Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Tarih kesitinden ibretler

Tarih kesitinden ibretler

Biz Karadeniz’in sahil çocukları, haşin dalgaların üstünde âletsiz sörf yaparken, dağ köylerinden gelen yaşıtlarımız, sahilde oturur, bizi seyretmekle yetinirlerdi.

Bir gün dayanamayıp birine sordum:

“Yüzme bilmiyor musun?”

Ürkek ürkek denize baktı ve “yüzmeyi derede öğrendim” dedi…

Bu cümle her şeyi açıklıyordu. Belli ki, yüzmeyi derede öğrenmişti: Derede yüzme öğrenenler, açık denizde yüzmeye korkarlar.

Bu kural hayat boyu değişmiyor: Küçük derelerin insanları, büyük denizlerde yüzenlere hep gıpta ile bakıyor ve sadece kıskanıyorlar.

Oysa sular, boyu geçtikten sonra, derelerle denizler hiç fark etmez: Yüzme bilene dere de birdir, okyanus da… Ancak her insan bunu fark edemez. Fark etmek için her şeyi göze alıp denize dalmak lâzım.

Bu riski göze almayanlar, ömür boyu ürkek yaşamaya mahkümdürler.

Vaktiyle Karadenizli bir kayıkçı, bir âlimi sandalına almış Üsküdar’a götürüyor.

Yol uzun, sandal yavaş, âlimin canı sıkılmış. “Hiç olmazsa vakit geçer” diye düşünerek sandalcıyla sohbet etmek istemiş…

İlgilendiği konuyu bulmak için de üst üste sorular sormaya başlamış:

“Matematik bilir misin?”

“Bilmem.”

“Fizik bilir misin?”

“Bilmem.”

 “Tarih bilir misin?”

“Bilmem.”

Âlim, sonunda dayanamamış ve patlamış: 

“Desene hayatının yarısı boşa gitti!”

Sandalcı içerlemiş içerlemesine, ama ses çıkarmamış. Derken rüzgâr uğuldamaya, deniz kabarıp homurdanmaya başlamış.

Sandal fındık kabuğu gibi sallanıp, âlim dehşet içinde tutunacak yer ararken, sandalcı bağıra bağıra sormuş:

“Yüzme bilir misin?”

“Yok” demiş âlim, “araştırma yapmaktan, yüzme öğrenmeye vakit bulamadım.”

Sandalcının kahkahası rüzgârın uğultusuna karışmış:

“Desene hocam, hayatının tamamı boşa gitti!”

Sadrazam Koca Ragıp Paşa, bir iftar sonrası sohbette, ahbaplarına hitaben, “Rüşvet almadığınıza yemin edebilir misiniz?” diye sormuş.

Hepsi tereddütsüz yemin billâh ederek rüşvet almadıklarını söylerken, Şair Haşmet’in sessizce beklemesi Paşa’nın dikkatinden kaçmamış. 

Bu kez doğrudan Şair Haşmet’e dönmüş: 

“Haşmet, yemin edemediğine bakılırsa, bir hayli rüşvet almış olmalısın…” 

Haşmet çevresindekilere şöyle bir baktıktan sonra, cevabı yapıştırmış:

“Devletlüm, yalan yere yemin edenler çatlar diye duymuştum. Efendilere bakıyorum, eğer çatlamazlarsa, ben de yemin edeceğim!” 

Timur Han, Şiraz halkına altından kalkamayacakları yeni vergiler salmıştı. Şirazlılar, Hafız-ı Şirazi’yi vergilerin azaltılması için Timur Han’a ricacı göndermişler.

Timur, Hafız-ı Şirazi’yi dinledikten sonra, “Sevgilimin yanağındaki siyah ben için Semerkand ve Buhara’yı bağışlarım” anlamına gelen bir şiirini okuyup şöyle çıkışmış:

“Sevgilinin yüzündeki bene Semerkand ve Buhara’yı bağışlayacak kadar zenginsen, vergiyi ödemekte güçlük çekmezsin? 

Hafız hiç sözün altında kalır mı?

“Zaten bu ölçüsüz cömertliğimiz yüzünden fakir düştük. Vere vere elde avuçta bir şey kalmadı.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi