Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Kaç HDP, kaç Kandil, kaç Öcalan?

Kaç HDP, kaç Kandil, kaç Öcalan?

HDP’den aynı gün içine sığan iki bildiri: Birisi Diyarbakır’daki maskeli suikastı kınıyor, “bir kez daha herkesi sağduyuya, çözüm ve barış sürecinin gereklerini yerine getirmeye, Türkiye’yi yeniden çatışmalı bir ortama sürükleyecek tutumlardan uzak durmaya çağırıyor”, diğeri, 1 Kasımda insanları yeniden Kobani için sokağa çıkmaya davet ediyor.  

6-8 Ekim olaylarında dökülen kanlar kurumadan...

Yasin Börü’nün sembolik anlamda hunharca katlinin bedeli ödenmeden.

HDP milletvekili Altan Tan’ın, “Madem insanları sokağa çağırıyoruz, öyleyse, bu cinayetlerin önüne geçebilmeliydik, kitlelerin önünde durup, yakıp yıkmalara mani olabilmeliydik” mealindeki değerlendimesini hiç okumamışçasına...

Bugün ikinci sokak çağrısını yapanlar, maskeli militanların ellerinde molotof kokteyli ile ev, işyeri, parti kundaklamalarına, Yasin Börü’lerin hunharca öldürülmelerine mani olabilecekler mi?

6-8 Ekim vandallığından sonra, nasıl bir cür’et var, bu ikinci sokak çağrısında?  

“HDP çıkışlı bu iki bildiri, aynı kalemden mi çıktı, yoksa ayrı ayrı kampların içinden mi?”

KCK eksenli Kürt siyasi hareketinin bugün geldiği noktaya baktığımızda böyle bir soruyu sormak kaçınılmaz oluyor.

Kimileri HDP’nin Kandil ile İmralı arasına sıkışmışlığından söz ediyor.

HDP, bazen, fırtına gençliğin gölgesine giriyor.

Böyle siyasi temsil olur mu?

Tamam, Diyarbakır’daki cinayeti kınadınız, peki Cizre’deki “mahalleleri özerkleştirme” komedisine ne diyorsunuz?

Bunların Türkiye’nin geri kalan kesimlerinde nasıl algılandığı sizin için önemli mi?

Çözüm süreci, belli ki sadece devlet ile KCK oluşumu arasında olup bitecek bir mesele değil. Akil İnsanlar Heyetleri, Türkiye’nin 7 bölgesinde dolaştılar. 7 bölge dinlendi, kaygılar, umutlar, temenniler dinlendi. Doğu ve Güneydoğu heyetleri bile, KCK çevresi dışındaki Kürtler’den “İş sadece PKK’ya indirgenmemeli” taleplerini işitti. Bunun doğuracağı sakıncaları dinledi.

Çözüm sürecinin içinden Doğu-Güneydoğu’da PKK hakimiyetinde bir özerk alan çıkarmak!

Türkiye böyle bir projeye razı olur mu? Hangi hükümet böyle bir projeye izin verebilir? Silahlı yapının devamı, bu işten en büyük zararı gören bölge insanı tarafından istenir mi?

Yok bilmem uluslararası konjonktür, “Kürtler’in yüzyılı”nı başlatıyormuş.  

Kürtlerin yüzyılı dendiğinde bile, bunun bir “PKK hakimiyeti” demek olduğunu kim söylüyor?

Türkiye Kürtlerinin yüzde 75-80’i bile PKK eksenli bir siyasi harekete karşı iken, Türkiye toprakları üzerinde diyelim Amerika’nın ebeliğinde bir ameliyata izin verilir mi?

Şunu söyleyeyim:

Çözüm süreci ile ilgili “kaygı boyutu” hala devam ediyor.

Şunu da söyleyeyim:

Kaygı boyutu, Hükümetin dayandığı sosyal kesimlerde yaşıyor ve Hükümetin bunu dikkate almaması imkanı yok.

Ve bir şey daha:

PKK-KCK hareketi, Türkiye’ye karşı bir uluslararası “Üst Akıl” operasyonu olarak algılanıyor ve buna karşılık vatan savunması duygusu oluşuyor.  Bu duygunun Türkler’deki adı öfke, Kürt çoğunluğundaki adı, yaşadığı toprakları terke zorlanma kaygısı olarak şekilleniyor.

Şunu söyleyebilirim:

Çözüm sürecinin devamı için Hükümet, bu işin terör örgütünün alan kazanmasına göz yumma şeklinde algılanmaması için ne yapılması lazımsa onu yapmalı.

KCK eksenli Kürt siyaseti adına da karar verici her kim ise, onun, uluslararası oyun içinden Kürtler için bir barış çıkmayacağını görmesi, Türkiye barışının, bu coğrafyadaki herkes için en hayati tercih olduğuna inanması ve çözüm sürecine bu anlamda sarılması gerekir.

Maceraya lüzum yok.  

Sürecin Kürt ayağı, Öcalan’ın, “Türklerin ve Kürtlerin 1000 yıldan beri İslam bayrağı altında yaşayarak geldiği” değerlendirmesini bir ders gibi okumalı. Her masaya oturmadan önce...

Denizciler’in mescid talebi: Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığımız Letonya-Estonya gezisi öncesinde, Denizci bir subay aradı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının bütün birimlerinde namaz kılma yeri (mescid) sorunu yaşandığını, mümkün olursa sayın Cumhurbaşkanı’na durumu bildirmemi ve sorunun çözülmesi için katkıda bulunulmasını rica etti. Ben, gezide bunu sayın Cumhurbaşkanına iletme fırsatı bulamadım. Bugün buradan yazıyorum. Üstelik sayın Cumhurbaşkanı’nı devreye sokmadan bu sorunun çözülmesi için Deniz Kuvvetleri Komutanımızdan istirham ediyorum. Belki sıkıntı ve talep kendilerine ulaşmamıştır, fırkateynler dahil, namaz kılacak temiz nezih yerler tahsis edilse, personelin çok daha huzurlu bir mesai verecekleri muhakkak. Bugünün Türkiyesinde bu tür insani ihtiyaçların karşılanması artık sorun olmamalı. İlgi göstereceklere şimdiden teşekkür ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Ahmet Taşgetiren Arşivi