Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Düğmeler

Düğmeler

Eskiden ev işleri hanımların tüm zamanlarını alıyordu. Şimdi her iş tek düğmeyle halloluyor…

Basıveriyorlar çamaşır makinesinin düğmesine, çamaşırlar yıkanıyor!..

Basıveriyorlar bulaşık makinesinin düğmesine, bulaşıklar ter temiz oluyor!..

Basıveriyorlar fritözün düğmesine, patatesler kızarıyor!.. 

Basıveriyorlar mikrodalga fırının düğmesine, anında yemekler ısınıyor!.. 

Basıveriyorlar buzdolabının düğmesine, kendi kendini temizliyor!.. 

Basıveriyorlar televizyonunun düğmesine, kadın programları kuşku saçıyor!...

Basıveriyorlar kombinin düğmesine, tüm ev ısınıyor!..

Basıveriyorlar klimanın düğmesine, evin ısısı ayarlanıyor...

Bunca düğmenin içinde erkeklerini yönetecek düğmeyi şaşırmamalarına ne kadar şaşırsak azdır!

Yine de asıl düğmenin, kimin parmaklarının altında olduğu belirsiz. Uzaktan kumandalı robotlar sürüsü gibiyiz. Ama birileri düğmeye bastığında bir şeylerin değiştiğini herkes biliyor. 

Bir düğmemize basıyorlar, aynı müzikten hoşlanmaya başlıyoruz…

Bir düğmemize basıyorlar, aynı sanatçıların arkasına takılıyoruz…

Bir düğmemize basıyorlar aynı yiyecek içeceklerden hoşlanıyoruz…

Bir düğmemize basıyorlar, aynı kitapları okuyor, aynı filmlere gidiyor, aynı kıyafetleri giyiyoruz...

Daha önce de söyledim: Uzun zamandan beri, bizi birileri yönetiyor. İyiden iyiye robotlaştığımızın da farkında değiliz. 

Yeknesak, tekdüze, renksiz, heyecansız hayatlarımız var. Durmadan aynı şeyleri tekrarlıyor, buna da “yaşamak” diyoruz... Hâlbuki, yaşamak, renk cümbüşünde değişik tatlarla keyifleri yakalamaktır.

Bu gerçek, Allah’ın, hayatı çok değişik renklerde, çok değişik tatlarda ve çok değişik desenlerde yaratmasından da belli...

Her şey çok renkli ve âhenkli; hayat değişken, daima yeni ve taze, son derece de dinamik bir oluş. Baksanıza, dünyada farklı mevsimler, farklı meyveler, farklı çiçekler, farklı renkler, farklı kokular, farklı manzaralar var...

Güneş (her anı ayrı renk ve ısıda); yağmur (çise, sağanak, karla karışık); kar (sulusepken, lâpa lâpa, dolu); bulut (kara bulut, gri bulut, kuru bulut, yağmur bulutu, ak bulut) vesaire... Her gün, hattâ günün her anı renkli bir gökkuşağı aslında...

Günü yaşarken, her birimiz renkli bir gökkuşağından geçiyor gibiyiz. Ama bu güzellemeyi sadece hayatı idrak edenler tadabiliyor...

Hayatın tadına varabilenler yaşamın her anını ve nüansını yaşayabilirler. Onlara zaman yetmez. Hayatı rutinleştirenler için ise zaman geçmek bilmez: Çünkü hayat renksiz ve ahenksizdir! İçinde hiç bir heyecan ögesi taşımayan bir yeknesaklıktır hayat: Sıkıcı ve bıktırıcı!

Anlayacağınız, hayatı rutinleştirmek, angaryaya dönüştürmektir! Bunu bile bile, çoğumuz hep aynı renkte ve aynı tattayız. Üstelik her gün aynı saatlerde aynı işlerle meşgulüz.

Bu durum makineleşmek, ya da robotlaşmak değil midir?

Sadece kendi hayatımızı tekrarlasak neyse, ayrıca bir birimizi de tekrarlıyoruz. Birimizin yaşantısı, neredeyse hepimizin yaşantısı gibi: Tazelenmeden, yenilenmeden, hayatımızda neredeyse hiçbir değişiklik yapmadan yaşayıp gidiyoruz! 

Korkarım, aynı minval üzere de ölüp gideceğiz.

Kurgulanmış gibiyiz…

Her sabah yaklaşık aynı saatlerde kalkıyoruz…

Aynı saatlerde kahvaltıya oturuyoruz…

Aynı saatlerde evden çıkıyoruz…

Aynı saatlerde aynı yollardan geçiyor, işimize gidiyoruz…

İş yerinde aynı insanlarla karşılaşıyoruz…

Nihayet aynı saatlerde yatağa giriyor, ertesi sabah bir, üç, beş, yüz, yahut beşyüz gün öncesini tekrar yaşamak için kalkmak üzere, uyuyoruz.

Bir de bilim adamları insan ömrünü uzatmaya çalışıyorlar: Her gün bir birine benzedikten sonra, uzun yaşamanın ne anlamı var?

Ha bir gün yaşamışsın, ha on bin gün!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi