Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Etkin Bir Diyanet Teşkilâtına Doğru…

Etkin Bir Diyanet Teşkilâtına Doğru…

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 62. Hükümetin Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından doğrudan Başbakanlığa bağlanması, halkın gönlünde müstesna bir yere sahip olan Diyanet Teşkilatını sadece kurumsal açıdan bürokratik olarak daha üst düzeye çıkarmış olmakla kalmıyor, aynı zamanda Diyanet’i yurt içinde ve yurt dışında daha etkin, daha aktif ve daha inisiyatif sahibi bir konuma taşıyor. 

Bilindiği gibi, Osmanlı Devlet sisteminin belkemiği niteliğinde kadim bir müessese olan Meşîhât makamı, hukuk ve din işlerine bakıyor ve başında Şeyhülislâm bulunuyordu. 1920’de kurulan Büyük Millet Meclisi, Meşîhât’ın tüm yetkilerini Şer’iye ve Evkâf Vekaleti’ne verdi. 1924’te Halifeliğin ilgası ile birlikte bu “vekâlet” (bakanlık) kaldırılmış ve yerine kurulanDiyanet İşleri Reisliği, İslâm Dini’nin muamelâtla ilgili hükümlerinin kaldırılması sebebiyle, İslâm hukuku dışında sadece inanç ve ibadet alanı ile ilgilenen ve ibadet yerlerinden sorumlu olan bir “umum müdürlük” düzeyine indirilmiştir. 

Cumhuriyet tarihi boyunca, sistemin baskın “laik” karakterine rağmen, dinî hayatı kontrol altında tutmak isteyen egemen bürokratik azınlık, Diyanet Teşkilâtını hep denetleme eğiliminde olmuştur. Özellikle darbe dönemleri ile başlayan süreçler, başkan odalarına kadar varan denetim ve müdahale girişimleriyle Diyanet camiası için dramatik, hatta trajik bir hal almıştır. Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Mehmet Görmez’in, bu kurumsal değişiklik vesilesiyle medyaya yaptığı açıklamalar, Diyanet’in “acı” geçmişine ışık tutması ve bugün gelinen noktayı anlamak bakımından oldukça önemli ve anlamlıdır:

“Diyanet’in tarihine baktığımız zaman, aslında Diyanet’in acıklı bir tarihi olduğunu görürüz. Çünkü ülkemizde din, devlet, toplum, siyaset ilişkilerinde pek çok gerilimlerin yaşandığı dönemler olmuştur. Bu gerilimlerin odak noktasında daima Diyanet olmuştur. Bilhassa ara dönemlerde, siyasetin yahut yöneticilerin Diyanet üzerinden dine ve topluma şekil vermeye çalıştıkları zamanlarda Diyanet hep zor durumda kalmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı, dinin, toplumun ve devletin hassasiyetleri üzerine kurulmuş bir kurumdur. Yine Diyanet’in tarihine baktığımız zaman, Diyanet’in dinin ve milletin yanında yer alarak, devleti din konusunda yanlış eğilim, yönelim ve davranışlara düşmekten uzak tutmaya çalışarak bu konuda hassasiyet gösterdiğini ve koruyucu bir kurum olduğunu görürüz…

“1960’lı yıllarda, Ömer Nasuhi Bilmen gibi Türkiye’nin büyük bir hocası Diyanet İşleri Başkanı olmuştur. Ama şunu kimse bilmez; bir general de o esnada Başkan Yardımcısı’dır… Siyasî-idarî ve sosyal “gerekçelerinin” yanı sıra, “darbenin dini temelleri” olarak inanılması ve benimsenmesi istenen hususlar da, topluma Diyanet üzerinden takdim edilmek ve kabul ettirilmek istenmiştir… Darbe yönetimi dönemlerinde, Diyanet’in haberi olmadan Diyanet adına kitaplar basılmıştır. Bu kitapların üzerine “Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları” yazılmıştır. Bu durumdan Diyanet İşleri Başkanı’nın, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun haberi yoktur. Yine aynı şekilde, Risale-i Nur ile ilgili de aleyhte raporlar hazırlatılmak istenmiştir. Diyanet bunu doğru bulmamış ve buna yanaşmamıştır. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde Din İşleri Yüksek Kurulu diye ilmi özerkliği bulunan yetkili bir birim vardır ve Din İşleri Yüksek Kurulu, tarihi boyunca “dinin sabitelerinden” asla şaşmamıştır. Herhangi bir konuda hangi dönem olursa olsun, gerek ara dönemlerde gerek din-siyaset, din-devlet ilişkilerinin birtakım gerilimlere yol açtığı dönemlerde, Diyanet İşleri Başkanlığı her zaman bu ilkeye sadık kalmıştır...”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın askeri vesayetin nefesini ense kökünde hissettiği 28 Şubat sürecinde bile, daha önce yayımlanan “Başörtüsü Fetvası”ndan asla taviz vermediğini de hepimiz biliyoruz.

İmdi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın doğrudan Başbakanlığa bağlanması elbette sevindirici bir gelişmedir; ama halkın gönlünde çok daha saygın bir yere sahip olan Diyanet’in kendisinden beklenen görevleri daha etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için elbette daha geniş yetkilerle donatılması ve bunun için de yapılacak köklü değişiklilerle bu yetkilerinin yasal zeminlere kavuşturulması gerekir. 

Ancak, Diyanet Teşkilâtımızın bürokratik ve siyasi vesayetten kurtulması da, bu kadim kurumun kendisinden beklenen hizmetleri etkin olarak yapmasını sağlamaya yetmez. Esas olan, Teşkilât’ın kendi içinde de bir “zihniyet devrimi” gerçekleştirerek, yaklaşık yüz yıldır baskısı altında bulunduğu “kınayıcıların” kınamasından korkmayan bir “özgüven”le İslâm’ın güzelliklerini insanımıza ve çağa haykırması ve toplumumuzun İslâmî dönüşümünügerçekleştirmede “öncülük” rolünü üstlenmesidir. Bu bağlamda sivil dini hizmetlerle koordinasyon ve işbirliğinin kurulması da hayati önemi haizdir. Namaz Gönüllüleri Platformuolarak sürdürdüğümüz “Namazla Diriliş Seferberliği” ve Sultanahmet Camii’nde yüzbinlerle birlikte kılmayı gelenekleştirdiğimiz bayram namazlarıDiyanet Teşkilatı ile sivil dini hizmetler arasındaki işbirliğinden hâsıl olacak bereket ve heyecanın boyutlarına işaret ediyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi