D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Devlet yeniden mi kuruluyor?

Devlet yeniden mi kuruluyor?

Bir devlet arması üzerinde konuşuluyor. Devlet başkanlarının karşılanmasında yeni teşrifat unsurları devreye giriyor. Devletle özdeşleştirilmiş mekânların yerine geçecek yeni ve daha görkemli, fakat halkın da serbestçe faydalanabileceği yapılar ve alanlar ihtiva eden bir yönetim merkezi oluşturuluyor...

Bunlar esasen kafa karıştırıcı işler. Nitekim kafalar karışık... 

Osmanlı’nın vardı, Cumhuriyet’in bir arması yok. Bunu 1993’te Kazakistan’da fark etmiştik. Kazakistan bağımsız olduktan sonra bayrakla birlikte bir devlet armasına da sahip olmuştu. Mavi zemin üzerinde güneş, kanatlarını açmış bir bürkit (kartal) ve uçkurluğun yanındaki koç boynuzu motiflerinden oluşan şerit. Armada ise, kanatlı atlar ve “şanrak” denilen birliği temsil eden çadır tepeliği dikkati çeker. 

Elbette esas olan bayraktır, fakat armanın da kullanılacağı yerler vardır. Nitekim devletlerarası ilişkilerde bu fark edilir. 

Osmanlı Devleti’nin yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulurken semboller üzerinde bir tereddüt yok gibidir. Bayrak devamın en önemli sembolü idi. Millî Marş da değiştirilmedi. Zaten o marş Millî Mücadele sırasında TBMM tarafından kabul edilmişti. Bu devamlılık unsurlarının Cumhuriyet’ten sonra yöneticiler tarafından çok da canı gönülden benimsendiği söylenemez. Atatürk’ün farklı bayrak ve marş tasavvurlarından söz edilir. Bunlar uygulamaya dönüştürülmemiş veya dönüştürülememiştir. Mesela akim kalmış bir millî marş yarışması daha Cumhuriyet’ten bir yıl sonra, 1924’te açılmıştır. 

Yani en temel millî sembollerin dahi halkın şiddetli tepkisinden çekinildiği için zarureten sürdürüldüğü söylenebilir. 

Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’ten sonra İstiklâl Marşı şairinin varlığından rahatsız olduğunu tahmin etmek güç değildir. Âkif’i, daha Millî Mücadele’nin başlangıcında, hareketin manevî cephesini kuvvetlendirecek şahsiyet olarak “İslâm şairi” sıfatıyla Ankara’ya dâvet etmiştir. Mehmed Âkif’in “İslâm şairi” olarak ihtilaflı bölgelerde, isyan mıntakalarından, cephe gerisinde ve cephede tesiri hissedilmiştir. Dergisi “Sebilürreşad ceride-i islâmiyesi” bu yüzden Meclis bütçesinden basılıp dağıtılmıştır. Âkif İslâm şairi sıfatıyla Burdur meb’usu yapıldığı gibi, İstiklâl Marşı yazmak için de seçilmiş bir isimdir...

Mustafa Kemal Paşa’nın zamanın meşhur ve kendi anlayışına yakın şair ve yazarlarını değil de, Mehmed Âkif’i dâveti tamamen pragmatiktir. Millî Mücadele başlangıçta güçlü bir dinî muhtevaya oturtulmuştur. Ona kalsa idi ve elbette yaşasa idi Tevfik Fikret’i seçmesi beklenirdi. (19 ağustos 1915’te vefat etmiştir, bu sene 100. Yıldönümü)

Atatürk’ün Tevfik Fikret muhabbeti ve Mehmed Âkif rahatsızlığı o zaman üniversite öğrencisi olanların hatıralarına yansımıştır: “O sıra Mehmed Âkif yeni ölmüş, kendisine resmî merasim yapılamamış, bu yüzden gençlik bazı hareketlerde bulunmuştu.”

“Atatürk toplantıya gelir gelmez etrafı gençlerle çevrildi. Büyük Önder’in sinirli bir hâli vardı. Kensini dinleyenlere hitaben söze şöyle başladı: Ben gençliğe kırgınım. Biz güya İstiklâl Marşı şairine lâzım olduğu kadar hürmet göstermemişiz. Sorarım size, Mehmed Âkif bu memlekete ne kazandırmıştır? Mehmet Âkif, bizim inkılâplarımızın düşmanı idi. Evet, İstiklâl Marşı’nı yazdı. Ama onu bir ümmet düşüncesi ile yazdı. Türk milleti düşüncesi ile yazmadı. Eğer hakikaten Türk milletinin istiklâlini düşünseydi, Rum malı olan fesi başından çıkarmamak için Mısır’ı gidip esareti tercih etmezdi.”

“Halbuki biz bu memleketi, muasır medeniyet seviyesine çıkarmak gayesiyle onu bütün geriliklerden kurtarmak için çırpınıyoruz. Gençler, sorarım size, bu milletin ve memleketin şan ve şerefi ile medenî dünya milletleri arasında yaşayabilmesi için lâzım gelen her şeyi yazan, düşünen ve hayatını bu uğurda feda eden kimdir?”

Gençler Abdülhak Hamid, Namık Kemal ve Ziya Gökalp isimlerini sayarlar, Paşa hepsine “hayır” cevabı verir. Kendine has rumeli şivesi ile “Fikret be çocuklar, Fikret be çocuklar, Fikret be çocuklar”der. (Varlık, 15 Aralık 1967) Cumhuriyet maarifi, eğitim sistemi Fikret’ten hiza tutarak düzenlenmiştir. Gençlik için model karakter Tevfik Fikret’in oğlu “Halûk”dur. Babasının Türkiye’de dinden kaçırdığı oğlu, orta öretim için gittiği İngiltere’den Hıristiyan (proteston) olarak dönmüştür. Bu irtidat, 1940’larda Haluk’un ABD’de papaz olmasına kadar halktan saklanmıştır. 

Cumhuriyet Milli Mücadele’nin düşünce zemininde sürdürülse idi, ne kökleriyle, ne sembollerle ve ne de sembol isimlerle bir meselesi olmazdı. Mehmed Âkif de tıpkı Millî Mücadele döneminde olduğu gibi baş üstünde tutulur, maarif Âsım modeli üzerinde tanzim edilir, halk-aydın, halk-yönetim çatışmasının zararları ortadan kaldırılır ve hâlâ üstesinden gelinemeyen derin meşruiyet krizi yaşanmazdı.  

Bugün Türkiye Millî Mücadele’nin fikir zemininde kendini ifade etmeye çalışıyor. Değerlerle barışmak, sembolleri yerle yerine oturtmak bu yüzden günümüzün meselesi oluyor. (Bu konuya devam edeceğiz)

Sembolller, teşrifat şekilleri, rejimle özdeşleşmiş meanların önemini kaybetmesi...

Akif-T. Fikret

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi