Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Edebiyat, sanat ve insan

Edebiyat, sanat ve insan

Önce Fuzuli’den bir kıt’a:

“Derdime vâkıf değil cânân, beni handân bilir,

“Hakkı vardır şâd olanlar, herkesi şâdân bilir...

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil;

“Çektiğim âlâmı bir ben, bir de Allah’ım bilir.”

Osmanlı Türkçesinden biraz anlayan duygulu her insanı bu kıt’a alır ufuk ötesine taşır, gökle denizin birleştiği noktada bulutlardan kurulu salıncakta ninniledikten sonra, gökkuşağında demler ve güneşle yağmurun arasında damıtıp hayatta var olan tüm duyguları emzire emzire tekrar aldığı yere bırakır. 

O artık bambaşka bir insandır.

Güneşi, yağmuru, karı, çiçeği, böceği başka gözle görecek, hayatta var olan zenginlikleri keşfetmenin tadına vara vara yaşayacaktır.

Ninelerimiz ve dedelerimiz, kısacası Osmanlı ceddimiz böyle insanlardı. Böyle olmasaydılar öylesine engin bir medeniyet, zengin bir kültür, her biri yürekte üremiş şiir külliyatı ve sanat abideleri bırakabilirler miydi?

Biz sanattan ve edebiyattan çok uzağız. Doğru düzgün bir edebiyat dergimiz yok, şiir kitapları hepimizi utandıracak kadar az satıyor, gazetelerde sanat ve edebiyata yer verilmiyor, yüzlerce köşe yazarından biri bile sanat-edebiyat yazmıyor.

Hayatımız para, siyaset ve futbol gibi sert bir üçgenin içine sıkışmış. İstim üstünde olmamız, en küçük meseleyi bile kavgaya dönüştürmemiz, belki de bu yüzdendir.

Sanat deyip, edebiyat deyip geçmeyin; bunlar hayatı yumuşatır. Osmanlı padişahlarının çoğunun şair olmasında, böyle bir hikmet var...

Sanat ve edebiyat demek, sabretmesini bilmek, baktığını görmek, gördüğünü dü­şünmek, düşündüğünü idrak etmek ve Sani-i Zülcelâl’e ulaşmak demektir. 

Hem Allah’tan insana, hem de insandan insana bir ikramdır. Ayrıca da bir şükretme öğretisidir! Sanat söz konusu olduğunda her şey susar, hayat topyekün fikre ve zikre dönüşür.

Rahmetli annem, aynaya her bakışında şükrederdi... Bir gün neden sürekli şükrettiğini sordum. Çünkü köy evinde bir sürü imkânsızlıkla iç içe yaşıyorduk: Ne elektriğimiz, ne çamaşır-bulaşık makinemiz, ne ütümüz, ne otomobilimiz vardı. Yoklar listesi o kadar uzundu ki, evde su bile yoktu: Onbeş dakikalık mesafeden güğümlerle getiriliyordu.

Hiç unutmam, anneciğim hayretle bana bakmış ve her aynaya bakışında neden şükrettiğini tek cümle ile açıklamıştı: “İnsan olarak yara­dılışıma şükrediyorum.” 

Şükretmek için “insan” olmanın yeterli olduğunu, Lâtince dahi okuyamayan anneciğim fark etmişti, ama benim fark etmem uzun sürdü: Çok sonra anladım ki, Allah, başka hiçbir sanat eseri vücuda getirmeyip yalnızca insanı yaratsaydı, muhteşem sanatına hiçbir noksanlık gelmeyecekti. Zira insan, gerek fiziki yapısı, organik bağlantıları, gerekse sevgi, şefkat, düşünce, şuur, sanat ve akıl gibi ikramlar açısından tam bir sanat şaheseridir. Cennet müjdelisi bir “ebedi âbide”dir.

Zaten Kur’an, “Lakad halaknal-insane fî ahseni takvim” ayetiyle, âbideleştirmiş. İman ve iba­det şartına bağlı olarak da “âlâ-yı illiyyin”e çıkma imtiyazı tanımış. “Esfel-i safilin”e düşmek de insanın kendi ihtiyarına, kendi iradesine bırakılmış.

Yani insan meleklerin üstünde bir makama adaydır yahut kendi varlığını inkâr demek olan Al­lah’ı inkâr ile esfel-i safiline düşebilir.

Tercih insana aittir.

İhtimal bu sebeple Hazret-i Mevlâna, “İnsan önce ken­disini okumayı öğrenmeli” demiştir.

“İkra!” buyruğu da belki bu açıdan okunmalıdır.

İşte şiir/edebiyat ve sanat, bir bakıma insanın kendini okumasıdır. Bu açıdan Yaratıcı Kudretin “İkra” emriyle örtüşmektedir.

Ben, kendisini okumayı becereme­yen sanatçının, kâinattaki muhteşem sanatı idrak ede­meyeceğini, bunu idrak edemeyenin ise sanat-edebiyat yapma iddiasının gevezelikten ve abuk-sabukluktan ibaret kalacağını düşünüyorum.

Eserleri “klâsik” olmuş yerli ve yabancı edebiyatçılarla sanatçıların başarı sırrını da kendilerini okuyup hayatı keşfetmelerine bağlıyorum.

Devam etmemiz lâzım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi