Faruk Köse

Faruk Köse

HSYK ve “Adalet”in final sınavı

HSYK ve “Adalet”in final sınavı

Başından beri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeliği için yapılan seçim yarışının “AK Parti” ile “Gülen Cemaati” arasında geçeceği söylendi.

Kimse, böyle bir Kurul’a, “en nitelikli hukuk adamları”nı getirmeyi düşünmedi. Çünkü“egemen sistem/rejim”, nitelik itibariyle “adaletin ikamesi”ni ve “hukukun üstünlüğü”nü sağlamaktan uzak ve bu iddiayı taşımıyor. Vaktiyle “topluma rağmen” kurulan sistem/rejim içinde, “kilit noktalar”ı ele geçiren grupların/odakların “iktidar nimetleri”nden en yüksek payı alacağı bir “mekanizma” kurulmuş. Çünkü “toplumu özünden koparma” gibi bir işlevi haiz sistem/rejim, ancak bu niteliğiyle hükümran olup varlık bulmuş. Böyle olunca, “sistem içinde her yaklaşımın iktidar nimetlerinden pay kapma yarışına dönüşmesi” normal görülmüş.

HSYK, “adalet sistemi”nin tepesindeki kurumların en önemlisi. HSYK kimin elindeyse,“hukuki meşruiyet ve varlık” gücü onun elinde olacak. Çünkü mahkemelerin yargı çevrelerini belirlemenin yanında; hakim ve savcıları mesleğe kabul etmek, atamak, nakletmek, geçici yetki vermek, yükseltmek, birinci sınıfa ayırmak, kadro dağıtmak, meslekten atmak, disiplin cezası vermek, görevden uzaklaştırmak, denetlemek, suç işleyip işlemediklerini belirlemek, hâl ve eylemlerini değerlendirmek, haklarında inceleme ve soruşturma işlemi yürütmek, idari ve adli görevlerine ilişkin konularda genelge düzenlemek, Yargıtay ve Danıştaya üye seçmek, tüm özlük işlerini yerine getirmek HSYK’nın elinde. Dolayısıyla, “yargı mensuplarının nasıl davranacağı” da, “yargının işleyişi” de HSYK’da egemen “zihniyet”e bağlı olarak değer bulacak. Bu yüzden, HSYK demek, aynı zamanda “hukukun işleyişinin ve adaletin dağıtımının nasıl olacağı” demektir. 

Hatırlayın, eski HSYK, “toplumun kimlik ve kişilik değerleri”nden habersiz, bu değerlere düşman küçük bir “Laik-Kemalist elit”in elindeydi. O dönemde “adalet sistemi”nde“adalet”i bulmak mümkün değildi; zira “yasalarla işlevsiz bırakılmış hukuk sistemi içinde yargı, rejime aykırı söylem ve eylemleri susturma, bastırma ve imha etme mekanizması”olarak kullanılıyordu. Oysa HSYK’nın, hukuku yürütmeyen, adaleti sağlamayan “yargı görevlileri”ni denetleyen ve onların “hukuku çiğnemesini önleyen bir öncelik”inin olması gerekmez miydi?

Şimdi yeni bir HSYK üyeleri seçimi öncesinde, Kurul’da kimin egemenlik kuracağı tartışılıyorsa, artık “hukuk ve adalet için final sınavı” gelmiştir. Çünkü “hukukun tepesindeki kurumun kimin kontrolüne gireceği” konuşuluyorsa, ortada “hukuk dışı birşeylerin olacağı”na dair ciddi kuşkular var demektir. Bu tür kuşkuların olması, “adaletin final sınavı”nın çok çetin geçeceği anlamına gelir.

Bundan sonra neler yaşanacak? Hukuk mu işleyecek, intikam hırsı mı devreye girecek? HSYK adaleti mi dağıtacak, yeni bir hesaplaşma kampanyası mı açılacak?

Beklenti şu: HSYK’da egemenlik kuran Hükümet, rakip grup olarak gördüğü Gülen Cemaati’ne mensup veya yakın (ya da böyle olduğu düşünülen) hakim ve savcıları yargı görevlerinden uzaklaştıracak veya işlevsiz bırakacak.

Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri sanırım yaşanacakların işaret fişeği niteliğinde: “Onlarla ilgili çok daha farklı bir adımı atacağız. Çünkü bu operasyon öyle lokal değil, geneldir.” Bu “genel operasyon” için, önce “yargı”nın cemaat mensuplarından ya da cemaat mensubu yaftasıyla “çeşitli operasyonlar”a karşı durması muhtemel hakim ve savcılardan ayıklanması gibi bir başlangıç yapılır mı? Yorumlar bu yönde. Neler olacağını hep birlikte göreceğiz.

Neler göreceğimize dair ipucunu Başbakan Davutoğlu, HSYK seçimlerine ilişkin ilk yorumunda verdi. Dedi ki: “Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve yargının herhangi bir grubun ipoteği altına girmemesi bütün bu ekonomik kalkınma ve siyasi demokratikleşme çabalarının en önemli ayağıdır.”

Demek ki yargı, “herhangi bir grup”un ipoteği altında olmaktan kurtulacak. Bu noktada sormak istiyorum: Yargı, “Laik-Kemalist Grup”tan da arındırılacak mı? Geçiyoruz.

Başbakan’ın sözlerini, Cumhurbaşkanı’nın “Artık bu paralel yapı ve bunun uzantıları bundan sonra inşallah çok farklı bir yere oturtulacak ve bu da inşallah hemen bu ay sonundaki Milli Güvenlik Kurulu’muzun yine gündeminde yer almak suretiyle geleceğe, onlarla ilgili çok daha farklı bir adımı atacağız” sözleriyle birlikte ele aldığımızda, sadece yargıda değil, sivil alanlarda da “Gülen Cemaati’ne karşı topyekün tasfiye operasyonu” için altyapının hazırlandığını söylemek mümkün.

Burada asıl sorun, tüm bunların nasıl yapılacağı. Gerçekten “hukuk”a uyarak mı, yoksa “hukuk kılıfı” ile, ama “öç alma duyguları” ile mi yapılacak? Zira ikinciye dair yorumlar her dilde dolaşıyor.

Hukuk sadece bugün değil, her zaman; sadece benim/bizim için değil, senin/sizin için de gerekli ve yine hukuk, “benim hukukum” ve “senin hukukun” ayrışmasına dönüştürülecek bir şey değil. HSYK seçimlerinin “Adaletin Final Sınavı”na dönüşmesi bu noktada tezahür ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi