M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ribâ ve Zina Azap Getirir

Ribâ ve Zina Azap Getirir

Güvenilir hadis kaynaklarından Hâkim’de, Taberanî’de, Beyhakî’de yer alan ve mealini zikrettiğim hadis-i şerif hepimizi, bilhassa idarecilerimizi uyarmaktadır.

İbn Abbas radiyallahuanh, Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Bir beldede zina ve faizcilik yaygın hâle gelirse o beldenin halkı Allah’ın azabını hak etmiş olur.”

2014 Türkiye’sinin şu hâline bakınız: faiz yaygın hâle gelmiş, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak. Ben faiz almam ve vermem diyen Müslüman bile dolaylı şekilde faizin tozuna, çamuruna bulanmış vaziyette. Namaz kılıyoruz, cebimizde faizli banka paraları. Vicdanımız sızlamıyor.

Zina meselesine gelince ayrı bir felaket. Mim Kemal Paşa, İsmet Paşa, Celal Bayar, hatta 12 Eylül askeri darbe rejimlerinin ceza kanunlarında bile suç olan zina, artık suç olmaktan çıkartılmış.

İşte Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bu iki büyük günah ve zulüm bir toplumda yaygın hâle gelirse, onlar Allah’ın azabını hak etmiş olurlar buyuruyor.

Bu uyarı ağaçlara, taşlara, dağlara, ovalara, denizlere, ırmaklara değil biz Müslümanlaradır. İbret alıyor muyuz? Heyhat!

Kur’ân-ı Kerim, ribâcıların Allah’a ve Resul’üne savaş ilan etmiş olduğunu bildiriyor.

Yazık ki, bazı ilahiyatçılar “düşük faizli mesken kredisi almak caizdir” diye bâtıl fetvalar veriyorlar.

Düşük kredi nedir? Yüzde olarak küçük görünür ama beş on senede büyük bir rakam oluşur.

Ribâ üzerine kurulu bir ekonomik sistem, bir İslâm ülkesine ve toplumuna felaket, belâ, azap getirir… Bu iki kere iki eder dört kadar sağlam dini bir bilgidir.

Faizin İslâm’da sadece alınması ve verilmesi yasak kılınmamış, vasıta olanlar, hesabını tutanlar bile lanetlenmiştir.

Ahir zamanda zina ve binanın çoğalacağı bildirilmiştir. Zamanımızda göklere ser çeken çok acayip binalar yapılmaktadır. İslâm medeniyeti ve kültürü yüksek binaları hoş görmez. Resulullah Efendimiz, Medine’de süslü bir bina yapan sahabenin selamını almamıştır. Binanın süslü kısmını yıktırdıktan sonra almıştır. Bu da muteber hadis kitaplarımızda yazılıdır.

Başta İstanbul olmak üzere, büyük şehirlerimizde gökdelenler inşa edilmeye başlandı, devletin gökdelen inşaatıyla ilgili doğru dürüst talimatı bile yoktur. Yarın beklenen İstanbul depremi olduğu vakit bu binalar ne olacaktır?

Müslüman bir toplum Allah’ın ve Resulullah’ın yasakladığı çirkin günahları, suçları; açıkça, açıkta, küstahça işlerse oraya azap iner, azap inince genel iner. Kendilerini suçsuz sananlar da belalarını bulur.

Birtakım sofular, dindarlar münker işleri engellemeye çalışmazlar, bunları yapan Müslümanları uyarmazlarsa, onlar da suçlu olur.

Faiz alıp vermek, zina yapmak nasıl büyük suçsa nehy-i münkeri terk etmek de suçtur, günahtır.

Riba ve zina ile nasıl mücadele edebiliriz?

Ulemadan bir zata veya bir heyete riba ve zina aleyhinde çok kısa, çok uyarıcı, tokat gibi  bir risale yazdırılır. Bu risale gözden geçirilir ve bir milyon adet bastırılarak halka dağıtılır. Tabii ki bu yeterli olmaz ama hiç olmazsa bir şey yapılmış olur.

Bu hizmeti kim yapacak? Diyanet mi? Tekrar heyhat diyeceğim…

Türkiye Müslümanlarını tehdit eden bazı büyük günahlar, büyük suçlar, büyük gafletler şunlardır:

1. Riba ve zina.

2. Beş vakit namazın halkın büyük kısmı tarafından yitirilmesi.

3. Müslümanların tek bir ümmet olmaktan çıkıp bin kadar birbirinden kopuk parçaya, hizbe, İslamcılığa ayrılmış olması.

4. İcazetli İslâm ulema ve fukahası yetiştiren Medâris-i İslâmiye’nin kapalı bulunması.

5. Lüks, israf, gösteriş, saçıp savurma.

6. Kadınların büyük kısmının açılıp saçılması.

7. Dinin, Kur’ân’ın, mukaddesâtın sömürüye, şahsi veya siyasi nüfuz ve menfaate alet edilmesi.

Ribâyla, zinayla, israfla çeşitli azgınlıklarla ve beyinsizliklerle nereye gidiyoruz? Bu yol bizi necâta, felaha, ebedî mutluluğa mı götürüyor? Yoksa felakete mi?

Başta ulema, fukaha, meşâyıh ve ziyalı Müslümanlar olmak üzere bilenlerin bilmeyenleri uyarması, aydınlatması, bilgilendirmesi gerekir. Onlar bu hizmet ve vazifeyi yapmazlarsa sorumlu olacaklardır.

Okur-yazar Müslüman bir gazeteci olarak elimden geldiği kadar lisanla emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmakla yükümlüyüm. Bu yazı bu amaçla kaleme alındı.  Hiç kimse etkilenmese, kaale almasa, önem vermese bile vazifemi yapmış olurum.

(İkinci Yazı)

Müslümanların Afyonları

Meteoroloji idaresi zaman zaman şiddetli yağmurlar, sel baskınları, fırtınalar, yıldırımlar konusunda halkı uyarıyor, tedbirli olun, o tarihte sokağa çıkmayın diyor.

Bazı konularda ise idareciler ve sorumlular halkı uyarmıyor.  İstanbul büyük depremini bekliyor, binaların bir rivayete göre yüzde 60’ı, bir rivayete göre yüzde 80’i çürük ve yıkılacakmış. İşte bu vahim konuda uyarı yapılmıyor, çürük binalardan bir an önce çıkın, sağlam binalara taşının, elinizden gelen tedbirleri alın denmiyor.

Halkımızın ezici ekseriyeti Müslümandır. Müslümanların birtakım azgınlıklara, büyük günahlara, beyinsizliklere karşı uyarılması gerekmektedir. Bu da yeteri kadar hakkıyla yapılmıyor.

Birkaç yıldan beri çok büyük ve engin bir din, vicdan, inanç, ibadet hürriyeti içinde yaşıyoruz. Bu hürriyeti fırsat bilip bazı vazifelerimizi yapmıyoruz.

Geleceğe güvenle bakabilmemiz, hür aziz güçlü Müslümanlar olarak yaşayabilmemiz için çocuklarımızı, güçlü İslam mekteplerinde okutmamız, onları vasıflı Müslümanlar olarak yetiştirmemiz gerekir. Ülkemizde böyle bir eğitim sistemi ve mektepler yok. On milyonlarca Müslüman bu konu üzerinde durmuyor; Müslüman ziyalılar eğitim meselesine gereken önemi vermiyor.

Bugünkü Müslümanların birtakım afyonları var:

Siyaset dedikoduları afyonu. Bu afyona bağımlı olan kimse bir dahi kendisini kurtaramaz.

Hizip ve fırka taassubu afyonu.

Cemaat-siyasî iktidar çekişmeleri afyonu.

Magazin kültürü afyonu.

Ümmet birliğini, her meşrebe mensup mü’minlerin kardeş olduğunu, siz birbirinizi sevmedikçe gerçekten mü’min olamazsınız hadisini unutanların o bitmez tükenmez cemaat, fırka, hizip, şeyh edebiyatı da bir tür güçlü, zom edici afyondur.

Ahireti unutup sırf dünyaya dönük ve paraya endeksli olmak afyonların en güçlüsü ve koyusudur. İnsanları canlı cenazeye, uyurgezere, zombiye çevirir. Afyonkeş öldüğünde uyanır ama iş işten geçmiştir.

Bölgemizde savaş tamtamları çalmakta, fitne kazanları fokur fokur kaynamaktadır.

Ukrayna yüzünden üçüncü dünya savaşı patlayabilir.

Irak yüzünden… Suriye yüzünden… Balkanlarda Kosova… Kafkasya…

Üçüncü dünya savaşına Türkiye çârnâçâr katılabilir. Bu savaşa karşı tedbirli olmamız gerekir.

Bugün ülkemizde, en azından belli bir kesim refah, aşırı tüketim, lüks, israf, saçıp savurma içinde gününü gün etmektedir. Böyle bir kalkınma kesinlikle sağlıklı bir kalkınma ve keramet değil, aksine istidractır.

Kalbinde iman, beyninde iz’an, yüreğinde vicdan olan mü’minlereistidracın sonunun iyi olmayacağı bildirilmelidir.

Avrupanın kuzeyindeki Norveç Kuzey denizinden çıkarttığı petrolden zengin olmuştur. Petrolden kazandığını çar çur etmemiş, 800 milyar dolarlık bir fon meydana getirmiştir. Siyasî iktidarlar, her yıl bu paranın yüzde 4’ünü kullanabilirler, o miktarda bile kullanmıyorlar. 

Bizde birtakım kimseler zenginleştikçe azıyor. Lüks arabalar, lüks evler, lüks karılar, lüks hayat, oh yan gel de yat!..

Halk uyarılmalıdır.

Tedbirler alınmalıdır.

Halk gerçek dindarlığa, gerçek İslam ahlakına, Ümmet birliğine çağrılmalıdır.

Müslümanlar Suriye’den, Irak’tan, Mısır’dan ibret almalıdır.

Bilenler bilmeyenleri uyarmalıdır.

Bugünkü uykunun, gafletin, parçalanmışlığın, başı boşluğun, fıskın, fücurun, isyanın, tuğyanın, ribanın, zinanın, tefrikanın, haram yemenin, keşmekeşin sonu iyi olmaz, hiç iyi olmaz. Çok kötü olur, felaket olur, azab getirir.

10.09.2014

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi