Faruk Köse

Faruk Köse

17 ve 25 Aralık’ta “karşı operasyon” olabilir mi?

17 ve 25 Aralık’ta “karşı operasyon” olabilir mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişi asla unutmadığına şahit olduğumuz örnekler var. Yaşadığı iyi günleri de unutmuyor, kötü günleri de... Kendisine iyiliği dokunanları da unutmuyor, kötülüğü dokunanları da... Birkaç örnek vereyim.

Bir zamanlar, daha Belediye Başkanı bile değilken, bir sebeple aranan Erdoğan, arandığı süre boyunca Üsküdar’ın bir mahallesindeki bir evde kalmıştı. Benim de daha önce 10 yıl ikamet ettiğim sokakta bulunan bu evi, Başbakan olduktan sonra bile, (halen ziyaret edip etmediğini bilmiyorum ama) orada ikamet ettiğim sürece her bayramda ziyaret etti. Kendisine iyiliği dokunanı unutmamıştı.

1979’da Van’ın Özalp ilçesinde bir eve misafir olmuş. Bunu hiç unutmadığını, 2013’te Başbakan olarak Özalp’ta bulunduğu sırada, 34 yıl önce kendisini misafir eden aileyi ziyaret ederek gösterdi.

Ali Müfit Gürtuna’yı bilirsiniz. Erdoğan cezaevine girdiğinde, Erdoğan’ın işaretiyle, Belediye Meclisi tarafından yerine Belediye Başkanlığı görevine getirilmişti. Ancak Gürtuna, gelir gelmez, şehrin her yanındaki panoları, Erdoğan’ın resimlerini indirerek kendi resimleriyle donatmıştı. Sonrasında Erdoğan’ın adını silmeye yönelik bazı hamleleri olmuştu. Erdoğan bunu hiç unutmadı. Gürtuna’nın basında parladığı, geleceğin Başbakanı olarak lanse edildiği bir dönemde Erdoğan, onun üzerini tek kalemde çizdi. Erdoğan bugün Devletin zirvesinde, ama onun adını silmeye kalkışan Gürtuna’nın nerede olduğunu, ne iş yaptığını bilen var mı?

Hatırlayın, Siirt’te bir şiir okumuştu. “Minareler Süngü / Kubbeler Miğfer / Camiler Kışlamız / Müminler Asker...” Bu şiiri okudu diye cezaevinde yatmış, “siyasi yasaklı” hale gelmişti. “Muhtar bile olamaz” deniyordu.

Ama gün geldi, parti kurdu. Partisi ilk seçimde tek başına iktidara geldi. Kendi Başbakan olamadı önce. Sonra bir anayasa değişikliği ile yasağı kalktı. Yasağı kalkar kalkmaz da Siirt seçimlerinin iptal olmasına yol açan bir gelişme oldu. Siirt’ten seçime girdi ve milletvekili oldu. Artık 12 yıl sürecek ve ardından kendisini Cumhurbaşkanlığı’na taşıyacak Başbakanlık yolu açılmıştı. Seçim sonuçlarını nasıl değerlendirdiği sorulduğunda verdiği cevap, kendisini yasaklayan zihniyetin suratına büyük bir tokat gibi indi. Demişti ki: “Şiir gibi!...” Birileri onu Siirt’te okuduğu bir şiir sebebiyle hapse gönderse de, o aynı Siirt’ten seçilerek Türkiye’nin geleceğini biçimlendirecek Hükümetlerin Başkanlığına gelmiş ve bunun, şiire atfederek, “şiir gibi” bir sonuç olduğunu söylemişti.

Gün geldi, hapse girmesine ve siyasi yasaklı olmasına, “muhtar bile olamaz” denilmesine sebep olan şiiri, 61. Hükümet’in Hükümet Programı’nın görüşülmesi esnasında, Meclis kürsüsünde okudu.

Gün geldi, önce Başbakanlık Sarayı olarak yaptırıp, ardından Cumhurbaşkanlığı Sarayına dönüştürdüğü ve aslında niyetinde Başkanlık Sarayı olarak kullanmayı düşündüğü Saray’ın mimari plânına, bahçesine kubbesi, minareleri bulunan bir cami yaptırmayı da ekledi.

Bunun gibi daha pek çok örnek gösterilebilir. Yani görüyorsunuz, Erdoğan geçmişinde olup biten hiçbir şeyi unutmuyor. Unutmuyor da ne yapıyor?

Günü geldiğinde, fırsatını bulduğunda bir şekilde karşılığını veriyor. Ya taltif ediyor, ya tenkit... Ya takdir ediyor, ya tekdir... Ya mükâfatını veriyor, ya cezasını... Ama mutlaka, kendince, gereği ne ise onu yapıyor.

Şimdi gelelim yazının başlığına...

17 Aralık 2013 ve 25 Aralık 2013 tarihleri, Erdoğan için çok önemli iki tarih. Bu iki tarihte yapılan iki operasyon, operasyonu yapanlar tarafından “hırsızlık-yolsuzluk operasyonu” olarak sunuldu, ama kendisine operasyon yapılan Erdoğan tarafından ise “Hükümeti devirme operasyonu” olarak...

Erdoğan, kendi elleriyle yargıya ve bürokrasinin başka kademelerine yerleştirdiği Gülen Cemaati mensuplarının böyle bir operasyona kalkışmasını hazmedemedi. Ahde vefa göstermede titiz olan Erdoğan, “ihanet”i hiç affetmediğinin örneklerini de göstermişti. Kendisine karşı yapılan bu operasyona çok sert karşılık verdi. “İnlerine gireceğiz” dedi. O iki günden sonra her şey bambaşka oldu. Bütün bürokrasi hallaç pamuğu gibi atıldı. Gülen mensupları, konumlarından oldu; Erdoğan daha da güçlendi.

Erdoğan’ın geçmişine baktığımızda, kendisine karşı yapılanlara karşı hamle yaparken, zaman, zemin ve biçim itibariyle yapılana denk getirmeye çalıştığını, hatta yer ve tarihlerde tevafuk olmasına özen gösterdiğini, böylece misliyle karşılık vermeyi önemsediğini görüyoruz. Siirt’ten yasaklandı, Siirt’ten yasağı kalktı ve ceza aldığı şiiri gün gelip Meclis kürsüsünde okudu, şiirde geçen minare ve kubbeyi, henüz tamamlanmamış olsa da, en azından plana dahil ederek Devletin en üst yönetim merkezinin bahçesine kondurdu.

Şimdi bu tutum örneğinin aynını 17 ve 25 Aralık tarihlerinde de gösterir mi dersiniz? Gülen Cemaatine karşı bir yıldır sürdürülen tasfiye operasyonunu, kendisine karşı operasyon yapılan tarihlere denk getirerek, 17 ve 25 Aralık’taki iki operasyonla nihayete erdirir ve son darbeyi vurur mu?

Tarzına bakarsanız, yapar gibi gözüküyor. Ama önümüzdeki 17 ve 25 Aralık mı, yoksa başka bir sene mi olur, onu bilemem.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi