Hacı Yakışıklı

Hacı Yakışıklı

Adımız Yorgo değil ama kavramlar Yorgo!

Adımız Yorgo değil ama kavramlar Yorgo!

“Adınız Yorgo olurdu” ifadesi “kinci bir güruh” tarafından öfke ve hakaretle söylense de anlatılmak istenen “özgürlük” meselesi! Bunu böyle müptezel ifadelerle anlatıyorlar, yoksa yalanlarını nasıl örtecekler?! Tamam, adımız Yorgo değil ama güneyimizde bulunan Mısır, Arabistan, Suriye gibi ülkelere “Ortadoğu” diyerek zihnimizin Yorgo’laşmış olduğunu görüyoruz! Güneyimizdeki ülkeler nasıl olur da Türkiye’nin doğusunda tanımlanabilir? Bizim için Ortadoğu yok, buna başka isimler bulmalıyız! Bu “yeni ismi” zihnimize yerleştirirsek o vakit “Büyük Türkiye” için dev kapıyı açabiliriz!

Mezopotamya kelimesi bile Yunanca! Yani Yorgo Efendi’nin icat ettiği bir sözcük! Bu kavramın içinde Dicle ve Fırat’la beraber biz de varız! Adımız Yorgo olmadı, Yunan’ı da denize döktük; breh breh breh!

Ortadoğu ifadesi 1902 yılında İngilizler tarafından kullanılan ve Hindistan’daki sömürgesini korumak için çevre ülkelere verilen ortak isim! Ortadoğu coğrafi bir yer adı olsun diye değil, sömürülecek topraklar bütünü olarak ortaya çıktı ki bu coğrafyanın hiçbir zaman net sınırları olmadı! 

Ülkemiz onlar için Ortadoğu; peki bize ne oluyor da kendimizi İngiliz topraklarına ve zihniyetine göre konumlandırıyoruz! Bu mandacılık değil de nedir? Oysa Türkiye, dünya için kilit! Bizim kilidin anahtarı hep “Brütüslerin” elinde olduğu için kapıyı önüne gelene açtılar! Bugünkü mücadele anahtar mücadelesidir! Hakan Fidan anahtarlardan sadece biri! Ahmet Davutoğlu’nun siyasete dışarıdan “Bakan” olarak getirilmesi onun “anahtarı bilen” kişi olmasındandır! Genel kullanım nedeniyle Ortadoğu demeyi bir miktar daha sürdürsek de nihai hedefimiz ayak bastığımız yerlere kendi gözlerimizle ve kavramlarımızla bakabilmektir! 200 yıldır gözlerimizi çaldılar, geri almanın vaktidir!

Irak petrollerinden Zemzem Tower’a, paralel yapılanmalardan MİT’e, Rabia’dan Şam’a, Suruç’tan Kobani’ye, Validebağ’dan Taksim’e, PKK’dan IŞİD’e, Büyük Ortadoğu Projesi’nden Kırmızı Kitap’a, Mescid-i Aksa’dan Ayasofya’ya, Doğu Türkistan’dan Batı Trakya’ya kadar saydığımız ve saymadığımız ne varsa! Tüm bunları mesele ediniyorsak ve milletin gözünün içine bakarak konuşabiliyorsak anahtarlar yavaş da olsa “millet evlatlarının” eline geçiyor demektir. Kilit olan Türkiye anahtarları eline aldığı vakit Ortadoğu yok olacak, yerine yepyeni bir coğrafya güneş gibi doğacaktır! Ortadoğu İngiltere’nin sanal bataklığıdır ve biz Müslüman Türkiyeliler onların tutsakları olmaktan vazgeçtik! 07 Şubat 2012 tarihindeki “kriz” bunun için yaşandı!

 Hiç kimsenin tartışamadığı konuları ilk anlatanlar daima radikal diye yaftalanır! Bu yaftalanmayı 1997’de yaşayan kadrolar, 2002’den bu yana Yorgo’ları ürkütmeden yol aldılar! Bugünkü başarıda plan yapma kabiliyetinin “öğrenilebilir olduğunun anlaşılması” yatıyor!

Türkiye’nin Ortadoğu’daki yerini değil dünyadaki yerini konuşacağız ve sınırları kendi hedeflerimize göre çizeceğiz! Bu bir sahte ütopya ve pembe hayal değil. Güçlü olmayı istemek hayalcilik olamaz!

Devlet olarak henüz “tam düşman tanımı” oluşturamadık! Bir ölçüde MİT ve Hariciye bunu başardı ama toplumun içselleştirdiği bir durum yok! Vatandaş, devletin düşman algısının oturmadığını ve kırmızı kitabın yazımının bitmediğini biliyor. Dostlarımız var, yurtta ve cihanda sulh olduk. Peki, düşman nerede? Dibimizde ve 100 yıl önce bizim olan topraklarda mı? Bu topraklarda yaşayanlar mı bu toprakları yönetenler mi? Kim düşman? Net olalım! Yorgo, adımızda değil ama içimizde mi?

AKİT GAZETESİ VE 1923 CUMHURİYET

“Akit niçin 1923 Cumhuriyet Bayramı’nı tebrik eden bir reklam yayınlar?” diye özellikle sosyal medyada paylaşımlar yapıldı, çokça da mesaj geldi! Bizim camianın 1923’le ve Cumhuriyet’le sorunu olmadı! Sorun; halka ait bir sistemin yine halkı ve Müslümanları ezmek için kullanılmasıydı! Onlar algı yönetimiyle hem Müslümanı ezdiler hem de problemin İslam’dan kaynaklandığını enjekte ettiler. 1923’de “Devletin dini İslam’dır” maddesi anayasa ile sabitti! Bu kötü mü? Meselemiz yönetim biçimi olan Cumhuriyet’le değil, bunu “inançların yönetilmesi” zanneden “laikçi azgın azınlık”la! 1928’de “Devletin dini İslam” ibaresi kaldırıldı ki bu 1923’ün ruhuna aykırı! 

Akit’in matbaası yüzlerce özel harekâtçıyla basılırken ve gazetenin sorumlusu Mustafa Karahasanoğlu ağabey polisler eşliğinde “bilinmeze” götürülürken hiç sesi çıkmayan bazı kıymetli arkadaşlar bir reklamla Akit’i hedef göstererek kimlere hizmet ettiklerini bir kez daha düşünsünler! Eleştirebilirsiniz, ama işi farklı yönlere çekenler kimlerin bedduasına odun taşıdığını da iyi bilsin! Cumhuriyet “aracılığıyla” idarecileri biz seçmeyeceğiz de eskisi gibi İsrail mi seçecek? Bu hamur daha çok su kaldırır, bizde bu kadar “kavram kargaşası” varken düzeltmek için biraz daha yol almak elzem!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hacı Yakışıklı Arşivi