Sedat Laçiner

Sedat Laçiner

Çözüm süreci nereye?

Çözüm süreci nereye?

Kobani’den sonra sadece sokaklar değil, dağlar da hareketli… PKK, Pazartesi günü Tunceli’de Jandarma Özel Harekat Taburu ve Jandarma Karakolu'na yönelik taciz ateşi gerçekleştirdi... Jandarmanın havan ile karşılık verdiği olayda kısa süreli çatışma yaşandı.

Öcalan’ın verdiği 15 Ekim tarihi öncesinde Diyarbakır ve Malatya’dan kalkan F-16 ve F-4 savaş uçaklarıysa Dağlıca bölgesinde karakola saldıran PKK noktalarını bombaladı... Geçmişte çok sayıda şehit verilen bu karakol, 3 gündür PKK’lıların doçka ve roketatarlarla saldırısına maruz kalıyordu… Dağlıca’ya hava operasyonu Çözüm Süreci’nin başlamasından bu yana PKK’ya karşı düzenlenen ilk kapsamlı hava operasyonu özelliğini taşıyor…

PKK yanlılarının  sokakları yakıp yıkmasından ve polislerin şehid edilmesinden sonra devletin bu konudaki söylemi de oldukça sertleşti... Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, bundan sonra sokak gösterilerinde çok daha sert olunacağını, yeni yasal düzenlemelerle önlemlerini arttırılacağını belirterek, “Salıdan sonra vandalları temizleyeceğiz” dedi…

Oysa ki Çözüm Süreci boyunca polis ve asker PKK’nın pek çok taşkınlığına mecburen sessiz kalmıştı… Bayrak indirmeden Atatürk heykeli yakmaya, terör örgütü sözde şehitliği açılmasından adam kaçırmaya kadar pek çok örgüt eylemi Süreç hatırına sineye çekilmişti... Yani bu dönemde sadece örgüt değil, güvenlik güçleri de eylemsizlik içine girmişti…

Başbakan Davutoğlu, ise “vandallarının sokaklardan nasıl temizleneceğini” şu sözlerle açıkladı:

“Avrupa’da ya da Amerika’da polise ne yetki tanınıyorsa o yetkiyi tanıyacağız. Jandarmaya da. Biz insanların yaşam hakkını, mülkiyet özgürlüğünü kısıtlayanları kısıtlayacağız, özgürlükleri değil. Ama silahı alıp da başkalarının canına kast edeni, evet onun özgürlüğünü kısıtlayacağız”.

Bakanlar Kurulu sonrası konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da “polisin yetkilerini yeterli görmüyoruz” dedi…

Aynı şekilde HDP ve PKK cenahından da Hükümete dönük çok sert eleştiriler geldi… 17 ayrı askeri noktaya taciz ateşi açan PKK'nın bazı yöneticileri işi tehdit etme noktasına kadar taşıdı...

Abdullah Öcalan’ın koyduğu 15 Ekim tarihi öncesinde yaşanan gelişmeleri ve karşılıklı yapılan atışmayı dikkate aldığınızda ortada Çözüm Süreci diye bir sürecin kalmadığını düşünebilirsiniz. Ancak taraflar hala bu konuda birbirlerini suçluyorlar ve sanki süreç devam ediyormuşçasına konuşmaları duyabiliyorsunuz.

POLİSİN YETKİLERİ AZ MI?

Kobani bahane edilerek gerçekleştirilen sokak gösterileri devleti adeta şoka soktu ve Çözüm Süreci’nin bir gecede en koyusundan terör günlerine dönüşebileceği konusunda onu ikna etti. Bu nedenle Hükümet aynı felaketi tekrar yaşamak istemiyor ve örgütle ilişkilerinde daha temkinli, daha tedbirli hale gelmeye başladı. Bu nedenle kamu düzenini sağlamak için daha fazla önlem alınacaktır...

Ancak asıl mesele polisiye önlemlerde değil. Güvenlik güçlerinin yetkisinde artışa gidilebilir elbette… Avrupa ve ABD örnekleriyle kıyaslandığında Türk polisinin mutlaka bazı yetki eksikleri olabilir. Ancak kamu düzenini sağlamakta ve örgüt ile ilişkilerde polisin yetkileri belki de en son konudur. Güvenlik zafiyeti polisiye nedenlerden kaynaklanmıyor.

Polis daha sert de olsa, gözüne kestirdiğine ateş etme yetkisi de olsa bu olayları durduramazsınız... Tam tersine, sosyal olaylarda ne kadar çok polisi kullanmak zorunda kalıyorsanız sorunlarınız da o kadar çok büyür, kangren halini alır. Bu nedenle polise daha fazla yetki ile sokaklara huzur geleceğini düşünen yanılır.

Sorun öncelikle siyasidir, toplumsaldır ve siyasi-toplumsal çözüm gerektirir. Eğer polis, Gezi olaylarında ve Kobani gösterilerinde olayları bastırmada yetersiz kaldıysa bunun nedenleri yetkisizlik değil, yetkiyi kullan(a)mama veya yanlış kullanmadır. Gezi’de terör örgütü üyeleri ve kışkırtıcılar ile sivil eylemciler birbirinden ayırılamamıştır, resmi görevliler maksadı aşan ve göstericileri kışkırtan açıklamalarda bulunmuşlardır. Polis de, mahkemeler de yetkilerinde olmasına rağmen pek çok terör örgütü üyesini, cana ve mala kasten zarar veren kişileri vs. tutuklama yoluna ilk haftalarda gitmemiş, en tehlikeli kişiler gözaltıların ardından yeniden sokağa salınmıştır. Diğer taraftan olayın üzerinden uzunca bir süre geçtikten sonra, üstelik Çarşı gibi sivil toplum gruplarına örgütlü suç veya terör gibi suçlardan dava açılmaya kalkılmıştır…

Aynı hatalar Kobani eylemlerinde de gözlenmiştir. Kanaatimce güvenlik güçlerinin yeterli yetkileri bulunmaktadır. Sorun yetkide değildir… Sorun anlayıştadır, yetkileri etkin kullanmadadır. Ayrıca siyasi ve adli kurumlar ile kolluk güçleri arasındaki uyumsuzluk da bir diğer sorundur… Polisin onbinlerce kişinin yer değiştirmesi sonucunda yaşadığı kargaşa da bir diğer meseledir…

Kısacası yetkileri arttırarak sokaklara huzuru getirmek mümkün değildir… Almanya’daki veya Fransa’daki mevzuatı kelimesi kelimesine çevirip uygulamaya koyarsanız dahi bundan iyi bir sonuç elde edemezsiniz…

Kaldı ki bundan sadece 1 yıl önce yetkililer Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılmasından bahsediyordu. Eğer bugün geçen yılki yasaları dahi yetersiz görüp polise daha fazla yetki verelim diyorsak burada siyasi bir kararsızlıktan bahsetmek de mümkündür. Oysa terörle mücadelede Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu tutarlılık, kararlılık ve tespit edilen politikalarda ısrardır...

ÇÖZÜM SÜRECİ, Kİ ZATEN YOKTU

Abdullah Öcalan bundan yaklaşık 10 gün önce verdiği mesajında Çözüm Süreci’nin aslında olmadığını, göstermelik bir şekilde varmış gibi yapıldığını iddia etmişti. O mesaj sonrasında sürece zarar verecek pek çok gelişme yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor… Ama bir yandan da Süreci devam ettirmek için taslak metinler oluşturuluyor, Öcalan yeniden sürece döndürülmeye çalışılıyor…

Öcalan’ın 15 Ekim tarihini vermesine rağmen PKK sokak teşkilatının Kobani’yi bahane ederek yaygın bir şiddet dalgasına neden olması “Kandil, Öcalan’ı dinlemiyor” algısına neden oldu… Bizim uzun süredir söylediğimiz zaten buydu, yani Öcalan ile Kandil’in aynı olmadığı, sadece birbirlerini kullandıkları, benzeri hedeflere ulaşmak istedikleri...

Eğer kamuoyu Kandil’in Öcalan’ı dinlemediğini düşünmeye başlarsa Süreç hiç şüphesiz hepten anlamsız olacaktır. Hiçbir yetkisi olmayan biriyle görüşmek vakit kaybından başka bir şey olamaz. Bu nedenle Sürece suni solunum yaptırmak isteyenler Öcalan’ın PKK ve HDP ile görüşme kanallarını rahatlamaya çalışacaklardır. Ancak bunun da yeterli olacağı kanaatinde değilim… Çünkü artık PKK ve Kürt Sorunu’nu İmralı’daki çözebilmek daha zor bir hal almıştır. Suriye ve Irak’taki gelişmeleri dikkate almadan, Çözüm Süreci’nde ilerleme sağlamanın güçlüğü ortadadır…

Devletin zirvesi “bizim için IŞİD de, PKK da aynıdır” dedi. Sonrasında gelen açıklamalar da bu cümleyi destekler nitelikteydi. Eğer Türkiye bölgede IŞİD ve PKK’yı aynı kefede değerlendirecekse herhalde PKK ile Çözüm Süreci’ni eskiden olduğu gibi sürdürmek dahi imkânsızdır… Nitekim HDP Eşbaşkanı Demirtaş bu cümleyi hatırlatarak “IŞİD’le aynıdır" diyorsun. IŞİD'le aynıysa görüşme o zaman… Niye bizi yoruyor, kendini yoruyorsun? Niye halkı kandırıyorsun?” deyiverdi…

Anlayacağınız, Kobanİ gösterilerindne sonra Çözüm Süreci’nin adı var, henüz kendi yok… Bundan sonra olur mu, o da henüz belli değil…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Sedat Laçiner Arşivi