İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Erdoğan ve Putin kimleri korkuttu!

Erdoğan ve Putin kimleri korkuttu!

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, beraberindeki on bakanla birlikte çok önemli bir ziyaret için bugün Türkiye’ye geliyor. Rus liderlerin, özellikle Putin gibi Soğuk Savaş sonrası dağılan Sovyetler yerine Rusya’yı yeniden küresel güce dönüştüren birinin, Türkiye ziyareti bütün başkentleri teyakkuza geçirecek ölçüde önemlidir.

Her ne kadar, iki ülke arasındaki dev ticari ortaklık, enerji konuları ve savunma sanayiine ilişkin işbirliği örnekleri küresel piyasaları etkileyebilecek güçte olsa da, Türkiye ve Rusya söz konusu olunca o başkentleri alarma geçiren şey aslında jeopolitik hesaplardır.

Türkiye-Rusya ilişkilerini tartışanların, kalıcı jeopolitik gerçeklerle değil, konjonktürel ticari ortaklıklar ile tartışması elbette yadırganamaz. Çünkü Rusya Türkiye’nin en büyük ticari ortağıdır. Ticaret hacminin yüz milyar dolara çıkması hesaplanmaktadır. Ortada iki trilyon dolarlık bir piyasa vardır.  Ayrıca küresel güç haritalarını şekillendirmede belirleyici olan dev enerji denkleminden söz ediyoruz. Rusya Batı ile Doğu arasındaki enerji denkleminin kaynak ülkesidir. Özellikle Asya’da on milyar, yirmi milyar dolarlık devasa enerji projeleri yürütülmektedir.

Türkiye’nin kuluçka dönemi ve Süper Yüzyıl’ın çöküşü..

Ancak Türkiye ve Rusya’nın durumunu, iki ülke ilişkilerinin seyrinin taşıdığı anlamı ticaret dışında başka ve çok daha kalıcı bir konuda tartışmamız gerekiyor. Maalesef Türkiye’de günübirlik zihinsel meşguliyet, bu tarz tartışmalara yeterince fırsat vermiyor.

Sovyet sonrası çözülen coğrafyanın ikinci kez dağılması, Rusya’nın daha dar bir alana sıkıştırılması planlanıyordu. ABD öncülüğündeki tek kutuplu süper yüzyıl projesinin en önemli hedeflerinden biri buydu. Ancak öyle olmadı, Rusya ikinci çözülmeyi önledi dahası yeniden emperyal bir güç ve söylem üretmeyi başardı. Bu durum belki de tek kutuplu dünya hesaplarını altüst eden en önemli gelişme oldu. Asya’da yükselen ekonominin yeni 21. yüzyıl projelerine karşı siyasi meydan okuyuşu ile Rusya’nın bu durumu Atlantik Ekseni’nin 21. yüzyılı şekillendiremeyeceğine dair kanaat oluşturdu. Hesaplar değişti, yeni bölgeler, ekonomik ve siyasi güç havzaları oluşmaya başladı.

Bu dönem Türkiye için, Atlantik ekseninde kalarak hareket alanını genişletmeye yönelik arayışlarla geçti. Küresel eksen kaymaları ile beslenen Türkiye’deki siyasi akıl, bir kuluçka dönemi yaşadı. Bunu başardı da. Türkiye aynı dönemde dünyayı iyi okudu ve bir yol haritasının alt yapısını şekillendirdi. Batı ekseninde kalarak da komşuları ve yükselen piyasa ve güç havzaları ile ortaklıklara girişecek, Türkiye için kapsamlı bir açılış tarihi başlatacak, kendi zaaf alanları ile yüzleşecek ve çözüm arayacak, çok kutuplu küresel sistemin bütün adreslerinde varolmaya çalışacaktı.

İki büyük jeopolitik müdahale oyun bozdu

Öyle de oldu. Türkiye bunu başardı. Ortadoğu’ya yönelik ulus üstü ortaklık projeleri ciddi başarı sağladı. Ancak içinde bulunduğu eksenin müdahaleleri Türkiye’nin bu kadar öne çıkmasını istemiyordu ve sert müdahalelerle bölgesel projeler sabote edildi. Bu gelişmeler uzun ve derinlemesine tartışmaları hakediyor. Ancak biz daha güncele bugüne gelelim.

Son dönemde Rusya ve Türkiye iki çok önemli jeopolitik müdahalede bulundu. İki müdahale de  Batı’nın bölgesel hesaplarını altüst eden, onları rahatsız eden, iki ülkenin de geçmişi ve imparatorluk bakiyesi hassasiyetlerini bugüne taşıyan müdahaleler oldu. Rusya Kırım’ı ilhak etti, Ukrayna’ya müdahale etti. Türkiye ise Suriye konusundaki tezleri ve müdahaleleriyle geleneksel Ortadoğu güçler denklemini sarstı.

Rusya Türkiye’nin, Türkiye Rusya’nın müdahalelerine karşı. Türkiye Ukrayna’ya yönelik Rus tezlerini reddederken Rusya Suriye’ye yönelik Türkiye tezlerini reddediyor. Ama aslında iki müdahale de Atlantik İttifakı’nın küresel hesaplarında oyunun kurallarını değiştirecek türden. Ankara ve Moskova, her ne kadar iki konuda kriz yaşasa da iki ülke de Batı’nın yaptırımlarıyla, oyuna müdahaleleriyle karşı karşıya.

Rusya, ekonomik olarak ağır fatura ödüyor. Her ne kadar sonuç alınamayacağı bilinse de ambargo yüzünden devasa kayıplar yaşıyor. Ancak Moskova için durum hiç de ekonomik değil tamamen tarihi, jeopolitik hesaplarla alakalı. Batı için de böyle. Bir kaynak ülke olarak Rusya’yı ekonomik yaptırımlarla korkutmak pek mümkün görünmüyor. Çünkü Rusya kaynakları uzun vadede bırakın Rusya’yı, dünyayı doyuracak zenginliktedir. Sadece Sibirya’nın kaynaklarının üç imparatorluğu besleye bilecek güçte olduğu söyleniyor.

Öyleyse Batı ile Rusya arasındaki bu jeopolitik restleşme başka örneklerle devam edecektir. Çünkü Rusya’nın devlet aklı, emperyal birikimi onu merkezde tutmaya, daha da güçlendirmeye zorlayacaktır. Aksi durum, Rusya’nın yeniden istikrarsızlaşması, etkisizleşmesi demektir.

Türkiye müttefiklerini ürküttü

Türkiye de benzer bir sürç yaşıyor. Ankara’nın yeni Ortadoğu ve bölge perspektifi geleneksel bölgesel güç merkezlerinin aleyhine bir seyir izliyor. Türkiye’nin, 20. yüzyıl defterini kapatarak yeniden merkez güç olmasının tek yolu tarihsel siyasi hafızasını yenilemekten ve bölgesel ortak zenginliğini keşfetmekten geçiyor. Bu da vesayet merkezlerini ürkütüyor.

Türkiye’nin Suriye’ye yaklaşımı, oyun kurallarını büyük oranda etkiledi ve müttefiki olan merkez ülkelerin hesaplarını karıştırdı. O ülkeler için Türkiye ve Rusya’nın bu iki müdahalesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Çünkü iki ülke de, sadece bu müdahalelerle değil, bağımsız, kendi geleceğini şekillendirecek siyasi aklı ve söylemiyle bir nevi meydan okumaya girişti. Asıl denklemi, oyunun kurallarını bozan işte bu siyasi dik duruştur. Bu açıdan Türkiye ile Rusya arasındaki yakın ilişkileri bozma yönünde azami gayret sarfedilecektir ve ediliyor da.

Aslında tarihsel reflekslerle hareket etmeleri iki ülke arasındaki çatışma alanlarını da ortaya çıkarıyor. Türkiye ile Rusya’nın jeopolitik hesaplar gündeme geldiğinde uzun vadece ciddi sıkıntılar yaşayacağını iki ülke de gayet iyi biliyor. Ama şu an için ikisinin de bağımsız, özgür bir bakış ve söyleme sahip olması, küresel ölçekte güç haritalarının sürekli güncellenmesine yol açarken ikisinin de çok ciddi mevzi kazanması ve güçlenmesi ile sonuçlanıyor.

Türkiye’nin Suriye projesi, Batı’yı uyardı ve endişeye sevketti. Yeni bir güç ve aktörün doğuşu öncelikle Batı’yı rahatsız edecektir. Görünüşte Rusya rahatsız olsa da uzun vadede ABD ve Avrupa yeni ve güçlü bir Türkiye ile yüzleşmek istemeyecektir.

Son iki yılda karşılaştığımız doğrudan müdahaleler; Gezi ve 17 Aralık gibi iktidar hesapları bu kapsamda değerlendirilebilir. Türkiye için bu aşamada en önemli eşik Çözüm Süreci’dir. Yeni ve çok tehlikeli bir müdahale alanının onlara kapatılmasıdır. Bu bilindiği için de siyasi akıl çözüm süreci için azami gayret sarfetmektedir.

Önümüzdeki dönemde bizi neler bekliyor?

Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin iç politik eğilimleri, yeniden yapılanmaları, toplumsal ilgi ve algı yönetimleri hatta medya dizaynı büyük oranda çözüm sürecine göre şekillendirilecektir. Medyada ve toplumsal, siyasal çevrelerde oluşabilecek direnç noktaları bir bir aşındırılabilir...

Ukrayna meselesi Rusya’da merkezi bakışı güçlendirirken Suriye meselesi Türkiye’de siyasi aklı, merkezi bakışı beslemektedir. İki ülke de bunun ne anlama geldiğini pekala bilmektedir. Türkiye’ye yönelik ısmarlama “otoriterleşme” söyleminin kaynağı burasıdır.

Soğuk Savaş döneminde insan hakları emperyal bir müdahale aracıydı. Şimdi otoriterleşme bir müdahale söylemine dönüştürüldü. Oysa bu söylemi besleyen ülkelerdeki aşırı sağ yükseliş, faşizmin ayak sesleri, olağanüstü hal yasalarındaki otoriterlik hiçbir ülkede yoktur. Türkiye bu yönüyle bir çok Avrupa ülkesinden çok daha özgürlükçü bir ülkedir. Son on yılda onlar içe kapanırken, özgürlük alanlarını daraltırken Türkiye  özgürlük alanlarını alabildiğine genişletmiştir.

Anlatmak istediğim Türkiye-Rusya ilişkileri sadece ekonomi, enerji değildir. İki ülke arasında ortak alanlar ve çatışma alanları iyi analiz edilmelidir. Bence en büyük ortaklık, ticari büyüklük değil iki ülkenin de kendi geleneksel jeopolitik hesaplarına dönüşüdür.

Anlatmak istediğim, tartışılmasında zaruret gördüğüm alanlar buralardır. Erdoğan Putin değil, Putin de Erdoğan. Kişisel benzetmeden ziyade iki liderin ülkeleri için istedikleri bazı başkentleri gerçekten korkutmuş görünüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
İbrahim Karagül Arşivi