününü anlatmak için kullanılıyor. Dolayısıyla, bu durumda da “külliye”nin tercih edilmesi doğru olur. 

Bu girişten sonra “Ankara’da (80 yıl içinde) bu kaçıncı başbakanlık binası” sorusunu sorabiliriz. Hâlâ ayakta duran üç başbakanlık binası var. Birincisi, tarihî vilayet binasının karşısında, uzun zaman Maliye Bakanlığı olarak kullanılan bina. İkincisi, yine uzun süre Sayıştay olarak kullanılan ve şimdi Kültür Bakanlığı’na geçen Ulus’ta ilk Meclis’in altındaki yapı.

Üçüncüsü de halen kullanılan Kızılay’daki yapılar topluluğu… Bu arada, onun beş yüz metre kadar batısında bulunan DPT binasının da aynı maksatla kullanıldığını hatırlatalım. 

Bu yapıların hiç biri şehirden, caddeden, sokaktan yalıtılmış binalar değil. Halkın yolu geçip, kaldırımı çıkıp ulaşabileceği cinsten hayatın içinde yapılar. Bir aralar, Bülent Ecevit’in son başbakanlığında, başbakanlığın bulunduğu sokak, yaya ve araç trafiğine kapatılmıştı. AK-Parti iktidara geldikten sonra, yapılan ilk işlerden beri, şehrin sokağını, halka ve araçlarına açmak oldu. Elbette kontrollü olarak.

Dünyayı en az iki asır yöneten Birleşik Kırallığın, yani İngiltere’nin başbakanlık binası, bir cadde üzerindedir ve yanılmıyorsan, “Downing Sokağı 10 numara” olarak bilinir; kimbilir kaç yüzyıldır. İngilizlerin parlamentosu da her halde 400 yıllık filandır. Milletvekilleri bugün sığmamakla beraber, genişletilmesi veya yeni bir bina yapılması düşünülmez. 

Ya bir asırdır dünya hükümranı olan ABD’nin Beyaz Saray’ı kaç yüz yıllık? O da üç yüz yılı bulan bir geçmişe sahip. Bunlara bakarak, sürekli meclis binaları, bakanlık binaları, başbakanlık binaları yapmanın sebebi üzerinde kafa yorulabilir. 

İki Almanya birleşince, Başkent tekrar Berlin oldu ve orada yeni bir başbakanlık binası yapıldı. Tarihî yapılar arasında, kendini ilan etmeyen, modern tarzda, sade fakat iddialı bir başbakanlık binası! Tabii ünlü mimarların elinden çıkmış. 

İşi sadeliğe getirdik. “Yeni binanın güvenliği yanında ihtişamı da ihmal edilmemiş olmalıdır”, diye düşündüğümüzden. Bina için “Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyacağı” ifadesinden bunu çıkarabiliriz. Neden Osmanlı değil de Selçuklu? Öyle sanıyorum ki, Osmanlı mimarisi daha iddialı görünüyor. Herhalde tevazudan Selçuklu deniliyor! Fakat bina ortaya çıktıktan sonra, 20. Yüzyılın başında örneklerini veren “millî mimarî” üslübunun daha sadeleştirilmiş bir tarzı ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. (Yarın devam edeceğiz)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi