Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Habermas Haklı

Habermas Haklı

Jurgen Habermas müthiş bir Alman. Alman anayasasının ruhunu tespit, tahlil ve tecdit eden adam…
Alman ruhunun çağdaş mimarı…
Bizde Akif neyse orada da o.
Akif şairdi o değil.

Fakat Akif İstiklal Marşı ile anayasalarımızın tamamının ötesinde bir toplumsal sözleşmeye imza attı. Bütün yazılan anayasalardan daha fazla milli mutabakat metni İstiklal marşımız. 
Türk’ün ruh kökü(Necip Fazıl’ın ifadesiyle) bizatihi marşın metninde mündemiçtir.
Habermas’ın İletişimsel Eylem Kuramı adında dev bir eseri var.

Zaten milli mutabakat metni, anayasalar ya da kanunnameler ve bütünüyle milletin sosyal psikolojisini inşa eden hukuk temelleri -ki başında medeniyetinin ve doğal olarak inancının kitabı ile onun bütün kanatları- bir nevi iletişimsel eylem kuramı değil de nedir?
Habermas bu eserinde üç temel eylem kuramı tespit ediyor.

Bu üç eylem üç temel norma dayanıyor.
Normlar, yani ölçütler, sınırlılıklar ve imkânlar bütünü, karakter inşasına hizmet eden değerler manzumesi ne derseniz deyiniz insana olması gerekeni, nasıl olacağını öğütlüyor.
Birinci eylem kuramı teolojik eylem kuramı. Buna göre bir derviş bir hırka bir yelek bir ömür geçirebilir. Milyon koysan bakmaz. Aslında onun normu da yoktur. Dünyadan geçmiştir. Dünyadan geçenin bu dünya normlarının tamamına güzünü kapaması ne kadar tabiidir.
Normatif eylem kuramına göre ise insan belli normların insanıdır.

Asker kahramandır mesela. Vatanı için gözünü kırpmadan şüheda şerbeti içmeye hazır yüksek karakterdir. O yalan söylemez. Onun uğruna öleceği kutsal değerler vardır. Fakat yanında da mesleği savaşmanın normlarını verir.

Polis çalmaz, çırpmaz, suçluyu yakalar. Suç işlemez. Polis medeniyettir. Şehir demektir.
Memur dürüsttür. İktidarların değil devletin memurudur. Yetimin malını koruyacak son nokta odur. 
İmam, bu mesleğin normlarını yazıp dökmem için ansiklopediler yetmez.
Velhasıl her mesleğin normu vardır. Her yolun da…
Ülkücünün, akıncının, devrimcinin…
Nakşinin, bektaşinin, mevlevinin…

Normatif eylem kuramına göre insanlar o normlar çerçevesinde hayat sürerler. O normların dışında o insana bir şey yaptıramazsınız. Türkiye belli bir dönem gerçekten iç çalkantıları, ekonomik bunalımları yüksek bir ülkeydi. Fakat bazı kuşaklar bugün şöyle konuşmuyorlar mı? “Ya insanlar bir değer, bir dava uğruna nelerini feda etmezlerdi; para, pul, makam hırsı yoktu. Görevi kapma yerine şu arkadaş daha ehildir denirdi.”

Normatif eylem kuramının geçerli olduğu yıllarda emin karakter özelliği bariz öndeydi. Bu demektir ki Muhammedî davranış kodu daha yaygındı.
Üçüncü kuram dramatik eylem kuramı…
Artık ortada bir dram vardır yani yazılmış bir tekst.
Bir metin. Kim yazdı acaba?

Bu metne göre oynar insanlar… Liderler, başkanlar, vekiller, yandaşlar, cemaatler, havuzlar, göller, dereler, şehirler, kentsel dönüşümler, tokiler, partiler, şirketler, medya, holdingler, istihbarat örgütleri, çeteler, mafyalar, sivil toplum örgütleri, sanatçılar şunlar bunlar…

Artık hiç kimse kendisi değildir.
Oyun elbette izlenebilir kılınır.
Ama artık kimsenin normu yoktur. 
Hiçbir kural geçerli değildir.

Herkes dram oynadığı ve yazdığı yazdırdığı için dizsi ile gerçek hayat iç içe girmiştir.
Kurtlar Vadisi’nin Polat’ı Muhsin Başkan’dan daha kahramandır. ”Gel lan buraya!” desen altına işeyecek çömezler yiğit olup çıkarlar ortaya…

Hiç çile çekmemiş insanlar nasıl çile çektiklerini ballandıra ballandıra anlatmaya başlarlar. Artık herkes demokrasi havarisidir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’ta neler neler ekmişlerdir. Kahramanca tankların üstüne çıkmış, 12 Eylül anayasasına hayır vermişlerdir. Fakat kayıtlar da bunu doğrulasa… Ne yazık ki % 92 evet oyu almış ihtilal anayasası ortada dururken olur bunlar…
Şubat Soğuğu, Tek Türkiye ve Kurtlar Vadisi gibi sanal ile gerçekliği karıştıran ve sanalı gerçeğin önüne koyan bir dizi kumkumasıdır.

Herkes oyuncudur…
Bütün Türkiye…
Herkes birbirinin yatak odasını merak etmeye başlamıştır. Cemil Meriç, bizde niçin roman olmadığını şöyle özetlerdi: “Zira biz bizim medeniyetimiz başkalarının yatak odalarının perdelerinin ötesini merak etmez, yasaktır.”
Şimdi roman bizzat biziz bütün tabiatıyla biz. Röntgenci bir dini kuruluş düşünebiliyor musunuz? Yahut onların suçlamalarını kabul edelim. Tersine bir siyasi ehram…

Bütün bunlar ne için?
Yine büyük iletişimcilerden Arthur Clark’tan aktaralım: Aralar amaçları temsil eder. Kötü aralarla iyi araçlara erişilemez. 
Hangimiz daha doğru bir ahlâk üzereyiz?
Biz mi, çöktüğünü ileri sürdüğümüz Batı mı?  
Herkesin oyuncu olduğu bir dram nasıl oynanır ebediyen…
Yalandan ördüğümüz bu dünya bir gün başımıza yıkılır.
Allah artizleri sevmez.

BİR RUBAİ: Mahalle
Var mı bilen manasını mahalle denen şeyin
Komşu nedir, dost kim, biriniz olsa da söyleyin
Cumbalı evler, merhaba diyen sokak mazide
Şimdi apartmanlarla hepiniz gönül eyleyin

Mâziden:
Neyzen’e sorar amatör bir yazar yazacağı roman hakkında.  Üstad bin bir zahmet göz gezdirdikten sonra yüzünü buruşturur. Genç lafı yapıştırır aklı sıra: “Siz hiç roman yazmadınız ki, nasıl böyle bir fikir serdedersiniz?” Üstad boş durur mu, o da lafı gediğine kor: “Hiç yumurtlamadım ama yumurtanın iyisinden kötüsünden anlarım…”

Günün Tweet'i

Vahdet birliktir en büyük
birlik . Tanrım milletime verecek dirlik

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi