Faruk Köse

Faruk Köse

Alaturka tuvalet taşı ve lağım kokan zihniyet

Alaturka tuvalet taşı ve lağım kokan zihniyet

Doğrusunu isterseniz, bu köşede 08.09.2014’te yazdığım “Çan-Kaya’dan Ak-Saray’a Yeni Türkiye” başlıklı yazıdan sonra, bir kez daha yeni Cumhurbaşkanlığı sarayı hakkında yazacağımı sanmıyordum.

Mezkur yazıda Çankaya’dan Aksaray’a geçişin, “eski Türkiye’nin sembollerinin değiştirilmesi; Devletin sembollerinin, siyasetin öznesinin, devlet-millet ilişkilerinin, Devletin kudret, etkinlik ve halkla ilişkilerinin yeniden tanzim edilmesi ve yeni bir ufka yöneltilmesi” anlamını taşıdığını ifade etmiş ve bunun gereklerini şöyle özetlemiştim:

“Yeni Türkiye, sadece ‘Çan-Kaya’dan ‘Ak-Saray’a geçmekle kurulmuş olmaz. Önce ‘Çan-Kaya’yı ‘Ezan-Kaya’ya döndürmek, ardından da Cumhuriyet’in bu milletin ‘inanç, kimlik ve kişilik değerleri’ için yürütegeldiği tüm ‘karanlık’larını aydınlatmak, ‘kara’ları aklamak, ‘karadelik’leri bir daha canlanmayacak şekilde işlevsiz bırakmak lazımdır. Nasıl olacak bu? Tabiî ki ‘asl’a dönerek; rejimi/sistemi milletin ‘inanç, kimlik ve kişilik değerleri’ne göre yeniden biçimlendirerek... Bunun için, önce ‘Batı’dan alınma bütün yasaların değiştirilmesi’ lazım. ‘Anayasal düzenin Laik-Kemalist karakteri’ne son vermek lazım. ‘Hilafet’in serbest bırakılması ve yeniden kuruluşunun önündeki engellerin kaldırılması’ lazım. ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yeniden Şer’iyye ve Evkaf bakanlığı’na dönüştürülmesi’ lazım. ‘Hayatın, helal-haram hudutlarına göre tanzim edilmesi’ lazım.”

Bence meseleyi kanalize edecek yön budur. Ancak “maliyet hesabı” üzerine yapılan tartışmalar o kadar çirkinleşti ki, müdahil olmadan olmuyor. Memleketin bu kadar sorunu varken “Ak Saray”ın kaça malolduğunu tartışmak, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün deyimiyle “hayret edilecek bir şey!”

Gazetecilerin yeni Cumhurbaşkanlığı sarayının maliyetini sorması üzerine Abdullah Gül, bu sorulara hayret ettiğini söyleyip ekliyor: “Dünyada yer yerinden oynuyor. Kudüs’te bütün müslümanların kutsal mekânlarına saldırılar oluyor. Zannettim ki bunlardan sorarsınız.”

Bunlardan sormazlar sayın Gül! Çünkü bunlar ciddi ve önemli konular. Gündemi ciddi konular üzerinden yürütüp “toplumsal duyarlılıklar”ı diri tutmak yerine, gereksiz magazin konularıyla“gündem mafyacılığı” yapmak onların vazifesi. “Büyük patron” öyle istiyor çünkü.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıkladığına göre, yeni Cumhurbaşkanlığı sarayı 1 milyar 370 milyon TL’ye mal olmuş! Gerçekten çok büyük bir rakam. Öyle ki, Bülent Arınç bile “1 katrilyonun üzerinde masraf yapıldı, az bir para değil” demek zorunda kaldı.

Peki, bu kadar paraya değer mi?

Yazının başında başka bir yazımdan iktibas ettiğim “yeni Türkiye” profilini hesaba kattığımızda, elbette değer. “Başkanlık sistemi”ne geçmeye hazırlanan Türkiye için, güvenlik bakımından azami önem verilen bir yönetim merkezi yapılması kadar doğal ne olabilir?

Nitekim, Sarayda güvenlik önlemleri üst düzeyde. Dinlemelere karşı priz dahi bulunmayan “sağır oda”, kayıt ve dinleme cihazı sokma riskine karşı ziyaretçilerin gireceği ve herkesin röntgeninin çekilip ayakkabısının tabanındaki çivilerin dahi görüntüleneceği “steril oda”, siber saldırılara karşı “bilgi güvenliği ve veri yönetim sistemi”; kimyasal, biyolojik ve nükleer saldırılara karşı tüneller, olağanüstü haller ve savaş durumlarını yönetmek için çelik destekli özel betondan yapılan “Hükümet Harekat Merkezi” bazıları. Tüm odaların ve telekomünikasyon altyapısının, dinleme ve gözetleme riskine karşı sıfır riskle inşa edilmesi... Doğal afetlerde kriz merkezi olarak da kullanılabilmesi... Bomba, füze gibi balistik silahlara, kimyasal ve nükleer saldırılara karşı korunaklı olması... Uydu dahil her türlü haberleşme imkânına ve kriptolu telefonlara sahip olması... Her türlü dinlemeye ve takibe karşı ses ve elektromanyetik yalıtım yapılması... Vantilasyon sistemiyle içeriye özel bir havalandırma sağlanması...

Eğer büyük devlet olacaksanız, devleti yönettiğiniz merkezin yabancı güçlerin kontrolüne kapalı ve korunaklı olması lazım. Bunun için gerekli güvenlik önlemlerine sahip bir yönetim merkezi yapıyorsanız, bunun kaça malolduğunun önemi yoktur.

Gelelim yazının başlığına...

Bir insanın zihniyetinden lağım akarsa, aklına ilk gelecek yerlerden biri galiba tuvalet oluyor. Zira, yeni “Cumhurbaşkanlığı (Başkanlık) Sarayı”nın maliyet hesabı tartışmasının içine bir de lağım akıttılar, iyi mi? Sanki memlekette başka konu kalmamış gibi, koskoca Mimarlar Odası’nın Ankara Şubesi Yöneticileri, “sarayın mimari yapısı”nın neye benzediğini düşünmüşler. Neye benzetmişler dersiniz? Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı’ndan dinleyelim:

“Cumhurbaşkanı ....saraya yukarıdan bakması halinde, mimari formunun alaturka tuvalet taşına benzediğini görecektir.”

Haberi okur okumaz ilk işim, Ak Saray’ı üstten gösteren bir resimle bir alaturka tuvalet taşı resmini yan yana koyup incelemek oldu. Mimarlar odası nasıl görmüş bilemem, ama baktım baktım, lâkin Saray’ın mimari formunu “alaturka tuvalet taşına” benzetecek en ufak bir emare göremedim. Merakımdan soruyorum:

Acaba, Selçuklu mimarisi ağırlıklı yapılan sarayın mimari formunu alaturka tuvalet taşına benzetebilmek için, zihniyetin lağıma bulanmış olması mı gerekiyor? Yeni Saray’ın kampüsünde bir de cami olacağına göre, camiyi alaturka tuvalet taşının bir yerine oturtacak kadar kokmuş bir zihniyete başka nasıl bir soru sorabilirim ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi