Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Cenaze diplomasisi

Cenaze diplomasisi

2005 yılından beri Suudi Arabistan’ı yöneten 91 yaşındaki Kral Abdullah ileri yaşı ve solunum yetmezliğinden müteessir olarak vefat etti. 1991 yılından beri Suudi Arabistan bölgeyle birlikte çok çalkantılı günler yaşadı, yıllar geçirdi.  Soğuk Savaşın son yıllarında OPEC’teki kotasını aşarak yaptığı petrol üretimiyle ve arzıyla birlikte fiyatların düşmesine neden oldu. Bu da SSCB’nin Afganistan’da yürüttüğü işgal ve savaş giderlerini karşılamasını zora sokmuştur.  Ardından SSCB çorap söküğü gibi lime lime dağılmıştır. Kısaca SSCB’nin yıkılmasında birkaç temel faktör bulunuyor. Bunlardan birisi Afgan cihadı, ikincisi Polonya’daki Katolik Kilisesi destekli Dayanışma Sendikasının faaliyetleridir. Üçüncüsü de petrol fiyatlarının düşürülmesinin Sovyet ekonomisine getirdiği mali yıkımdır. SSCB ekonomisinin dibe vurmasıyla birlikte bütün alanlarda çöküşe geçmiştir. 1991 yılı final yılı olmuş ve terk-i silah ederek tarih sahnesinden çekilmiştir. Bunda görüldüğü gibi Suudi Arabistan’ın büyük katkısı var.  Bununla birlikte yine aynı yıl baba Bush liderliğinde ABD Saddam’ın Kuveyt’i işgali bahanesiyle birlikte Körfez’e çöreklenmiştir.  Bu görünürde Suudi Arabistan’ı koruma olsa da içeriden öldürücü bir darbe olmuştur.  11 Eylül’ün bir mukaddimesi olmuştur. Bu süreç  Suudi Arabistan’ın katkılarıyla ilerlese bile İran’ın ekmeğine yağ sürmüştür. Körfez ülkelerinin bila kaydı şart Saddam düşmanlığı İran’la ilgili çekincelerini gölgelemiş ve onları can evinden vurmuştur.  Körfez ülkeleri bir uçtan ötekisine savrulmuştur.  1991 yılından itibaren de Amerikan müdahaleleri İran’ın yayılmacılığının önünü ardına kadar açmıştır.

ABD’nin Körfez’deki varlığı bu ülkeler için kapana dönüşmüştür. Arap Baharı ile birlikte Sünni devinim ve hareketten endişe eden Batılı ülkeler, Körfez krallıklarıyla bir de onlara ilaveten İran ile birlikte bu baharı gömmeye yeltenmiştir. Bölgede Şii yayılmacılığına dayanan İran SSCB’ye benzetilmektedir.  Rusya ve SSCB Batı’nın rafızısı iken, tarihi vetirede İran, güncel olarak da Humeyni devrimi İslam dünyasının rafızısıdır. İslam dünyasının bütününe karşı Batı’nın potansiyel müttefikidir. İran iyi inyetli, saf kitleler karşısında gerçek kimliğini gizleyerek İslam dünyasında yayılmacılıkta epey mesafe kat etmiştir.  Suudi Arabistan ise İran yayılmacılığına karşı eski yöntemle mukabele etmek istemiştir.  Yeniden petrol silahına başvurmuş,  arzın artmasıyla birlikte petrol fiyatları düşme seyrine geçmiş bu suretle zaten ambargo nedeniyle belini doğrultamayan İran ekonomik olarak tıkanma noktasına gelmiştir. Bununla birlikte her zaman eski yöntem yeni terkip nedeniyle aynı sonucu vermeyebilir.  İran da buna mukabil satranç tahtasındaki piyonlarından olan Husileri sonuna kadar oyuna sürmüştür. En azından bazı yorumlar bu yönde. Petrol fiyatlarının düşmesi hem Putin hem de Ali Hameney’in politikalarını zorlamaktadır. Lakin Suudi Arabistan’ın şanssızlığı düşmanlarından ziyade dostlarındadır.   Dostları da düşmanlarına çalışmaktadır. Sözgelimi hem Yemen’de hem de Suriye’de ABD Suudi Arabistan’ın tercihinin dışında İran’la ortak hale gelmiştir. Fiilen ABD İran yayılmacılığının hizmetindedir. Lakin bu hain müttefike karşı Riyad’ın eli kolu bağlı, manevra alanı kapalıdır.

Suudi Arabistan’ı en fazla üzen küresel müttefikinin ikircikleri veya oyun bozanlığından ziyade yerel  müttefiklerinin kalleşliğidir. Suriye’deki eski gözlemcilerden Enver Malik, Suudi Arabistan’ın eski protégé  yahi himayegerdesi olan Ali Abdullah Salih tarafından arkadan hançerlendiğini  ifade etmiştir.  Velinimetine ihanet etmiştir. Bu belgelerle tescillenmiş bir gerçektir.  İstifa eden geçici Cumhurbaşkanı Hadi taraftarlarınca sızdırılan bir tape, Husi ileri gelenleriyle Salih arasında Hadi’ye yönelik entrikaları nazara vermektedir.  Kısaca,  Suudi Arabistan’ı eski adamı Husilerle ittifak içindedir ve onları kullanarak yeniden Yemen’in başına geçmeyi planlamaktadır. En azından oğlu Ahmet’i yerine geçirmeyi tasarlamaktadır.  Salih’in intikam dolu bu planı Yemen’in Husilerin eline düşmesine vesile olmuştur. Suud yağmurdan kaçarken doluya; İhvan’dan kaçarken Husilere tutulmuştur.  Daha kestirmeden söyleyecek olursak,  açıktan Suud müttefiki olan Salih gizliden İran müttefiki çıkmıştır.  Ya da kin ve intikam duyguları, heva ve hevesi kural tanımadığı gibi müttefik de tanımıyor. Bu nedenle Kral Abdullah’ın cenazesine katılma teklifi Suudlular tarafından geri çevrilmiştir. Geçtiğimiz günlerde Mübarek dönemi adamlarından Mustafa Faki, Suudi Arabistan’ın Mısır’ın katkı ve desteğiyle Yemen’e müdahale edebileceğini söylemiştir. Suudi Arabistan yeni kırmızı çizgi veya ricat hattı olarak Me’rib kabilelerini belirlemiş bulunuyor. Katar gibi ülkeler de Yemen’deki doğru stratejisinin Husilere karşı Me’rib kabilelerini destek olduğu görüşünü benimsiyorlar. 

 Ali Abdullah Salih örneğinde olduğu gibi yeni ve yerel müttefikler Riyad’ın başını ağrıtmaya devam edebilir.  Husi ve İran tehlikesine karşı Pakistan ve Mısır’ın Suudi Arabistan’ı korumayı taahhüt ettikleri belirtiliyor. Lakin Suudi Arabistan’a yakın olan gazetecilerden  Cemal Sultan Davos’ta eğlenmeyi cenazeye katılmaya tercih eden Sisi’nin neden cenazeye katılmadığını merak ediyor. Erdoğan gibi liderlerin bile gezilerini yarıda kestiklerini hatırlatan Cemal Sultan Sisi’nin en muhtaç dönemde velinimetinin cenazesine nasıl iştirak etmediğini sorguluyor. Haklıdır da.   

Bunun cevabı şu olmalıdır:

Karaktersiz müttefikler her an düşman safına geçebilir. Suudi Arabistan’ın hadiselerden alacağı ders bu olmalıdır.  Kendi gücüne dayanmayan hiçbir güç ayakta kalamaz. Sadece şantaj unsuru haline gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi