Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Osmanlı ve Osmanlıca

Osmanlı ve Osmanlıca

Osmanlı Türkçesinin okullara ders olarak okutulması teklifi, bazılarını fena halde rahatsız ediyor…

“Bilim dili değil” filan diyerek “gerekçe” devşirmeye çalışıyorlar…

Peki, yıllar önce “ilim alfabesi” diye kabul ettiğimiz lâtin alfabesi bize bilimsel bir ivme kattı mı?..

Ayrıca yıllardan beri İngilizce eğitim veren sürü ile okulumuz, İngilizce konuşup yazan yüz binlerce gencimiz var da ne oluyor? Bilimde, teknolojide hangi seviyelerdeyiz?..

Dilini, alfabesini değiştirmeyen Japonya, Rus, Çin, ilim üretme skalasının neresinde, biz neresindeyiz?

Güçlü bir potansiyele ve iç cevhere sahip olduğumuz kesin. Asırlar sü-ren başarılı bir devlet tecrübemiz de var. Ne çare ki yıllardır kendimizi ideolojik tartışmalarda boğuyoruz.

İç dinamiklerimizi harekete geçirip toplumsal enerjiye dönüştürecek bir hamleye muhtacız: Yeni bir çıkış yapabilirsek, müthiş sıçramalar gerçekleştirebiliriz. Bu tetiklemeyi başka bir şey de sağlayabilir, Osmanlıca da… Ancak “Cumhuriyet kazanımları” denilen ve maddeler halinde bile yazılamayan soyut kavramların bunu sağlayamadığı da ortada. Yeni bir enerji merkezi bulmamız lâzım. 

Bu merkez Osmanlı’nın yeniden keşfiyle oluşturulabilir. Bunun için ise öncelikle Osmanlı’yı tanımamız gerekiyor.

Osmanlıca iyi bir başlangıç olabilir.

Sonuçta keşfedeceğimiz yer, yabanın yeri değil, kendi yerimizdir. Bizi dünya örneği yapan değerler silsilesini keşfedeceğiz.

Dilini ve alfabesini bilmeden bu iş olmaz.

Osmanlı hakkında hafızamıza tıkıştırılan ne varsa terkedip gerçeğiyle buluşmamız icap ediyor. Bu da dilini ve alfabesini öğrenmemizi zaruri kılıyor. Aksi taktirde bir yüz yıl daha kendimize yabancılaşmış olarak yaşar, hiçbir varlık da gösteremeyiz.

Şimdi gelin, Batılı gezginleri dahi hayran bırakan “Devlet-I Âliyye-i Muhammediye”yi kısaca keşfe çıkalım…

Avrupa’da, insan haklarının ismi bilinmezken, kendi topraklarında yaşayan farklı inançlara, mezheplere mensup, farklı dilden, farklı kıyafetten insanları özgürce yaşatan, bununla da yetinmeyerek hayvan ve bitki haklarını dahi teminat altına alan tek devlet Osmanlı Devleti’dir!..

Yayınlanan bir “Kanunname” ile yük hayvanları haftada iki gün izinli sayılmış, ülkenin çeşitli bölgelerinde hayvan hastahaneleri/ bakım evleri kurulmuş (biri Bursa’dadır ve sürüsünü kaybeden leylekler için kurulmuştur), yaş ağacın kesilmesi de yasaklanmıştır (meşhur Fatih Kanunnamesi)…

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul fethinden hemen sonra yayınladı-ğı“Amanname” ile Galata’da oturan Ceneviz halkına ve tekmil Hıristiyanlara inanç, ibadet, kıyafet, seyahat ve ticaret özgürlüğü tanı-mıştır. 

Avrupa, akıl hastalarını, ruhlarına şeytan girdiği inancıyla yakarken, bu topraklarda her türlü akıl hastalı-ğı tedavi edilmiştir. Şimdilerde modern tıbbın tekrar keş-fettiği “müzikle ve su sesiyle tedavi” metodu, bu topraklarda yaklaşık bin yıl önce kullanılmıştır…

Bazıları gibi düşünüyor ve Osmanlı sevdalısı olduğum için olumlu yanlarını dikkate verdiğimi düşünüyorsanız, o zaman buyurun, Batılı gezginlerin ve uzmanların hakkımızdaki değerlendirmelerine bakın…

Ama gelecek yazıda artık, yerimiz bitti…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi