M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Müslümanların mâcerası

Müslümanların mâcerası

MÜSLÜMANLAR yakın tarihte bu memlekette çok acılar çektiler.  Dine ve imana hizmet etmekten başka suçu olmayan nice hocalar, şeyhler, dindarlar idam edildi, zindanlarda çürütüldü, sürgünlerde çile çekti. Çok ezildik, çok zulme mâruz kaldık. On yıllar boyunca Türk Ceza Kanunun 163’üncü maddesinin kurbanı oldu nicemiz.

Şeyh Muzaffer Efendiyi  27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Sultanahmet Cezaevine atmışlardı.

Merhumun ağzından dinlemiştim. Bir kısım Nurcuları da hapse atmışlar, daha önce  iyice dövmüşler. Ayaklarının üzerine basamıyorlarmış. Zavallılar kötürümler gibi yerde sürünerek abdest alıp namaz kılıyorlarmış.

İnançları yüzünden asılarak öldürülenler… Dövülenler… Sürgüne gönderilenler… Çoluk çocuğu perişan edilenler…

Allah biz Müslümanların yüzüne güldü, son yirmi otuz  yıl içinde biraz nefes aldık ama  bu sefer de, evvelce mücahitlik taslayan, sonra müteahhit olan birilerinin oyununa geldik.

Önceleri bozuktur, fasittir dediğimiz kötü düzenin  haram ve zehirli rantlarına saldırdı bizden görünen birtakım  sahtekarlar.

Gerektiği gibi uyanık olamadık. Düşmanlarımız bizi böldü, birbirinden kopuk bin parçaya ayırdı.

İslamî kesimin içine salınan bir sürü casus, ajan, provokatör, yönlendirici;  kardeş ve birlik olmaları gereken mü’minlerin bir kısmını birbirine düşman etti. Ümmet birliği gitti, İslam Protestanlığı denilen acayip bir mozaik ortaya çıktı.

Kafirler, münafıklar, müfsitler İslamı ortadan kaldıramayınca, kendilerine zarar vermeyecek light ve ılımlı  yeni bir İslam türetmeye karar verdiler. İçimizden bazı hainler bu işte taşeron olmayı kabul etti.

Bir camianın içine haram girmeye görsün, mânevî yangınlarla yanar tutuşur, yine mânevî zelzelelerle çöker  yıkılır harap olur.

Eski nesiller tecrübeliydi, birikimliydi. Yenilerde o tecrübe ve birikim yok.  Kafirler ve münafıklar Müslümanların arasına lüks, israf, aşırı tüketim, aşırı konfor mikroplarını saçtılar.  Müslümanların bir kısmını holigan, militan, fanatik yaptılar.

İslamın iki kere iki eder dört temel gerçeklerinden biri, Allah katında tek hak, geçerli, makbul dinin İslam olduğu inancı idi. Birileri bu inancı sarsıp kaldırmak, onun yerine, bir değil, üç ibrahimî hak din vardır, üçünün mensupları ehl-i necat ve ehl-i Cennettir bâtıl inancını  koymaya çalıştı.

Hükümleri Kıyamete kadar baki  olan üç yüz küsur muhkem ayetin bugün hükümden kalkmış olduğunu iddia eden tarihselcilik sapık mezhebi, Ehl-i Sünnetin yerine geçirilmek istendi.

Yakın tarihte bunca acılar çekmiş olan Sünnî Müslümanlar, yeterli sayıda ehliyetli ve liyakatli çocuklarını askerî okullara gönderip subay yetiştirmedi… Yine öğretmenliği de hor gördüler…

Müslüman halkın bir kısmı namazı yitirdi ve şehvetlerine uydu. 

Ümmet birliği yok… Mü’minlerin biat ve itaat edeceği râşid bir İmam-ı Kebir yok… Müslüman çocuklarını yetiştirecek, Kur’ana ve Sünnete dayalı eğitim veren İslam mektepleri yok… Karz-ı hasen bankaları yok… Yazılı kültür ve medeniyet yok…

Bu ne maceradır!..
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi