Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

İkna edemeyenler iftira atarlar

İkna edemeyenler iftira atarlar

İnsanlık tarihi boyunca milletlerin başına bela olan “para merkezli, ideolojik soslu, aldatılabilir karakterli” insanlardan müteşekkil grupların en belirgin özelliği;

-“Biz olmazsak olmaz, ancak biz yaparız,” anlayışına “iman” etmeleridir.

Bu iman öyle maddi görünen şekillerle veya icraatlarla olmaz. Manevi olarak ikna edilir ve kişiler kendisi olmaktan çıkarılıp, başka bir kişi ve kimlikle donatılırlar.

Tabii öncelikle bu iş için kimyası uygun olanlar seçilir ve seçilenler; toplumdaki her kesimden çok farklı olduklarına inandırılarak, emirleri altına almaya zorlanırlar.

Bu zorlama öyle kavgayla döğüşle olmaz. Tam tersi, kişilerin zaafları tespit edilerek, zaafları üzerinden hareket edilir ve oradan yakalanırlar.

Zaaflarından dolayı avlananlar artık belli kalıplarla hareket eder, belli kalıplarla konuşur, belli kalıplarla yaşamaya ve kendilerine sunulan şekilde inanmaya başlarlar.

Böylelerin iki türlü hayatları olur.

Birincisi, kendi özel hayatları, bu alana belli kriterlere uyan kişilerin dışında kimse giremez ve müdahil olamaz.

İkincisi ise dışarıdaki iştigal alanlarıdır ki, burada asla birinci yaşamlarından eser bulunmaz. Sürekli rol yapıp, ikna amaçlı bir tarz geliştirerek mesai yaparlar.

Yani insan tektir ama iki kişilik hayat yaşar. Zamanla bu hayatın ikincisi, kişinin karakteri haline gelir ve bir türlü kendisi olamaz.

İşte tehlike burada başlar. Artık bu tiplere inandığı veya inandırıldığı şeyler dışında ne söylenirse söylensin inanmazlar.

Hatta önlerine “ayet” veya “hadis” bile koysanız, o “hadis” ve “ayete” kendi aklı, mantığı ve bilgisiyle iman yerine, kimler tarafından ikna edilmişse onlara sormadan inanmaz.

Bu halde olanların aile hayatları, akraba ilişkileri hep sunidir. Çünkü içinde bulundukları çevreye zarar verme endişesiyle yaşar ve hata yapmamak için robotumsu olurlar.

Böylelerine göre devletin ve milletin işleri de bunlara sorulmalıdır. Eğer sorulmazsa, o işler yanlış ve şüphelidir. Her şeye sahip olmalı ve rahatlıkla sorgulayabilmelidirler.

Cumhurbaşkanından başbakanına, işadamından öğretim üyesine, öğrencisinden ev hanımına kadar herkese bunlar yön vermelidir.

Kendilerinin bu konumda olduklarına inandırılmış ve ikna edilmişlerdir. Dolayısıyla av sahalarına giren her insanı da ikna etmeye çalışırlar.

İkna etme süresince rolden role girerler. Edemeyince de her yolun mubah olduğuna zaten baştan inandırıldıkları için, var güçleriyle türlü iftiralar atıp yalan söyleyebilirler.

Peki, bu işin bir vebali yok mudur?

İslam’ın sıklıkla üzerinde durduğu ve asla taviz vermediği “vebal” meselesinin, kendisi olmaktan çıkarılmış; “yönetilen ve yönlendirilen” kişiler için bir anlamı yoktur.

Çünkü böyle insanlar, kişisel olarak sorumluluk sahibi olduklarına inanmazlar ve bu inançla hareket ederler.

Rabbim dünyadaki masum halkları ve ülkemizi, böylelerinden korusun. 

Amin!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi