Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Eğitimin açmazı: süreç mi, sonuç mu?

Eğitimin açmazı: süreç mi, sonuç mu?

Bilgi üretimi ve bilgiyle donanma, bir süreç işidir. Zamana yayılmış, insan algısına ve anlama gücüne göre düzenlenmiş bilgiler, öğrenilip özümsendiğinde, kalıcı bilgi haline dönüşür.  İnsanlık, binlerce yıl, bilgi ile ilişkisini bu şekilde düzenledi ve binlerce yıl sınav sopası derdiyle karnına buruntular girmedi… 

Son yıllarda, dünyada nasıl olduğunu bilmiyorum ama Türkiye’de, bilgi edinme, süreç odaklı değil, sonuç odaklı hâle geldi.

Sanki koca koca okullar, üniversiteler, gençlere, sadece ölçülüp değerlendirilmek üzere bilgi yükleme merkezlerine dönüştü (sanki benzin istasyonu gibi mübarek, arabayı yanaştır; depoyu doldur; çek git). İşin kötü tarafı, o kurumların başlarındakilere ve “idealist öğreticiler”e sorulduğunda, hemen cevapları hazır: “İyi de, çocuğun öğrenip öğrenmediğini nasıl kontrol edeceğiz?”

Mantığa bak!...

Bırak!... Kontrol etme!... Kontrol etmek için değil, özümsetmek için öğret!..

Amaç bilgiyi öğretmek mi, öğrenilip öğrenilmediğini kontrol etmek mi? 

Sistem, şu anda tepeden tırnağa “ölçme değerlendirmelik bilgi yükleme” sistemine dönüşmüş vaziyette. “Bu bilgiyi öğreneceksin ve sınavda hesap vereceksin!... Öğrenmezsen seni sınav sopası ile döverim!...” diyen bir zihniyet var. 

Neredeyse, her aşamada öğrenci “Bu bilgi sınavda nasıl sorulur?” şeklinde bir zihin işleyişiyle hareket ediyor ve o bilginin kendisini hayata değil, sınava hazırlamak için uydurulmuş bir “zor geçit” olduğunu zannediyor. Bilgi, sınavda verilen cevap kadar var; sorulmuyorsa ve cevap da verilmiyorsa, (yani ölçülüp değerlendirilmiyorsa) o bilgi,  bilgi değildir. (Modernist-pozitivist ideolojinin gelip tıkandığı nokta burasıdır işte.)

Bilgiye, sürecin bir parçası olarak bakmayan öğrenci “Bilgiyi boş ver; bana diploma lazım.” çizgisine gelmiş durumdadır. 

Okunması istenen  makale veya kitabı, sınav sorusu olarak gören ve sınavda soru çıkmadığında da “Ne yani?... Onca sayfayı boşuna mı okuduk?” diyen bir öğrenci profiliyle karşı karşıyayız.

Öğrenci, anlatılan derslerin, verilen bilgilerin onları hayata değil, sınava hazırladığını zannediyor ve sınav bittiğinde, sınavda başarmak amacıyla öğrenilip özümsenmeyen o bilgiler de gidiyor. 

Öğrenci, 11 yıl zorunlu eğitim-öğretime tâbi tutulsun ve her aşamada sınav sopasıyla dövülsün ve ondan sonra da üniversiteye sokulup bilgi üretmesi istensin. Olacak şey mi bu Allah aşkına? Merak etmeyin üniversitelerde de hocalar ellerinde sınav sopası, “Bir dersten öğrenciyi, bir yarıyılda en az 4 defa (mazeret sınavı dâhil.) dövelim. İki yarıyılda bu 8 sopa demektir.” diye el ovuşturuyorlar.

 (Gülmeyin!... “Sınıfın yüzde seksenini döktüm” diyen döküntüler var üniversitelerde.) 

Ne yapmalı etmeliyiz, öğrencileri, sınava değil hayata hazırlamak üzere okullara tıktığımızı anlamalıyız. Sınav endeksli, yani, sonuç endeksli değil, süreç endeksli, 11 yıl boyunca ve üstüne bir de üniversitede, sınavda başarılı olan insan yerine, insani gelişmişlik indeksini yükseltmiş, donandığı bilgilerle kendisine ve hayatına yön verebilen insanlar yetiştirmeliyiz.

Millî Eğitim Bakanlığında bu işleri halletmek zor. Ey YÖK, duy sesimizi ve hiç olmazsa üniversite öğrencilerini sonuç odaklı değil, süreç odaklı şekilde yetiştirmek üzere tedbirler al ve düzenlemeler yap!... 

Üf beee!... Yazdım rahatladım!... (Gerçi sınavı sopa olarak kullanan hoca ve sistem yürürlükte oldukça ve sınavı başarmayı, hayatın tek başarısı olarak gören öğrenciler olduğu sürece ben böyle çoook yazı yazarım.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi