D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Cumhuriyet için yazmak istediğim değil, yazılanlar üzerine

Cumhuriyet için yazmak istediğim değil, yazılanlar üzerine

Cumhuriyetin ilânının 91. Yıldönümünü geride bıraktık... Onun ne şartlarda, nasıl ilân edildiğini elbette üretilmiş efsaneler üzerinden okumadan bilmek lâzım. Bu hususta çok da mesafe kat edemedik, maalesef. İnkılâp tarihi dersleri bütün öğretim kademelerinde bildiğimiz şekilde devam ediyor. İnkılâp, devrim ve cumhuriyet tarihi kitaplarına çok erkenden rest çektim! Oysa lise tarih hocam Enver Behnan Şapolyo da bu kitaplardan birinin yazarıydı. 

Tabii red ve rest hakikati arama konusunda sorumluluk yükler. Doğru bilgiler olmadan, doğru yorumlara ulaşılmaz. Piyasa bilgileriyle yorum yapanlara şaşarım! Kendi sorumluluğumu,Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Girişkitabını yazarak yerine getirdiğimi sanıyorum. (Geçen sene, Cumhuriyetin 90. yıldönümünde yayınlandı)

Biz doğduğumuzda Cumhuriyet 25 yaşında idi. Çok partili dönemde okumaya başladık, babadan demokratız, belki de fikrimizin zikrimizin teşekkülünde bunun rolü var. Sadece bir defa Cumhuriyet bayramı seyretmeye gittim, ortaokul talebesi olarak. Ankara’da resmigeçit Hipodrom’da yapılır. Bizim gibi seyircilere orada yer yoktur. Bir fırsatını bulup açık tribüne sızdık. Halkı en çok süvarilerin ve mehter takımınının heyecanlandırdığına şahid oldum. 

Bir daha da bu törenleri hiç merak etmedim. Neredeyse hiç değişmeden, halkı içine katacak düzenlemeler yapılmadan bugüne kadar geldi.

Cumhuriyet Bayramı resmikabullerine de katılmadım. Bu resmikabullerdeki kılık kıyafet kısıtlamaları benim için caydırıcı unsurlardan biri idi. Eğer sözkonusu olan Cumhuriyetse, batının soyluluk ve burjuva dönemi kılık kıyafet tercihleri neden ön planda olsun? Sonra baktım ki, bizimkilerin kıyafetlerini asıl o kıyafetleri icad eden batı dünyası bile terk etmiş!

“Aksaray”da yapılacak 91. Yıl resmikabulüne katılarak iki şeyi yapmak istiyordum: Temelsiz protestocularla aynı safta olmadığımı göstermek ve üzerine bir hayli yazı yazdığım mekânı yakından tanımak, 91 yıl sonrasının havasını koklayarak bir yazı daha kaleme almak. Kısmet değilmiş! 

Bu 29 Ekim’de kahraman basınımız Cumhuriyet vurgusunu bir hayli eksiltmişti. En baştaCumhuriyet gazetesi... Öyle manşetten haber filan yok. Erdoğan düşmanlığı cumhuriyet severliğin önüne geçmiş: İşte manşet: “Bu da mı fıtrat!” 

Tabiî Cumhuriyet yazarları cumhuriyet için bir hayli mürekkep sarfetmişler! “Dişe dokunur bir şey var mı?” diye baktım. Yok! Hele sakalı, kıyafeti ve hali tavrıyla burjuva özentiliği kolaylıkla görülen Emre Kongar’ın yazısı bayatlıktan yenmiyordu. “TC Olmasaydı siz ne olurdunuz?” 

Bu soruya karşı sual şu: “Osmanlı olmasa Türkiye olur muydu?” Kongar bunun cevabını verirse, onun sorularını cevaplamaya söz veriyorum!

Cengiz Çandar, cumhuriyeti yazıyormuş gibi yapıp, sözünü söylüyor ve bugünkü iktidarı Osmanlı geçmişine sahip çıkmakla suçluyor. Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın devamı bir Türkiye onu rahatsız ediyor. Esasen bu rahatsızlık cumhuriyetin temelinde vardır. İngilizler Ortadoğu’yu şekillendirirken, en gerçek destekçileri bizim cumhuriyetçilerdi! Onlar Osmanlı mirasını reddetmeselerdi, İngiltere’nin işi bu kadar kolay olur muydu? Galiba Çandar hâlâ orada duruyor. Artık İngiltere adına mı, ABD adına mı siz karar verin!

Tarih ciddi iştir! Fakat Türkiye’de tarih adına saçmalamak da yaygın bir alışkanlıktır. Bir zıpçıktı, Atatürk’ün Malatyalı olduğunu iddia etmişti de, ziyaret etiği köşe yazarları bu mevzuda yazılar kaleme almıştı!

Tabiî vereceğimiz örnek o türden değil. Hilâl Kaplan hanım Yenişafak’ta “Hangi cumhuriyeti kutlamak” diye bir yazı kaleme almış. Eleştirel bir gözle cumhuriyetin ilanını da işin içine katarak bir hayli “parlak” yorum yapıyor. 

Fakat yakın tarihin abecesini dahi bildiği hususunda tereddüte yol açacak şeyler söylüyor. Mesela İkinci Meclis’in Cumhuriyet’ten sonra teşekkül ettirildiğini sanıyor. Cumhuriyetin ilanı toplantısına vekillerin büyük çoğunluğunun katılmadığını, Atatürk’ün Cumhuriyetin ilanının ardından hem devlet hem de parti başkanı olduğunu, üç meb’us hariç İkinci Meclis’e girecek vekillerin hepsini bizzat belirlediğini ve böylece tek parti rejimi diktatörlüğüne giden taşları döşediğini yazıyor…

Halk Fırkası 11 Eylül 1923’te kuruluşunu tamamlamış ve M. Kemal Paşa parti reisi olmuştu, zaten devlet reisi idi. Cumhuriyet’in ilânı ile cumhurreisi oldu. Meclis’in Cumhuriyeti ilan ettiği toplantıya vekillerin büyük çoğunluğu değil, 291’inden 133’ü katılmamış, 158 meb’us katılmıştır. Ankara dışındaki meb’uslar bir tarafa, Ankara’da bulunan bazı vekillerin dahi katılması arzu edilmemiş ve bu yüzden katılması uygun bulunmayanların evlerinin kapısına polis dikilmiştir!

İkinci Meclis seçimleri haziran ayında yapılmış, Paşa bir tanesi hariç istediği vekilleri seçtirmiştir. O tek kişi de Gümüşhane meb’usu Zeki Kadirbeyoğlu’dur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi