Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Atarlı Gençler, Dost Edebiyâtçılar

Atarlı Gençler, Dost Edebiyâtçılar

"Bir kalem darbesi ile atar ergenleri sokağa döken yazarın yaptığı helâl değildir"

Alev Alatlı’nın bu sözleri, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri törenine damgasını vurdu. Alatlı’nın konuşmasının tesirinde kalan bir edebiyâtçı dostum aradı dün. Alatlı’nın, aynı konuşmada bahsettiği dost edebiyâtçılardan. Bu memlekete dost bir isim. Gezi Parkı sürecinde yıkıldı. Kaç yıllık arkadaşları ile yolunu ayırdı. “Ülkem, devletim” diye oturup ağladığını biliyorum.  

Alatlı’nın bahsettiği atarlı gençleri sokağa dökmek için kaleminden zehir akıtanların karşısında, diliyle kalemiyle, gözyaşıyla dik duran, şifâ olan, “edeb” kelimesinin hakkını veren edip ve yazarları her zaman minnetle anıyorum. Daha evvel yazmıştım; yine yazayım. Başka bir edebiyâtçı dostum, eylemler başladığı günlerde fakültede derse girince, “Her hanginiz o parka giderse hakkım harâm olsun.” diyerek gözyaşlarını bırakmıştı.

Evet, birileri ellerini oğuştururken bizler duâ edip ağladık. Bu ülkenin gençleri, askeri, polisi ne idüğü belirsiz bir bataklıkta can versin istemedik. Sâdece bizler değil, ilk günlerde eyleme giden, daha sonra orada oynanan oyunu farkedince evine çekilen CHP’liler vardı.

Atarlı çocuklarına Güvenpark’dan geçmeyi yasaklayanları, polise yemek götürenleri biliyorum. Bu meselenin parti meselesi olmadığının en açık işâretlerinden birisi budur. Eğer iktidârda CHP olsaydı, devletini milletini seven Ak Partililerin de aynı tavrı göstereceğinden hiç şüphem yok.

“Atar” kelimesini, çocuklarımdan öğrendim. Birisi, hiç lüzûmu yokken abartılı ve hırçın bir tepki verince, diğeri “Atarlı!” diye lafı yapıştırıyor. Demek ki gençler, kapı gıcırtısına oynayanlar misâli, bâzen, dellenecek ve isyân edecek sebep arıyorlar. Eh, termostatlarının bozuk zamanı ne de olsa.

Gezi Parkı’nın en tâlihsizleri, atarlı gençlerdi. AVM’lere karşı çıkıp AVM’lerden çıkmayan Kavak Yelleri gençliği... Sokak isyânının , iç savaşın, ölmenin ve öldürmenin ne olduğunu bilmeyen heyecânlı çocuklar...Geçenlerde, bunlardan birisine, Nurettin Topçu’nun “İsyân Ahlâkı”nı hediye ettim.

O kadar dürüst ve vefâlı bir delikanlı ki ahlâklı isyânın ne demek olduğunu bilsin istedim.

Ah o ahlâksız isyânlar değil mi Osmanlı’yı yıkan, bizi bu hâle getiren?

 “Bir Zamanlar Osmanlı” dizisinde bir şifre vardı. “Kızıl yılan; sanma yalan; elif’i bul; mim’e dolan.” Kıyâm kelimesinin şifresiydi. Kızılın kaf’ı, yılanın ye’si, elif ve mim yanyana gelince kıyâm olarak okunur. Bu şifreyi duyanlar dehşete düşüyordu. Çünkü, isyânın ucu nerelere gider iyi biliyorlardı.

Bir sürü yeniçeri artığı, serseri, ayyaş, sarayın kapısına dayanır ve kıyılacak can ister. Bu can pâdişâhın olur, sadrazamın olur ya da bir başkasının...Hiç farketmez. Kana doyunca çeker gider, yatışırlar. Sâhiden bir hedefleri yoktur. İpin ucu, bambaşka mihrakların elindedir. Burada, sözü, Üstâd’a bırakalım:

Genç Osman’ı lif lif yolan o gürûh
Kahpe devşirmenin piçinden gelir

Facebook’da, “Taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacak” diye çağrı yaparak, Meclis’i, Başbakanlığı  basıp Tayyip Erdoğan’ı linç etmeye heves edenler, işte bu Sultan Genç Osman’ı sokaklarda sürükleyerek Yedikule Zindanları’nda boğan yeniçeriler gibiydiler. Ben bunlara, Patrona Halil artığı diyorum.

Patrona Halil artıkları bunları yaparken, romantik isyân yazıları yazanlar vardı. Bu, bir Servet-i Fünûn hastalığıdır. Bunlar, Servet-i Fünûn artığı edebiyâtçılardır. Gezi Parkı, Servet-i Fünûn artıkları ile Patrona Halil artıklarının ele ele vererek bu ülkeyi yakma girişimiydi. Ne protesto ne de hak aramaydı. Ağaç sevgisine hiç girmeyelim. Yalova’ın kesik ağaçları, bu iki yüzlülüğün en büyük şâhidi.

Servet- Fünûn edebiyâtçıları, 19. yüzyılda Osmanlı’nın en büyük sıkıntılarından biridir. Aydın-millet yabancılaşmasının en büyük kırılmasıdır. Mensûpları, Cemil Meriç’in ifâdesiyle, “Hüviyetini kaybeden, irfânıyla alâkasını kesen”, batının yeniçerileridir. Batıdan ve batılı mekteplerden öğrendikleri herşeyi Osmanlı’yı yok etmek  ve devleti yıkmak için kullanandılar. Devlet-i  Aliyye, başına belâ olan yeniçerilerden kurtulurken, batılıların usta bir hamlesiyle “batının yeniçerileri” devreye girdiler.

Sermâyesi dışarıdan gelen, devlete hasım bir gazetecilik başlattılar. Şiir, roman ve resimlerini bir silah gibi kendi değerlerine çevirdiler. Yaktılar, yıktılar. En sonunda, otuz üç yıl devleti ayakta tutan pâdişâhı tahttan indirip rahatladılar. Her yer yanıp yıkılırken onlara birşey olmadı.

Servet-i Fünûn edebiyâtçıları, İstanbul’da bir yangın duyunca oraya gider; sofrayı kurar;

döktürürlermiş. Yâni, yangından romantizm devşirirlermiş. Aynen böyle hastalıklı tipleri, Gezi sürecinde de gördük. Bekir Coşkun, bir yazısında şöyle diyordu:

“Gezi Parkı’nda, annesi altını değiştirirken bir bebek gözükür; milyonlar bir anda ordu ordu düşer peşine...Şaşırırsın.”

Hangi milyonlar? Sen, o milyonların içinde misin ? Hayır..Ne kendi gider ne karısı. Ama bu memleketin gencecik fidanları gitmiş, toprağa düşmüş , kimin umrunda?

“Sizin sâhici dostlarınız, sanatçılar ve edebiyâtçılar arasındadır.” dedi Alev Alatlı. Çok doğru. Gezi günlerinde, sanat âleminde öylesine bir mccartizm uygulandı ki korkusundan parka giden sanatçılar oldu.

Korkmadan, sonum ne olur diye çıkar hesâbına girmeden, linç kampanyasına aldırmadan dik duran sanatçı ve edebiyâtçıları, bu millet unutmayacak. Târih, bugün nasıl Servet-i Fünûn edebiyâtçılarının hâinliğini yazıyorsa bu sanatçı ve edebiyâtçıların dik duruşunu ve dostluğunu da öyle yazacak.

Not: Alev Alatlı, Cumhurbaşkanı’na dost edebiyâtçılardan bahsederken dinleyenler arasında birisini farkettim. “Bu adamın orada ne işi var?” diye esef ettim. Gezi günlerinde ellerini oğuşturuyordu. Şimdi, o eller, Alev Alatlı’yı alkışlıyor. Kürsüde omurgalı bir kadın konuşurken omurgasız bir iki yüzlü Cumhurbaşkanı’nın arkasında el çırpıyor. Garip değil mi? Vallahi atarlandım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerime Yıldız Arşivi