Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Hırsızın Hiç Mi Suçu Yok?

Hırsızın Hiç Mi Suçu Yok?

Nurettin Yıldız’ın haber sitelerine düşen konuşması, bir çok kadın gibi benim de canımı sıktı. Aslında konuşma uzun. Haber sitelerinde, sâdece yedi dakikalık kısım var.

Yıldız, konuşmasının başında, dinimizde kadının çalışması ile ilgili haram veya mekrûh gibi belirleyici bir yasak olmadığını; hattâ bunu, şiddetli bir şekilde savunmamız gerektiğini ve ashâb içinde iş sâhibi kadınlar olduğunu özellikle belirtiyor. Kısacası, kadının uygun şartlarda çalışmasına karşı değil.

Fakat, bir fikir öne sürüyor. Ona göre, kadının okumak ve çalışmaktaki esâs amacı para kazanmak değil, erkeğe bağımlılıktan kurtulma isteğiymiş. Güçlenen kadın itaat etmiyor ve evliliği kolayca bitiriyormuş. Güçlenmekten maksat, ekonomik özgürlük.

İtaat meselesine takıntılı olan erkeklerin, en iyi kamuflajları, kadın okursa ve çalışırsa âilenin zarar göreceği fikri. Ne olur yâni kadın güçlü olursa? Kadın güçlü olursa âile güçlü olur. Çocuklar, güçlü bir anne elinde yetişir. Toplum, güçlü olur.

Dürüst olalım. Sorun, kadının güçlenmesi mi yoksa erkeklerin hükümranlık alanının daralması korkusu mu? Bence sorun, güçlenmiş kadın değil; güçlü kadınla güçsüz veya kompleksli erkeğin yanyana gelmesi. Zîrâ, aşağılık kompleksi olmayan bir erkek, güçlü bir eşten rahatsız olmaz.

“Kadın çalışabilir ama, sıradan işler yapmamalı .” diyor Yıldız. “Bir de temel presibimiz kadının evde olması; dışarı çıkmaması” diyerek Âyet-i Kerime ile îzâh ediyor.

Hocam! Gidin de bu konuşmayı Anadolu’da köylerde yapın bakalım. “Erkekler! Kadınları süfli işlerde çalıştırmayın. Dışarı çıkarmayın. Bağı bahçeyi, siz gidip çapalayın. Sütü, siz sağın. Kadına yazıktır. Dışarıda çalıştırmayın. Seslerini duyan olur; göz koyan olur.” deyin de görelim.  Köylerde, bu işler ev işi kabûl edilir. Ama, dışarıda yapılır. Nasıl ayıracaksınız?

Ben söyleyeyim. Muhtemelen ayırmayacaksınız. Çünkü bu işlerden, maaş alınmaz; ekonomik özgürlük getirmez. Dolayısı ile bu işleri yapan kadınlar “iş kadını” olarak görülmez. Bunun tersini söylerseniz “Hoca, sen bizim huzûrumuzu mu bozmaya geldin?” diye isyân çıkar.

Yâni mesele, kadının dışarıya çıkıp çalışmasında değil; dışarıda yaptığı işten para kazanması ve güçlenmesinde. Mesele gelip burada duvara tosluyor vesselam...

Haber sitelerine düşen konuşmadaki ifâdeler ise şöyle:

“Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor ya da evli olduğu hâlde çalıştığı için yorgunluğu ve vakit darlığı nedeniyle erkeği ile olan ilişkisinde kadınlığı ârızalıdır. Kadınlığı ârızalı olduğu için erkeğin gözü açtır. O evinde erkeği eksik bırakıyor, erkeği de iş yerinde başka bir kadına tasallut ediyor. Böylece, fuhuş demeyeyim de fuhuşa hazırlık yapan sürece destek olmuş oluyor. Artı, çalışan  kadın doğurmayan veya az doğuran kadındır.”

Ne yaptınız Hocam? Çalışan kadınların evlerine gidip anket mi yaptınız? Ne bildiniz çalışan “her” kadının arızalı; eşinin işe “doymamış” olduğunu? İfâdenizi tersinden okursak çalışmayan her kadın, gözü doymuş erkek olmalıdır. Vallahi, iş hayâtında gördüğüm kadarıyla, eşi ev hanımı olan bir sürü erkeğin gözleri fel fecir okuyor. Eşi çalışan bir çok erkek ise kimseye tasallut etmeden, efendi efendi işini yapıyor. Buna ne diyeceksiniz?

Kimse bana, bu toplumun erkeklerinin, gelenekten ve genetik kodlarından sıyrılarak özgürce din dersi verdiğini söylemesin.  Benim gençliğimde, ismi lâzım değil, bir üniversite hocası düğünlerde mikrofonu eline alır; kadının kocasına karşı vazifelerini sayar da sayardı. Be adam, bir kere de erkeğin kadına karşı vazifelerini saysana. Yok, oraya girmezdi. Neme lâzım kadınların gözü açılır da haklarını isterlerse hemcinslerine yazık olur.

Nurettin Yıldız’ın konuşması da böyle. Erkeği koruyan, erkeği ma’zûr gören bir bakış açısı. “Hırsızın hiç mi suçu yok?” sorusunu akla getirecek kadar hem de.

Sarp sınır kapısı açılıp da nataşalar Türkiye’ye hücûm ettiği zamana âit bir hâtıramı anlatayım. Bir sohbette, konu nataşalara geldi ve onlar yüzünden fuhuşun arttığından şikâyet edildi. Azerbaycanlı bir bey söz isteyerek şöyle dedi:

“İyi de nataşalar bu işi kendi başına yapmıyor. Siz erkeklerle yapıyor. Siz niye yapıyorsunuz?”

Herkes tokat yemiş gibi oldu. Öyle ya niye sâdece nataşalar suçluydu?

Nedendir bilmem, söz konusu zina veya fuhuş olunca, önce kadınlar suçludur. Kadın kışkırtır. Kadın azdırır vs. vs.

Oysa, Peygamberimizin Hz Ali’ye nasihati çok açık: “Bakma!”

Zamâne hocaları, erkeklere, “Bakma, yapma, etme” demek yerine, onları âdeta mağdûr îlân ediyor. Kadınlar ise varlıkları ile potansiyel suçlu.

İstanbul yangınlarının birinde, ortalığın karmaşasında yolunu şaşıran genç bir kız, bir medreseye girer. Genç bir medrese talebesi, kızı misâfir eder. Kızcağız, korku ve yorgunluğun tesiriyle sızıp kalır. Oğlanın aklına, fitne düşer. Pek güzel bir kız, yapayalnız, odasındadır. Hemen, parmağını mum alevine uzatır. Aklı karıştıkça bunu tekrâr eder. Kızcağız, bir ara gözünü açınca bu manzarayı görür.Ortalık aydınlanınca evini bulan genç kız, olanları babasına anlatır. Babası, bu iffetli genci bularak kızıyla evlendirir.

Nurettin Yıldız, çalışan eşleri yüzünden(!) nefsinin peşine düşerek fuhşa yönelen erkeklerin yaramazlıklarına kılıf arayacağına, bu erkeklere, her akşam mum aleviyle ta’lim etmelerini nasihat etse daha iyi olur kanaatindeyim.

Not: Sibel Eraslan’ın, bu konudaki eleştirisini muhtevî, dünki yazısını okumanızı tavsiye ederim. Üzerine söylenecek birşey yok.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Kerime Yıldız Arşivi