Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Yenihaber olmak!

Yenihaber olmak!

Tatilde miydim? Evet epeydir yazmıyorum. Sağda solda görünmüyorum. Kısacası, münzeviyim. Fakat tatil de neyin nesi?

Müslümanın tatili musalla taşında başlar! Durmak yok; yola devam. Elbette istikameti şaşırmadan...

Bizim gibi kalem işçileri kolay kolay vazife başına çağrılmaz. İhtiyaçtan yapılan çağrıların bir sebebi olmalı. Bize deniyor ki, “cephede boşluk var, kalemini al gel!”

Buna elbette cevabımız her zaman “evet!” olmuştur.

Yazarlık maceramızın 28 Şubat’ta başımıza açtıklarını genç okuyucular pek hatırlamayabilir. Fakat cümlenin malûmu ki, gözümüzü budaktan, sözümüzü dudaktan esirgemedik. Hakkın hatırını her türlü hatırdan üstün tuttuk. Gerektiğinde “selamünaleyküm kör kadı” dedik!

Dedik te ne oldu? Yargılamalar, ağır tazminat cezaları...Bir sürü azgın beslemenin bitmez tükenmez saldırıları...

Yılmadık. Tatlısu gazetecisi hiç bir zaman olmadık, sudan sabundan uzak durmadık; hatta yetmediğinde sentetik temizlik mazlemeleri ile de haşır neşir olduk! Madem ki vazifeye davet ediliyoruz, “Vahdet zamanı” deyip besmeleyi çekiyoruz.

Nereden başlayalım?

O kadar çok mevzu var ki, hepsi birbirinden âcil. Önce “vahdet”in öneminden, hayır ehemmiyetinden başlayalım. Biz büyük Âkif’in meşhur kahramanının adını taşıyoruz. Madem ki “Âsım”ız o “vahdet şairi”nin bazı mısralarını hatırlatalım; hafıza tazelemesi yapalım. Süleymaniye Kürsüsünde’den başlayalım:

Vecde gel; vahdete dal, âlem-i kesretten uzak...

Yalınız Sâni’i gör; san’atı, masnû’u bırak!

Hakkın Sesleri’nden:

Yine hicran ile çılgınlığım üstümde bugün…

Bana vahdet gibi bir yâr-ı müsâid lâzım!

Artık ey yolcu bırak…Ben yalnız, ağlıyayım.

Fatih Kürsüsünde’den

-Peki nedir? Biraz îzâh edilse, çok eksik!

-Zavallı milleti vahdet-cüdâ eden “ikilik”
...

Sizin felâketiniz: Târumâr olan “vahdet”.
….

Demek ki birliği te’mîn edince kurtuluruz.

O halde vahdete hâil ne varsa çiğneyiniz.

Bu ayrılık da neden? Bir değil mi her şeyiniz?

Hatıralar’dan:
O îman ittihâd isterdi bizden, vahdet isterdi...
….
Nedense, vahdet-i İslâm’ı târumâr edeli,
Büyük tanındı, mukaddes bilindi zulmün eli!
...
O vahdet işte bütün ihtişâmınızdaki sır,
...

Ezelde kaynaşan ervâha ayrılık var mı?

Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı?

Âsım’dan

Ver bütün kudreti kanûna ki vahdet yürüsün…

Yoksa millet değil ancak dağınık bir sürüsün…

Gölgeler’den

"Şu vahdet târumâr olsun!" deyip saldırma İslâm'a;
Uzaklaşsan da îmandan, cemâ'atten uzaklaşma.
...
Sen! Ben! desin efrâd, aradan vahdeti kaldır;

Milletler için işte kıyâmet o zamandır.
....
Yekpâre kesilmiş tutulan gâye için de,
Vahdetten eser yok bir avuç halkın içinde!
post üstüne hem kavgaların hepsi nihâyet;
Hâlâ mı boğuşmak? Bu ne gaflet, ne rezâlet!
...
Ne haybettir ki: Vahdetgâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!

Evet, Mehmed Âkif “vahdet şairi”. Müslümanların, milletin birliği için, vatanın bütünlüğü için ömrünü verdi. Son kitabında bir şiirinin başlığı: Vahdet.

Birlik için, vahdet için, ittihad için sözümüzü sakınmayacağız, kalemimizi seferber edeceğiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Asım Yenihaber Arşivi