Faruk Köse

Faruk Köse

“Stratejik ortaklık”tan “model ortaklık”a...

“Stratejik ortaklık”tan “model ortaklık”a...

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden görüşmesinde neler konuşuldu, hangi kararlar alındı bilemiyoruz. Bildiğimiz, yapılan açıklamalardan ibaret. Görüşmenin plânlanandan uzun sürmesi, çetin geçtiğinin işareti sayılabilir. Ya da görüş farklılıklarının çokluğuna delalet edebilir. Meselenin bu yönü bize açık değil. O halde yaklaşık 4 saat süren görüşmeyi, ardından yapılan ortak basın toplantısında söylenenler üzerinden giderek değerlendirebiliriz.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Suriye’deki mücadelenin yalnızca IŞİD’e karşı değil, Esed rejimine de karşı olduğunu söyledi. O halde, Esed rejimine karşı neler yapıldığını sormanın tam sırası. IŞİD’e karşı PKK terör örgütünün Suriye şubesine hiç gecikmeden “askeri yardım” yapan ABD, Esed rejimine karşı Suriye muhalefetine hangi yardımları, özellikle de hangi askeri yardımları yaptı? Yok böyle bir şey. Siyaseten öyle diyor.

Joe Biden, “Suriye muhaliflerini güçlendirmek ve siyasi geçiş sürecini geliştirmek amacımız” dedi. Bunun da sözde kalıp kalmayacağını göreceğiz. Doğru söylüyorsa, “Suriye muhalefetini askeri ve ekonomik açıdan güçlendirecek” her şeyin en hızlı biçimde yapılması, “Esed rejiminin sonlandırılması” için “geçiş takvimi”ne dair “yol haritası”nın ilan edilmesi lazım.

Madem ki Biden, “Türkiye, Suriye’de olanlardan dolayı ağır bir insancıl yükü taşımaktadır” dedi, o halde hem “stratejik ortaklık”, hem de yeni geçilen “model ortaklık” gereği ABD, bir an önce üzerine düşeni yapmalı. Ama göreceksiniz, bu da sözde kalacak ve Türkiye “Suriye yükü”nü çekmeye devam edecek.

Şimdi “model ortaklık” konusunun araya nereden girdiğini soracaksınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, aynı basın toplantısındaki şu tanımlaması önemli:

“ABD ve Türkiye yakın iki müttefik ülke. Ortak ve dost olarak stratejik ortaklıktan model bir ortaklığa geçişi başarmış iki ülkedir.”

Görüldüğü üzere Türkiye, “stratejik ortak”ı ABD ile yola, “model ortak”olarak devam edecekmiş. Bu durumda bu iki ortaklık türünü tanımamız gerekiyor.

Kapsamlı ve uzun vadeli amaçlara hizmet eden “stratejik ortaklık”ta, bölgesel veya küresel ölçekte köklü hedef veya çıkarlar öngörülür.Stratejik ortaklıkta taraflar, belirlenen konularda “kararları birlikte alma”hususunda anlaşmışlardır. “Kontrolun paylaşılması” ve “mülkiyet devri”esastır. Ortaklığın Türkiye gibi zayıf tarafının, ABD gibi güçlü taraftan faydalanarak “yeteneklerini geliştirmesi” amacı güdülür. İlişkiler partiler üstüdür; “karşılıklı bağımlılık” vardır ve ortaklık kamuoyu, medya, sivil toplum kuruluşları, fikir çevreleri gibi devlet dışı aktörler tarafından da beslenir. Karşılıklı bağımlılık üst düzeydedir. Stratejik ortak, diğer ortağın menfaati için onunla yüzde yüz aynı politikayı izler.

Bu noktada şunları irdelemek lazım: Bu zamana kadar ABD’nin hangi politikası Türkiye’yle yüzde yüz aynıydı? Türkiye, ABD ile yaptığı “stratejik ortaklık”tan ne bekliyordu, ne kazandı? Daha önemlisi, aldıklarına mukabil neler verdi? Hangi hususlarda hangi “kontroller” paylaşıldı? Türkiye bu ortaklıktan faydalanarak hangi zayıf yeteneklerini geliştirdi? Devredilen mülkiyet neydi? Büyük sermayeli şirketlerin yabancılara özelleştirilmesi, veya tarım gibi yerli üretimin yeterli olduğu alanlarda yasalarla ithalata zorlanan bir sistemin getirilmesi, “stratejik ortaklık” gereği miydi? ABD, bu süreçte verdiği hangi sözleri tuttu? Ortaklığın amaçları belli miydi? Gelinen ve geçilen aşamalar ölçülebildi mi? Gerçekten de kararlar ortak mı alınıyordu, yoksa eninde sonunda ABD’nin dediği mi oluyordu? Mesela PKK’ya karşı hiçbir somut desteğini görmediğimize göre, bu ortaklık ne işe yaradı, neye maloldu?

Yeni bir “ortaklık modeli”ne geçmeden önce, bu tür suallerin en azından genel olarak toplum ile paylaşılması gerekmez mi?

Şimdi “model ortaklık”a geçildiğini duyuyoruz. Buna göre Türkiye ile ABD, İslam coğrafyasındaki sorunlarda “ortak çözüm” üretecekler. Mesela “Filistin sorunu”nu ortak çözecekler. Sizce bu ortaklıktan, Filistinliler lehine bir çözüm çıkar mı? ABD, Türkiye’nin gönlü olsun diye, İsrail’in istemediği bir çözüme yanaşır mı?

Model ortaklıkta esas olan, “diyalog ve karşılıklı anlayış birliği sağlamak”tır. Ancak bu noktada, anlayışın sadece Türkiye tarafından, “ABD’nin çıkarlarını gözetmede anlayışlı olma” yönüne kullanılacağına eminim. ABD, Türkiye’nin Filistin, Irak ve Suriye’nin bütünlüğü, Suriye’de Esed rejiminin çökmesi, Mısır’da cuntanın iktidardan gitmesi vb. meselelere dair duyarlılıklarında anlayış gösterir mi?

Model ortaklıkta “ABD’nin beklentisi, tüm İslam ülkelerinin ABD’nin istediği şartlarda ABD’yle iyi geçinen ülkeler olması için Türkiye’nin modellik yapması”dır. Zira ABD, çıkarına olmayan hiçbir ortaklığa girmez. Zaten Obama’nın, Türkiye’yi, İslam dünyası ile ABD arasında yaşanan sorunları Türkiye ile ilişkileri biçimlendirerek çözmek istediğini biliyoruz. Yani ABD’nin kastettiği model ortaklık, “Türkiye’nin hizaya getirilerek diğer ülkelere model olarak biçimlendirilmesi”nden başka bir sonuç getirmeyecektir.

“Stratejik ortaklık”tan ne kazandık da “model ortaklık”tan ne kazanacağız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Faruk Köse Arşivi