Ahmet Türk

Ahmet Türk

Sahte Barışın Düşkün Ortakları Niçin Susuyor?

Sahte Barışın Düşkün Ortakları Niçin Susuyor?

Malumunuz; Habur rezaleti öncesi yürütülen Kürt Açılımı sürecinde olduğu gibi, TSK’nin PKK’ya karşı başarı sağlamaya başlayıp altın vuruşun yapılmasına ramak kaldığı bir dönemde apar topar başlatılan Çözüm Süreci adı verilen ikinci açılım sürecine de “iyi niyetli” olarak bakmadım. ABD ve İsrail güdümündeki bir terör örgütü ve bölgesel Kürt yönetimi ile uzlaşı sağlanarak “bölgesel güç Türkiye” gazlarıyla 2023 vizyonunun pazarlanmasını ütopik bulmaktan öte ihanet olarak niteledim. Hatta iddialı bir şekilde Çözüm Süreci’ni “fırsat değerlendirmeleri” kapsamında ele alanların, gün gelecek bu sürecin neden olduğu her şeyi  “tehdit değerlendirmeleri” kapsamında ele almak zorunda kalacaklarını ifade edip durdum!

Kınayanların kınamasına aldırmadan, ivazsız ve garazsız bir şekilde muhalif düzlemde bunları yazdıkça ve bu sürecin egemenlik haklarımıza ve üniter yapımıza verdiği ağır hasarları dillendirdikçe faşist ve kan sevici ve paralelci olduk! Gönlünde ve zihninde vatan ve devlet sevgisi dibe vurmuş, “yeryüzü bize mescit kılındığı gibi her yer de bize vatan kılınmıştır” cehaletiyle vatanın ve egemenliğin paylaşılmasını dini referanslara bağlayıp hafife alan lakin Filistin’in bir vatana ve devlete kavuşması için elinden geleni ardına koymayan yaman çelişki sahibi kozmopolit kitlenin kınamaları ve ithamları hiç umurumda değil…

Elindeki silahını bırakmayan ve sınır dışına çıkmayan, üstüne üstlük uğrunda mücadele ettiği tavizleri şiddet kullanmadan koparmaya devam eden bir terör örgütüyle masaya oturmanın bedelini “barış” kisvesiyle bu millete çakmaya devam edenler, Ayastefanos’tan Sevr’e kadar bu işlerin böyle yürütüldüğünü bir türlü anlamak istemiyorlar! Hadi tarihten ibret almıyorlar, son on yıldır yakın coğrafyamızda etnisite ve mezhep olaylarından dolayı dış müdahaleye açık hale gelip önce bölünen,  sonra parçalan ülkeleri görmezden gelip aynı delikten defalarca sokulmaya devam ediyorlar?

Hele bir de Çözüm Süreci’ni millilik ve meşruiyet kılıfına sokmak için her yolu deneyen süreç yöneticileri ve süreç propagandistleri var ki; evler şenlik! Âlemi kör milleti sersem sanıyorlar! Sıkıştıklarında ve süreci ellerine yüzlerine bulaştırdıklarında “Çözüm Süreci’ni ABD ve İsrail istemiyor” onun için sabote ediyorlar diye sürekli antiemperyalist ve anti Amerikancı saf Müslüman kitleyi keklemeye devam ediyorlar ya… İşte bu yeni gelişme bu hikâyelere inananlara kapak olsun: İki gün önce ABD’nin başkenti Washington’da, 26 Eylül’de, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütü ile mücadele konusunda Kürt siyasetinin önemli isimleri bir araya gelerek, "Ortadoğu'da Kürdistan'ın Yeni Realitesi: Riskler, Beklentiler ve Fırsatlar" başlıklı bir konferans gerçekleştirdiler. Konferansta Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Washington Temsilcisi Karvan Zebari, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve PYD lideri Salih Müslim’in yanı sıra çok sayıda Kürt siyasetçi ve yazar konuşma yaptı!

Bu gelişme aynı zamanda Türkiye’nin aslında 30 yıl boyunca sadece bir terör örgütü ile değil, onları her açıdan destekleyen devletlerle savaştığının ispatı olduğu kadar; Süreç yöneticilerinin Oslo’dan başlayarak İmralı’ya kadar sadece bir terör örgütü ile değil, yıllardır onları destekleyen ülkelerle de masaya oturduğunun ispatıdır!

Sahip oldukları medya hâkimiyeti aracılığıyla, kamuoyu ile bu açılım sürecinin tüm olumsuzlukları ve gizlenen pazarlıklar arasına türlü engeller koyarak süreci toz-pembe gösterenlere inat artık mızrak çuvala sığmıyor! Geline acı tablo ortada:  Devlet olarak terör örgütüne sızacağız veya ‘sızdıklarımızın üzerinden’ müzakere yoluyla terör sorununu çözeceğiz derken; terör örgütünün devlete sızmasının yolu açıldı.  Bohça gibi yakalanıp bu ülkeye getirildikten sonra zavallılaşan bir algıyla hatırlanan Abdullah Öcalan kurtarıcı oldu, Çözüm Sürecinde maşalıktan maşayı tutan el haline terfi ettirildi. Devlet silahını bırakmadığı halde PKK ile müzakerelerini yürütmeye devam etti. PKK’yı legalleştirdi. Bölge halkı PKK’nın baskı ve insafına bütünüyle açık hale getirildi. Devlet PKK terör örgütü ile sivil Kürt vatandaşlarının ayrımını yapabilecek yeteneklerini iyice yitirmiş duruma geldi. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde şehir ve varoşlarda bürokratik ve sosyal kontrol yitirildi. Sınırlarımız kevgire döndü. Şiddetsizlik ve Şehitsizlik süreci nisan ayından beri bozuldu.  Türk Bayrakları ayaklar altına alınan ve yakıldı. Okullarımız kundaklandı. “İstediklerimizi ve bize vaat ettiklerinizi vermezseniz şiddeti metropollere yayarız” tehditleri her geçen gün artmaya başladı…

Herkes MİT-Apo Müzakere Süreci’nin geldiği uyduruk aşamalarla oyalana dursun “gerçek oyun kurucular” ikinci aşamaya çoktan geçti: 2012 güvenlikçi politikalarıyla dibe vuran ama Çözüm Süreci ile 30 yılda elde edemediği güce ve hacme ulaşan PKK, asıl/gerçek oyun kurucular tarafından ve çevresindeki diğer Kürt kuvvetleriyle birleştirilerek devletleşme yolunda ilerleyen daha güçlü bir taşerona dönüştürülüyor! Daha önce el altından PKK’ya silah veren emperyalist ülkeler, IŞİD kartını kullanarak PKK’ya hem açıktan hem de ağırından silah vermek için sıraya girdi!

Hülasa,

Aslen bir argo deyimi olan ama ileri seviyede ve sıkça kullanıldığı için atasözü sanılan meşhur bir tabirimiz vardır “kıyakçılığın sonu ayakçılıktır” şeklinde… Her boğazını sıkanla masaya oturmaya/oturtulmaya şartlandırılmış bir yönetim anlayışının ülkeyi getirdiği noktayı gayet iyi tarif ediyor! Terörist başını ve devlet muamelesi yaptıkları terör örgütünü ikna edeceğiz diye yola çıkanlar; milleti ikna etme noktasına geldiler!

Ülkenin iç dinamiklerine, uluslararası güçler dengesi içerisindeki yerine ve jeopolitik konumuna bakmadan; en önemlisi geçmişten günümüze kadar gelen benzer yaşanmışlıklardan hisse almadan “teröristle müzakere edilmez mücadele edilir” sözünü hiçe sayan sahte barışın düşkün ortakları “düşeceği önceden malum olmuş uçağa son anda binmekten vazgeçen yolcu misali” birer birer kendilerini kurtarma derdine düştüler! Geride kalanlar ise konjonktür hazretlerinin insafına sığınmaya başladılar! Ortadoğu popülâsyonunu yeniden şekillendirmek için, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında kurulan enerji bazlı butik terör örgütü IŞİD ile otuz yıldır gereksiz yere oksijen tüketmesine göz yumulan narko-terör örgütü PKK'nın kapışması üzerinden "yesinler birbirlerini" şeklindeki derinlikli stratejilerden medet ummaya başladılar!

Görünen o ki, "Türkiye IŞİD ile mücadelede ön saflarda yer alacak" diye Türkiye adına karar veren ABD’nin cephe ülkesi ve ileri karakolu gibi hareket edilmesinin bedelinin ve PKK ile müzakere sürecinin neden olduğu ağır hasarların bedelinin Türk Milletine ödetileceği yakın gelecekte, geçmişte ayakları altına alınan milliyetçilik itina ile yerden alınacak ve öpülüp başlar üzerinde taşınacak! Çözüm Süreci zarar görmesin diye törpülenerek aşındırılan “vatan” ve “devlet” kavramları da yavaş yavaş hatırlanmaya ve dillerden düşürülmemeye başlanacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum
Ahmet Türk Arşivi