Cihangir İşbilir

Cihangir İşbilir

İslamofobiklere ne ceza vermeli?

İslamofobiklere ne ceza vermeli?

11 Eylül olaylarından sonra Müslümanlar ‘ne oldukları’ndan ziyade ‘ne olmadıkları’nı anlatmak zorunda kaldılar. Bu reaksiyoner psikoloji biraz zayıflamıştı ki 2014 yılı boyunca IŞİD faktörü ve özellikle Avrupa’da tırmanan İslamofobik yayın ve eylemler dünyayı yeniden 11 Eylül’ün buhranlı cinnet ortamına sürükledi. Bir kez daha Müslüman dünya ‘savunma’ pozisyonu aldı. Bunda tescilli İslam karşıtlarının payı olduğu kadar, kendi evine bir türlü çeki düzen veremeyen ve gayrımüslimlere ‘doğru İslam’ı küresel çapta anlatabilecek mekanizmalar geliştiremeyen İslam Dünyası’nın payı oldukça fazla. Şöyle bir etrafınıza bakın, ne böyle bir kurum ne de bunu dert edinen bir kesim var bir süredir. Ayrımcılıkla ve İslamofobi ile mücadele için alınan inisiyatifler bile çok zayıflamış durumda bugün. Merkezi Türkiye’de bulunan IRCICA’nın ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu sahada ses getirecek hiç bir çalışması yok desek yanlış olmaz. Ayrımcılığa ve İslamofobik saldırılara maruz kalan Müslümanların haklarını savunacak ve bu konuda raporlar hazırlayacak güçlü bir insan hakları kurumumuz bile yok. Hâl böyle olunca meydanı boş bulan provokatörler birer birer bugünlerde sahne alıyor! Hatta PEGİDAörneğinde görüldüğü gibi bu sefer biraz daha örgütlü bir hâl almış durumda İslam karşıtlığı…   

TÜRK VE İSLAM KORKUSU YENİ DEĞİL

‘İslamofobi’ kavramı köken, kullanım ve ifade ettiği mana açısından pek doğru olmasa da medya ve akademyanın ‘desteği’yle İslam karşıtlığını ifade eden çerçeve bir kelimeye dönüştü. İslamofobi köken itibariyle yeni değil. Konuyla ilgili özellikle 11 Eylül’den sonra birçok çalışma yapıldı, sempozyumlar düzenlendi ve raporlar yazıldı. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Özlem Kumrular “Türk Korkusu” ve “İslam Korkusu” isimli iki kitap yayınladı ve özellikle Türk ve İslam kelimelerinin tarihte nasıl özdeşleştiğini ve İslam ve Türk algısını hangi faktörlerin etkilediğini analiz etti. John L. Espostio gibi insaflı entelektüeller İslamofobi ile ilgili bir çok araştırma ve kitaba imza attılar. Ama İslam karşıtlığının ve bunun bir sonucu olan İslamofobi’nin kitleselleşmesi daha çok medya ve edebiyat sektörünün eliyle oluyor. Amerika ve Avrupa’nın hızla İslamlaştığı üzerine kurulu, gerçeği yansıtmayan demografik ‘analiz’ler de bu korkuyu besliyor… Yazılı ve görsel medya ve film sektörü ise her fırsatta olumsuz ‘İslam imajı’nı kafalara adeta kazıyor!   

TÜRKİYE HÂLÂ  İSLAMOFOBİ’NİN ANAVATANI

Türkiye bu konuda çok mu iyi durumda peki? Maalesef hayır! Öyle derin ve karanlık bir İslam karşıtlığı var ki hâlâ Türkiye’de, bırakın seküler kesimleri kendini ‘muhafazakâr’ diye tanımlayanlar bile korkularını İslamî sembollerden uzak durarak bastırmaya çalışıyorlar. ‘Modernlik’ ve ‘çağdaşlık’ gibi kavramları ‘sekülerlik’, ‘dünyevilik’ olarak ezberleyen bu çevreler sözgelimi çarşaf ve sarık gibi kıyafet tercihlerini ‘öcü’ gibi görürler. Onlara göre çarşaflı bir kadın veya sakallı, sarıklı bir erkek hiç bir zaman modern, entelektüel veya çağdaş olamaz! En son bir firmanın çarşaflı kadınlara hakaret eden takvim yayını ve sonra ‘özrü kabahatinden büyük’ ifadesini doğrular şekilde özür dileyen tavrıyla konu gündeme geldi.Aydın Ünal’ın twitterdaki ifadesiyle, “Çarşaflı diye bir hanımefendiyi tahkir nefret suçudur. Her nefret suçundan sonra pişkince mütedeyyinleri cahillikle suçlamak ayrıca faşizmdir.”

Peki bu nefret suçlarının karşılığı ne? 

Ne ceza verilmeli bu cüretkâr post-modern ırkçılara? 

Yarın devam edelim…  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cihangir İşbilir Arşivi