Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Söğüt Vakti Geldi

Söğüt Vakti Geldi

Söğüt kelimesine muhabbetim çocukluğuma iner. Köyümüzün etrâfında  ve giriş yolunda çok değişik söğüt ağaçları vardı. O kadar eğiktiler ki yürüyerek başına çıkar otururduk. Sanki, tevâzunun ağaçlaşmış hâli gibiydiler. Yıllar sonra, Ankara’da, lise birde resim öğretmenimiz söğüt dalından füzen, yâni resim kalemi yapmayı öğretti. O mütevâzi ağaç gözümde büyüdü, ressam oldu. Sonra İstanbul… Çok özel ve güzel ağaçları olan  bu şehirde söğüde yer yok desem yalan olmaz veya benim istediğim kadar yok. Söğüt, artık hasretini çektiğim bir ağaç olmuştu.

Târih kitaplarındaki coğrâfî yer adı ise mecbûren bilgi dağarcığımda yer almış ama,  his dünyamda yer almamıştı. Ta ki 90’lı yılların başında, Sâdeddin Ökten hocamızın  “Ziyâ âbi ile gittiğimiz gibi” diyerek, biz gençleri bir gece vakti Türk Ocağı önünden otobüse bindirip İstanbul’dan çıkarışına kadar...

Uykusuz, son derece güzel bir yolculuktu. Sabah ezânı okunmadan Bilecik’e indik ve bir çorba içip , Şeyh Edebali Hazretleri’ne doğru yola koyulduk. Türbeye giden yolun bozuk olduğu ve otobüsün inemeyeceği anlaşılınca inip yürümeye başladık.  Sabah mahmûrluğu ile vâdiye yol alırken  yanından geçtiğimiz evlerin sâkinlerini rahatsız etmemeğe âzâmî gayret sarf ediyorduk. Hani tesâdüfen birisi camdan baktıysa şevkle yokuşu inen İstanbul yolcularını ne zannetmiştir acaba?

Zorluklardan şikâyet etmemeyi, bizzat tatbiki olarak öğreten Meriç Ökten hocamız önde, biz arkada, ona yetişmeye çalışarak türbeye ulaştığımızda, ortalarda hiç kimse yoktu. Orhan Câmii kapalı, imam ortada yok. Bahçedeki sabah namazı ve kahvaltıdan sonra, türbeye bakan görevli  bulundu. Türbenin kapısı açıldı. Unutulmayacak bir sabah yaşadık. Erol Kılıç’ın güneş doğarken taş duvarın kenarında,  Söğüt ve Domaniç taraflarını işâret ederek ikizlerine târih dersi verişini hayran hayran dinledim.

Öğleye doğru, yola koyulduk. Üzüm bağlarını seyrederek, Dursun Fakıh’a selâm vererek Söğüt’e ulaştık. Bilecik’deki sessizlikten sonra buradaki kalabalık bizi yorsa da bir süre sonra  alıştık.

Hayâtımda hiç unutamadığım anlardan biri, duvarlarında Yunan işgâlinin kurşun izlerini taşıyan Ertuğrul Gâzi Türbesi’nin arkasına dolanınca gazâ arkadaşlarının mezarlarını gördüğüm andır.

Gözlerim dolmuş, titremiştim. İşte onlar… Abdurrahman Gâzi, Porsuk Bey, Pazarlu Bey, Aykut Alp, Savcı Bey..… “Kolonizatör Türk Dervişlerini” okuyunca edindiğim bilgiler, târifsiz bir duygu seline dönüştü. Yarabbi o ne muhteşem sâdelik! Sanki zaman tüneline girip o günlere gittim. Ertuğrul Gâzi’yi ve Aykutalp’i, yıllar sonra  çocuklarıma isim vermek üzere gönlüme yazdım.

Bu duygu yoğunluğu ile gezinirken etrâftaki pilav kazanlarını fark etmeye başladık. “Acaba ne kadardır? “ diye merâk ettiğimi hatırlayınca hâlâ utanırım.  Töresiz insan böyle olur işte. İyi ki kimseye sormamıştık. Tören alanında, büyük şehirlerde rastlayınca garib karşılanacak kıyâfetlerin içindeki Karakeçililerin geçit törenini kıskanarak seyrettik. Aman Yarabbi! Beden dilleriyle “Ben Kayı boyuyum. Karakeçiliyim. Ertuğrul evlâdıyım.” diye bas bas bağırıyorlardı.

Sonra oyunlar oynandı. Hayâtımda ilk defa cirit seyrettim. Pilav ve üzüm ikrâmından sonra, çadırları  ve müzeyi gezdik.  Vaktimiz dolunca, “Seneye görüşürüz.” temennisiyle ayrıldık. Eylül’de olmasa Mayıs’ta ya da başka bir ayda hep görüştük. Sonraki sene gitmeden evvel gerekli temaslar sağlandığı için câmi ve türbe açıktı. Görevli çayı koymuş İstanbul yolcularını bekliyordu.

Önümüzdeki Pazar sabahı Bilecik’teyiz. Siz de buyurun. Şeyh Edebali’de sabahlayın. Bilecik Murâdiye Vakfı’nın ikrâm ettiği çorbayı için. Oradan Söğüt’e geçip yörükleri seyredin. Ertuğrul Gâzi İhtifâli’ne iştirâk edin. Etli pilav yiyin. Söğüt’le gönül bağı kurun. Çocuklarınıza, torunlarınıza oralardan isim verin. Soy soylayan, boy boylayan günler unutulmasın diye….

Ertuğrul Gâzi

13. yüzyılda Moğol istilâsı sebebiyle batıya doğru gelen Kayı boyu, liderleri Süleyman Şâh’ın Fırat nehrini geçerken boğulmasıyle  ikiye bölündü. Bir kısmı geriye dönerken, diğer kısmı Ertuğrul Gâzi komutasında batıya doğru ilerledi. Gösterdikleri kahramanlıklardan dolayı, Selçuklu Sultanı Alaaddin, Söğüt ve Domaniç bölgesini,  kışlak ve yaylak olarak onlara  bağışladı. Ertuğrul Bey, emrindeki 400 çadırla bu bölgeye yerleşti ve Selçuklu Sultanı’na bağlı olarak fetihlere katılıp, İslâm’ı yaymak için çalıştı. 1281’de vefât edince yerine oğlu Osman Bey geçti. Türbesi Söğüt’tedir.

Ertuğrul Gâzi İhtifâli

Ertuğrul Gâzi, her sene Eylül ortalarında sağ sâlim yayladan dönünce şükür için ahâliye etli pilav ikrâmında bulunurdu. Vefâtından sonra Karakeçililer bu geleneğe sâdık kalarak, her sene yayla dönüşü atalarının kabrini ziyâret etti. Etli pilav pişirip dağıttı. 700 yıldan fazladır devam eden bu gelenek ,”Ertuğrul Gâzi İhtifâli” veya “Yörük Bayramı “ olarak kutlanmaktadır.

Zaman zaman bâzı pâdişahlar  Ertuğrul’un ocağı Söğüt’e  bağlılığını göstermiş, İstanbul’un fethinden sonra ise hacılar yoluna dâhil edilerek  Mekke’ye giderken  Müslümanların uğrak yerlerinden oldu. İkinci Mehmed Han’ın (Çelebi Mehmed) beldeye hediye ettiği câmi,  Sultan 2. Abdülhamid Han’ın yaptırdığı Hamidiye Câmii,  Hamidiye İdâdisi ve Sultan Reşad Han’ın yaptırdığı Dârüleytâm’dan sonra, yöredeki son Osmanlı hâtırası 1919’da Kaymakam Said Beğ’in yaptırdığı çeşmedir. Abdest alırken arka dönülmesin diye kıble yönünde musluğu yoktur. İkinci Abdülhamid Han’ın ihtifâle devlet bazında sâhiplenmesi, Ertuğrul ismine muhabbeti ve yaptırdığı eserler  hâricinde buradaki Karakeçililerden muhâfız alayı kurması “Gök Sultan” vasfına yakışan işlerdendir.   
                                                 
1967-1975 yılları arasında, özellikle kuruluş dönemine derin bir romantizm ile bağlı olan Ziyâ Nur Aksun’un rehberliğinde, Dündar Taşer, Erol Güngör ve Sâdeddin Ökten gibi milliyetçi münevverler Söğüt’e çok özel ziyâretler yaptı. 1984 yılında kurulan Ertuğrul Gâzi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri Vakfı, yüzyıllardır yörüklerin kendi gayretleri ile unutturmadığı bu anlamlı günün organizasyonunu üstlendi. Her sene, Eylül’ün ikinci Pazar’ı ihtifâl vaktidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi