Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Denizli Babadağ

Denizli Babadağ

Babadağ Denizli’nin en eski ilçelerinden birisi.

Kuruluş tarihi 1386 yılına dayanıyor. Oğuz Türklerinin Babadağ’a üç kilometre uzaklıktaki Oğuz köyüne yerleşmesiyle başlıyor.

Hani Nasrettin Hoca’mızın bir yün hikâyesini biliriz. Hocanın birine borcu vardır, borç sahibi alacağını ister, hoca da şu cevabı verir.

-“Bak a efendi, şuraya çalı çırpı diktim, bu çalı çırpı büyüyecek, buradan koyunlar geçerken tüyleri çalılara takılacak, ben de bu tüyleri toplayarak, satıp borcunu ödeyeceğim” deyince, alacaklı kişi bu cevap karşısında başlar gülmeye.

Hoca cevabı yapıştırır; “A efendi, peşin parayı bulunca nasıl da gülersin” der.

Nasrettin Hoca adına anlatılan bu vaka ne kadar doğrudur değildir bilemem ama meşhur hikâye, Babadağ’da başka şekliyle gerçekleşmiştir.

Oğuz boylarına mensup üç kardeşten birisi Babadağ’da çobanlık yapmaktadır ve geçimini sağlamak için hakikaten etraftaki çalı çırpıya takılan yünleri eğirerek giyecekler yapıp satar ve Babadağ’daki ticari hayat böylece başlamış olur.

……………..

İlçe öyle bir yerde kurulmuş ki, manilere, türkülere, hikâyelere, romanlara girecek kadar enteresan bir arazi yapısına sahip.

Mesela bu haliyle Denizli’yi vilayet yapan Babadağlılar denilir ve Denizli’nin içinde araba yolu olan çok katlı büyük çarşıyı da Babadağlılar yapmıştır.

İlk TSE belgesi Babadağ’da kurulmuş. Kendi ürettikleri tekstil ürünlerini kendileri denetlemişler. Arızalı malları ayrı, arızalı olmayanları ayrı satmışlar.

Art niyetli tüccarlara karşı mal satmamak üzere ilk grev yine Babadağ’da yapılmış. İlk ticaret odası burada faaliyete geçmiş.

Sözün senet sayıldığı “pusulanın” kullanıldığı yerlerden birisi yine burası ve şimdilerde az da olsa halen işlerliğini sürdürmekte.

Tekstil ihracatımızın sessiz devlerinden Denizli’nin ekonomik zenginliğini ayakta tutan da Babadağlı iş adamlarıymış.

…………….

Babadağ’ın beni heyecanlandıran kısmı ise “imkânsızlık ve çaresizlik” gibi “tembellik ve nemelazımcılık” mazeretlerine sığınmadan, ekmeklerini taştan ve tahtadan çıkarmalarıdır.

Başkasının kapısında ekmek dilenmek veya göç edip, sağda solda sürünmek yerine, başlarının çaresine bakarak, rızıklarını “elleri ve terleriyle” kazanmalarıdır.

Bir de hayıflandığım taraf var o da şu.

Bataklıklar ülkesi Finlandiya’nın kuruluşu, “Beyaz Zambaklar Ülkesi” isminde bir romanla anlatılır.

Rus yazar Grigory Petrov’un yazdığı bu roman, 1928 yılından beri ülkemizde resmi ve özel kuruluşlar tarafından devamlı tavsiye edilir.

Ve pek çok yerde bu kitaptan örnekler verilir, Finlandiyalıların başarısı anlatılır. Hepsi doğrudur ve yerindedir.

Oysa Babadağlıların hikâyesi, bizim kendi kültürümüze ait bir başarı hikâyesidir.

Keşke Pamukkale Üniversitesi Babadağ’daki ticari hayatı tüm yönleriyle tez konusu yaptırabilse.

Üniversite’nin kuruluşuna önderlik eden ve kendisi de bir Babadağlı iş adamı olan hayırseverHacı Ahmet Kundak’a karşı vefa borçlarını da ödemiş olurlar.

lDevam edecek.) 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi