Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Kaşıma psikolojisi

Kaşıma psikolojisi

Kaşıyınca kanamalı oluyor...

Hiç gereği yokken, hiçbir zaman yeri değilken, mesela Kerbela olayı gündemden hiç düşmez.

Hani yararı olsa; aksine kaşıdıkça ayrışmadan, vuruşmadan başka bir işe yaramıyor. Şimdi de her kanalda Dersim olayı.

Halbuki yakın tarihte Menemen de var.

Menemen değil de neden sürekli Dersim?

Çünkü Dersim’in arkasında kışkırtılmaya müsait bir kesim var.

Alevi’si var, Ermeni’den dönmesi var.

İslami kimliği olduğu için Şeyh Sait olayını kaşımazlar da...

Kürdistan’ı kaşırlar...

Kaşıma ve sorgulama birer plan...

Başdanışman Mahçupyan gibileri iktidarı adeta sorgulamaya alıyor.“Yurtdışında iktidarın itibarı kalmadı” diyor başdanışman.

Diyeceksiniz ki, bu danışmanı nerden buldunuz?

Bu danışman Zaman gazetesinden geldi.

Baş koltuğa oturdu...

Her iki tarafın taban kesimine “nedir bu hal?” diye soru tevdi ettiğinizde makul bir cevap alabiliyorsunuz da, cemaatin lider kadrosuna soru sormaya kalkıştığınızda ya aforoz nevinden paylanıyorsunuz veya okkalı bir tokat yiyorsunuz...

Öyle ya, neden Mescid-i Aksa’yı kaşımazlar?

Çünkü orada Yahudi’nin parmağı var.

O parmak çok uzun. Kimileri iş tutmuş, kimileri de o kanlı parmaklardan himaye görmüş. O yüzden kaşınmıyor...

Doğru dürüst kınanmıyor bile.

Hoşgörü edebiyatımız var ya... Ne hikmetse bu hoşgörüyü hep ortalığa koku salan laşe için kullanırız.

Müslümanın Müslümana hoşgörüsü yok mu?

En yaman yabancı istihbaratlar ülkemizde bulunuyor.

Bunların çalışmalarında “maşa varken ateş tutulmaz” sistemi geçerli. Seni senin içinden birisi ile çökertiyorlar.

Dün “dünyada tek tanıdığım olgun kişi Hocaefendi” diyenler bugün saf değiştirerek neler söylediklerini görüyorsunuz.

Maya aynı maya olunca senin de midesinden yandaş tuttukların yarın aynı hezeyanla sana yüklenecekler.

Avuç okşamak yerine ibret almak lazım.

Unutma, hatta yaz bir tarafına... Ufak bir sarsıntıda, dönüşe doğru hazırlıklar başladığında yakına aldıkların düşman kesilir, uzağa attığın dostlar da uzaklarda kalır.

Sen de kendi başına kalırsın...

Senin ayranın siyah da benim ki beyaz mı?

Yo değil, her ayranda mutlaka bir de siyahlık olabilir...

Her devrin adamı olanlar ne gibi yerlerde istihdam edildiklerini veya cemaatin hangi tabakalarında rol üstlendiklerini yakından izliyoruz ve de görüyoruz. Yok birbirimizden farkımız.

Bu adamlarla ne hizmet olur, ne de sağlıklı bir iktidar.

Kadro da olmaz, bir b.. da olmaz...

Siz bakmayın, “bir gülüşüne bütün servetimi feda ederim” diyenlere, gün menfaat günüdür, o menfaat biter servet de yerinde kalır, sen de yabancılaşırsın.

İşte AK Parti’den ayrılanlar.

Geldiler en yükseğine oturdular gittiler.

Şimdi de AK Parti’yi taşlıyorlar.

AK Parti 13 yıla yakındır iktidardadır.

Cennetmekan Abdülhamid ise o karanlık ve çetin dönemlerde 33 yıl iktidarda kaldı.

Sonuçta onun tahtını yıkan değer verdiği İttihatçı kadrolar.

Sen onu istihdam ettin, o da senin ayağına çelmeyi taktı.

Nitekim, Vahdeddin de Mustafa Kemal için “en dindar subayım” demişti. Sonrası malum, o subay onun başına ne işler açtı...

Şimdi de Müslüman Kardeşler’in başına gelenler hep o ihmallik ve de tedbirsizlik yüzünden.

Muhammed Mursi gibi bir mücahit birisi, Sisi denilen generalin görüntü sergileyen Müslümanlığına aldanarak, bir devrin en azından elli yıl kapanmasına neden oldu.

Az iş değil bunlar, kim olursa olsun kadrosu varken ara yollara sapanların sonu hep aynı olmuştur.

Hizmet dersin, ara yollara saparsan hezimet olur.

Sonuçta halimiz ortada, hangi taşı kaldırsan altından Müslümanların vuruşması çıkıyor.

Fitne fücur kaynıyor her tarafımız.

Sürekli kaşıyorlar, biz de anlamadan dinlemeden kaşınıyoruz...

Yaralar azıyor musibetler yaklaşıyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi