Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Seller ve Kuraklıklar Uyarıyor

Seller ve Kuraklıklar Uyarıyor

Kuraklık felâketleri suya açlığımızı hatırlatırken ardından sel felâketleri başka tedbirlerin de yabana atılmaması gerektiğini öğretiyor.

Yaşanan sel felaketleri, kuraklığın meydana getirdiği zarardan aşağı kalır değil.

Kuraklık ve paralel olarak sel felaketleri, almamız gereken bütün tedbirlerin aslında ezelî ve ebedî bir uyumun mütemmimleri olması gerektiğini bize yeniden hatırlattı.

İnsan ve tabiat arasındaki derin ilişki…

İnsan, toplum, şehir, köy hayatı; tarım, sanayi, şehircilik, dağ bayır dere, ev konut site, aile, sokak, cadde, tarla, bağ bahçe bütün hepsi bir bütüncül bakış açısı icap ettiriyor. 

Tabiat haddinden fazla zorlanırsa tepki veriyor. 

Dere yataklarına yapılan binalar, suya set çekme girişimleri, denize yapılan dolgular, derelerin taşkın hesabının yapılmaması suyun şiddetini ve hiddetini karşımıza çıkarıyor. Bu da büyük felaketlere, yıkımlara, acılara sebep oluyor.

İş işten geçtikten sonra da ahlarla vahlarla baş başa kalıyoruz. Yahut büyük hataları düzeltmek çok daha pahalıya mal oluyor.

Türkiye son yıllarda kuraklığın da, tersine sel felaketlerinin de çok yakından yıkımına şahit oldu.

Kuraklığın ve sel felaketlerinin nelere mâl olduğunu öğrendi. Hep birlikte öğrendik…

Kuraklık ve sel felaketleri aynı zamanda yaşanan küresel kriz içinde çok daha yıkıcı sonuçlar veriyor.

Hepimiz aynı yeryüzünde yaşıyoruz.

Hem dünya nüfusu artıyor, hem modernleşme ile talep artıyor. Sadece talep artmıyor. Talep çeşitleniyor… Bu aynı zamanda kalite ve standart yaklaşımlarını da çeşitlendiriyor.

Tarımda yeni alanlar gündeme geliyor. İyi tarım uygulamaları, organik tarım projeleri devreye giriyor.

Üretim ve verimlilik atbaşı ele alınıyor.

Üretim fazlası ürünler tartışma konusu oluyor, alternatif tarım araştırılıyor. 

İklim değişikliği ve biyoçeşitliliğin kaybı bu gündemi izliyor.

Tarım küresel kriz döneminde alternatif sektörler yaratıyor. Dünya finans çevreleri tarıma yöneliyor. 
Tarıma yönelen finansçılar tarımı bilmiyor. 

Bu yüzden önümüzdeki günlerde bir kriz daha bizi tehdit ediyor. Zaten kıt olan kaynakların yanlış kullanımı, tarımsal işletmeleri, toprak ve su kaynaklarını yanlış yönlendirilen finansmanla birlikte sıkıntıya sokabilir.

Burada finans çevrelerini uyarmak istiyorum. 

Bankaları da…

Tarım elbette kriz dönemlerinin kurtarıcı sektörü olabilir. Tarım sıkıntı içindeki para piyasasını doğru istikametlere yöneltebilir. Ama tarımsal bilgi birikimimizi hesaba katmadan tarımın gerçek sahibi ve sorumlularıyla çok yakın teşriki mesai yapmadan bu alternatif sektörün kurtarıcı argümanlarının itici güç olması mümkün değildir. 

Buradaki ince nüansları hesaba katmak gerekir.

Son olarak bu gıda gününde meselenin temelde iki boyutu olduğunu belirtmek istiyorum:

Küresel boyut.

Yerel-ülkesel boyut kriz dönemlerinde küresel olarak birincil amaç “AÇLIKLA MÜCADELE”dir. Her yıl silahlanmaya ayrılan paranın sadece binde biri açlıkla mücadeleye ayrılsa yeryüzünde hiçbir canlı aç kalmayacak…

Uluslararası camia bunu bildiği halde on yıl önce ortaya konan hedeflerden hangisine ulaşıldı?

Bilakis daha da uzaklaşıldı. On yıl önce literatür 800 bin civarında açlık sınırı altında insan olduğunu ve bunun yarı yarıya indirilmesinin hedeflendiğini ilan ederken bugün aç insan sayısı bir milyarı aşmıştır. 

Açlıkla mücadelede acı gerçek şudur. Kaynaklar yetersiz değil, kaynağa erişmede ve paylaşımında sorun vardır. 

O halde hedef bu problemin ortadan kaldırılması ve kaynaklara erişmedeki engellerin bertaraf edilmesidir. Paylaşımdaki haksızlığın giderilmesidir. “Bir yanda oburluk öbür yanda açlık” sloganının ortadan kaldırılmasıdır.

Kriz dönemlerinde gıda güvenliğinin sağlanması için küresel boyutta ikinci önemli yaklaşım bilginin paylaşılmasıdır. Ve ardından eylem planında ortak çalışma prensibinin yerleştirilmesidir.

Türkiye AB sürecini iyi yönetmelidir, boş vermemelidir. Zira 50 yılı aşkındır uyum politikalarının karşılığının mutlaka alınması gerekmektedir. Bu millî bir politikadır. İki mahkemeye değiştirilemez.

Havza projeleri yeniden gözden geçirilip su ve toprak kaynaklarının muhafazası ve geliştirilmesi gibi esasa müteallik dev bir proje ile entegre edilmelidir.

Su kaynakları enterkonnekte bir sisteme kavuşturulmalı, elektrik gibi bedeli alınabilir ve yönetilebilir bir sisteme kavuşturulmalıdır. Su artık bir kıt kaynaktır ve bu kıt kaynaklar yönetimi geliştirilmelidir.

Ortadoğu’da bir su barışı tesisi için behemahal organizasyonlar ve çalıştaylar tertip edilmelidir. 
Tarım sanayi entegrasyonu kurulmalı, ürünlerin işleme oranları artırılmalı, Pazar payları genişletilmelidir.  

Tarım reel ekonominin can damarıdır. Salt üç adet kağıt ekonomisi ile iktisadi düzenlerin ihya olduğu görülmemiştir. Tarıma yönelme çarpık kapitalistleşme hırçınlıklarından vareste olarak değerlendirilmeli ve millet değerlerine uygun bir ekonomi politik inşa edilmelidir.

Ekonomi politiği olmayan fikirlerin kapitalizmin savrukluğunda heba olmaları içten bile değildir.

Bin yıllık terkibin içinden süzülen iktisadi politikanın bunları hatırlatmaması nasıl imkânsızsa, asrın idrakine söylettirilecek İslam’ın da herhalde kapitalizme sonsuz geçit bahşetmesi imkânsızdır.

Mâziden:

Fatih sadrazama talimat verir: “Sefer-i Hümayun hazırlansın!” Sadrazam sorar: “Sefer-i Hümayun nireyedür padişahım?” El Cevap: “sakalımdan bir tek kılın bilmesi halinde bütün sakalımı kazırım.”
Demek ki devlet; hazırlığını, önemli projesini, bırakın tüm dünya kamuoyu ile paylaşmayı, ulu orta öyle herkesle de paylaşmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi