Ahmet Varol

Ahmet Varol

Siyonistin Türkiye ve Katar’a Savaşı

Siyonistin Türkiye ve Katar’a Savaşı

Siyonist işgal rejiminin bir önceki cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Türkiye ve Katar’ın Filistin’e destek vermesinden dolayı cezalandırılması gerektiği yönündeki açıklamasının ardından başbakanı Netanyahu’nun da diplomatik temsilciliklere Türkiye ve Katar aleyhine kampanya başlatmaları yönünde talimatlar gönderdiği bildirildi. İşgal rejiminin diplomatik savaşta kullanacağını söylediği gerekçe ise “terör”e destek iddiası. Çağdaş emperyalizmin ve onun himayesi altındaki zulüm rejimlerinin zulüm politikalarını, katliamlarını ve insanlık dışı saldırılarını meşrulaştırmada kullandıkları gerekçe “terör”.

Katiller ve zalimler açısından “terör” suçlaması kundaktaki bebeklerin evlerinin başlarına yıkılması, ailelerin toptan imha edilmesi, güvenli yerler olarak gösterilen sığınakların bile vurularak silahsız insanların toptan katledilmesi için yeterli gerekçe olabiliyor.

Aslında katil siyonistlerin aleyhine diplomatik savaş yürütmek için dayanak ve gerekçe onların kullanmak istedikleri hayal ürünü gerekçelerden çok daha fazladır. Siyonistlerin işgalci konumları, işgallerini sürdürebilmek için başvurdukları vahşi yöntemler ve bir halkı toptan düşman ilan ederek kundaktaki bebeğinden, bastonlu ihtiyarına, cami cemaatinden hastanede tedavi gören hastasına kadar bütün fertlerini hedef alan saldırıları kendilerinin kullanmak istedikleri hayal ürünü gerekçelerin geçerliliğini ortadan kaldırmaya fazlasıyla yetecektir. Dolayısıyla işgalci siyonistin planladığı diplomatik savaşa verilecek en isabetli cevap sergilediği vahşeti tüm dünya kamuoyunun gözleri önüne seren bir diplomatik savaş ve bilgilendirme kampanyası başlatmak olacaktır.

Eğer böyle bir savaş planlı ve ciddiyetle yürütülür, işgalcinin saldırgan tutumu karşısında herhangi bir esneklik ve kırılganlık gösterilmezse diplomatik savaşının tamamen aleyhine döndüğünü ve atacağı itham füzelerinin kendisine yansımasının çok daha sert ve yıpratıcı olacağını görecektir.

Aslında işgalci, geçmişte uluslararası platformda baskı aracı olarak kullandığı bu tür tehditlerin eskisi kadar etkili olamayacağını ve böyle bir diplomatik savaşın kendine de önemli yansıması olacağını tahmin ediyor. Fakat Gazze’ye son saldırısında onca yıkım ve katliama rağmen direnişin kararlı tutumu karşısında yenilgiye ve onun şartlarını esas alan ateşkese razı olmak zorunda kalmasına izah bulmaya çalışıyor. O yüzden ordusunu dize getiren direnişin arkasında destekçi güç olduğu iddiasından yararlanmak istiyor.

Kasım 2012’de başlattığı ve sadece sekiz günde direniş karşısında yenilgiye ve şartlarını kabul eden ateşkese razı olmasını o zaman Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı olduğu Mısır’ın desteğine bağlamıştı. Bu kez Sisi cuntasının yönettiği Mısır tüm imkân ve araçlarıyla işgalci saldırganların yanında yer aldı. Hatta Sisi medyası Filistin direnişini yıpratmak amacıyla akla ters iftiralarla yürüttüğü medya savaşını işgalcinin Gazze saldırısından aylar önce başlattı. Yine saldırıdan aylar önce Sisi, Mısır sınırındaki bütün tünelleri kapattığını açıkladı ve “şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söyler” sözünde ifade edildiği şekilde işgalcilere bu hizmetiyle her yerde iftihar etti. Saldırıda işgal uçaklarının Mısır hava sahasını rahatça kullanabilmesi için şartları hazırladı. Yaralıların naklini engellemek için saldırı süresince Rafah kapısını genelde kapalı tuttu.

O yüzden işgalci siyonist Türkiye ve Katar’ın Filistin halkının meşru davasına desteğini ve yaralarını sarma çabalarını kendisinin direniş karşısındaki yenilgisine izah için değerlendirmek istiyor.

Ancak bu diplomatik savaşında dünya kamuoyunu yanıltmak için sadece silahlı direniş gruplarına karşı savaştığı mesajı vermek istiyor. O yüzden evleri, okulları, sosyal kurumları yıkılan, arazileri yakılan, altyapıları imha edilen bir halka desteği, yapılan yardımı sadece o halkın direniş güçlerine yardım gibi göstermeye çalışıyor. Oysa işgalcinin savaşı bütün bir halka karşıdır ve başta da ifade ettiğimiz üzere bu halkı toptan düşman ilan etmiştir. “Filistinli anneleri öldürün ki terörist doğurmasınlar!” sözü de bu düşmanlığı yansıtıyor. İşte bu sözle kendini ifade eden zihniyete karşı ciddiyetle bir diplomatik ve bilgilendirme savaşı verilmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Varol Arşivi