Kenan Alpay

Kenan Alpay

ABD’nin Başağrısı Kronik, Üzüldünüz mü?

ABD’nin Başağrısı Kronik, Üzüldünüz mü?

Hayır, benim hayatımda New York Times’in, Washington Post’un, Wall Street Journal’in, Financial Times’ın çok ciddi bir yeri yok. Fransızların Le Monde’u, Le Figaro’su veya İngilizlerin Observer’i, Telegraph’ı da çoğu zaman yer tutmaz bile. 

Okunmaması, dikkate alınmaması, görmezden gelinmesi bağlamında söylemiyorum elbette. Ancak şundan kesinlikle eminim: Amerika, Fransa, İngiltere veya benzeri ülkelerde yayınlanan gazetelere, bu gazetelerde yer alan haber ve yorumlara bakarak istikamet belirlenemez, bağlayıcı tanım yapılamaz ve rota belirlenemez.

MARİE HARF SUSSUN, LİBERALLER KONUŞUYOR

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun imaj ve algısını ABD Başkanı Obama tarafından ne yapması ve ne yapmaması talimatla bildirilen siyasetçi pozisyonuna düşürmek için hemen her yol deneniyor. Esed rejimi ve arkasındaki İran-Rusya bloğunu temize çıkarıp Suriye’deki bütün yıkım ve katliamlardan Türkiye Hükümetini sorumlu olmakla itham edenler şimdi aynı işi Kobani meselesi üzerinden sürdürmeye çalışıyor. PKK-PYD tarafından ilan edilen laik-ulusal-Batıcı Kanton Devlet müsameresinde Türkiye’ye, ABD ve Esed rejimi adına lejyonerlik rolü biçiliyor ya buradaki liberal-sosyalist kesimler de bunun için seferberlik ilan etmiş durumdalar.

Hemen her gün Amerikan yönetimine ya da ABD yönetimine yakın basın yayın organlarının haber-yorumlarına veya bir think-tank raporuna atıflar yapmak siyasal analiz diye pazarlanıyor. Bu sözüm ona tercüme-iktibas analizlerle Türkiye’nin ne kadar derin ve çaresiz bir pozisyonda olduğu, orta doğu bataklığına doğru ölümcül bir yol tuttuğu, Batılı ve laik-ulusalcı müttefiklerine sırt çevirmekle bütün nefret ve düşmanlıkları üzerine topladığı işleniyor. 

ABD Dış İşleri Bakanlığı sözcü yardımcısı Marie Harf’in tam da bu dönemde her gün ekranlardan Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Hükümet’e Kobani bağlamında insanlık, hukuk, bölgesel barış dersi vermeye soyunmasını üzerinde ciddiyetle durma gerekiyor. ABD’nin dünyaya nizamat verme tutkusu açısından çok da anlaşılmayacak bir şey yok. Ancak ABD’nin her zamanki küstahlık ve dayatmasına, tetikçi ve taşeron arayışına iştahla ortak olan Türkiye’deki liberal, sosyalist ve Türk-Kürt ulusalcılarına ne demeli? 

HEM MÜTTEFİKLER HEM DE DÜŞMANLAR DEĞİŞTİ

Marie Harf’in ABD yönetimi adına verdiği beyanlarla Türkiye’de hem Esed rejimine hem de PKK-PYD siyasetine yakın duran liberallerin, sosyalistlerin hem söylemde hem de hedefte o kadar çok ortak noktası var ki? Biraz olsun gelişmeleri takip edenler ister istemez şu tespiti yapabiliyor: “Marie Harf’in zırt pırt Erdoğan ve Davutoğlu karşıtı konuşmalar yapmasına gerek yok. Amberin Zaman, Aslı Aydıntaşbaş, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Kadri Gürsel gibiler ABD’nin beklentilerini fazlasıyla merkeze alan faaliyetleri organize ediyorlar zaten.” 

Son süreçle birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun hem Türkiye’deki iktidar sınıfları hem de AB-ABD tarafından kontrol edilebilir, kullanılabilir olmaktan çıkması karşısında dengeyi hepten kaybedenlerin sesi daha çok ama daha da çirkin çıkmaya başladı. Mesela bunların başında gelen Cengiz Çandar, ABD açısından Türkiye’nin artık “katlanılması mecburi bir baş ağrısı” olarak görüldüğünü işliyor. Çandar ABD basınından yaptığı iktibaslarla “AK Parti Hükümeti Esed rejimiyle, PKK-PYD’yle değil sadece IŞİD’le savaşmalıdır. IŞİD’le savaşmayan Türkiye Obama yönetimini ve Kürtleri tatmin edemez. NATO’ya sıkıntı veren Türkiye’de barış hayaldir” diyerek açıkça siyaset ve toplumu tehdit ediyor.  

Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş ise Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye ve Irak’a ilişkin bütün tekliflerini daha baştan ‘fantezi’ olarak alay konusu yapıyor zaten. Gazetecilik maskesiyle Washington ve New York’ta bir türlü düzeltilemeyen Türkiye imajından, sorulacak zor sorulardan, yapılacak baskılardan haber vermeyi misyon edinmişler. 

Tehlikeli Yalnızlık’ son dönem Türkiye için uygun görülen niteleme ya, Milliyet’ten Kadri Gürsel de buradan yola çıkıp şöyle bir denklem kuruyor: “IŞİD İlerlerken Türkiye Geriliyor”. Yok, eğer Hükümet kendisine verilen notanın mahiyetini anlayamamışsa bu sefer daha ajitatif denklemler kurgulanıyor mesela: “ABD, Kobani’de IŞİD’i Vurup Süreci Kurtarıyor”. PKK’nın bu kadar saldırganlaşmasının sebeplerini anlamaya çalışırken yazılıp çizilenleri, tercüme edilip iktibas edilenleri gözden uzak tutmayalım. 

Kars Kağızman’da hidroelektrik santral basmaya gitmek de Hakkari Yüksekova’da alış veriş yapan silahsız-sivil 3 askeri çarşının ortasında kafalarından vurup katletmek de ABD ve AB tarafından inşa edilmek istenen “Tehlikeli Yalnızlık” algısını pekiştirmeye hizmet ediyor. Suriye’de yaşanan gelişmeler bir taraftan Esed/Baas rejiminin diğer taraftan PKK-PYD’nin hem ABD ve İran’ın hem de AB ve Rusya’nın stratejik müttefiki olduklarını tescillemiş oldu. 

Nuray Mert’in  “Dağ bizim, maral bizim’ madem başta ABD olmak üzere koalisyonu Kobani’ye yardıma niye çağırdık?” sorusu bu vasatta asla bir özeleştiri değildir. Amerikan solcuları “hep birlikte işlediğimiz haltları ifşa ederim ha!” tehdit ve pişkinliğiyle arzı endam ediyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kenan Alpay Arşivi