Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Göç

Göç

Tarih boyunca ne zaman büyük bir göç hadisesi yaşanmışsa mutlaka ardı sıra büyük travmalar, ekonomik ve sosyal çöküşler hatta müthiş yıkımlar meydana gelmiştir. Medeniyet yıkımları bile…

Bazen de göç tersi bir işlev görür ve medeniyet getirir. Asurlu tüccarların Anadolu’ya yazıyı getirmesi ve ardında Hitit Medeniyetinin inşası böylesi müspet bir olaydır mesela. Karumlar, warbatumlar, bugünün namuslu tüccarlarını bile hayran bırakacak mevzuat sağlamlığıyla Anadolu’da bugün bile izlerini, maddi antropolojik izlerini kastetmiyorum, manevi izlerini bulabileceğimiz kültürel miras bırakmıştır. 

Envai çeşit ekmek yapımı yanında fırıncılar mevzuatı o kadar sağlamdır ki, fırıncı banyo yapmadan kendisini ve fırınını tam manasıyla temizlemeden ekmek yapımına girişemez.

Ekmek o kadar ruhani bir şeydir ki kırpıntısı bile yerde duramaz. Mübarektir. Anadolu’da ekmeğe hürmet bu kadar kadim bir tarihten geliyor olamaz mı?

Fakat göçlerin yıkıcı etkisi daha çoktur. Güneyden Arami göçü Urartu medeniyetini ortadan kaldırmıştır. Hunlar bir hareket ektiler Avrupa’ya bütün Avrupa kavimleri yerinden oynadı. Roma çöktü.

Ur medeniyetinin çöküşü ilk oluşu bakımından önemli. Zağros dağlarının eteklerinde ve Filistin’de kurulan ilk medeniyet tarım devrimini gerçekleştiren çiftçi halkların ürünüydü. İngilizler dolmen denen üç taşı(hani şu Asteriks’in sırtındaki taş) bir araya getirip vahşi hayvanlardan korunaklarda yaşıyorlarsa, evi bilmiyorlarsa aynı çağlarda Ortadoğu halkları geniş ve büyük malikane gibi atelyesi deposu, silosu içinde evlerde büyük aileler halinde yaşıyorlardı. Kanalizasyonu olan nehir kıyısı kentlere sahiptiler. Ur Ricle’nin yanında müthiş bir medeniyetti. 

Yıkımı bir eski metinde şiir gibi anlatılır:

“Açlık su gibi sardı kenti dinmek bilmiyor

Bu açlık halkın yüzünü buruşturur kaslarını çarpıtır

Halkı sanki suya batmış gibi soluk alamıyor

Ur içinde ölüm var, dışında ölüm

..

Ur’da düşman bizi bastırdı ah tükendik

Killer çömlekler parçalandı.”

Komşu ülkenin bereketini kıskanan ve tarım devrimini gerçekleştirememiş saldırgan halkların saldırısı. Bazen de tarımı bilse de nadası bilmiyor. Yahut ikileme üçleme sürümlerden habersiz. Bu yüzden toprak yoruluyor ve üç beş yıl verim veren toprak sonunda çoraklaşıyor. Terk etmek zorunda kalıyor insanlar…

Savaşlar da büyük göçlerin sebebi elbet.

Zap suyunu aşıp geçen Aramiler Suriye’den ve Irak’tan girdiler Anadolu’ya büyük kalabalıklarla. Geç Hitit de çöktü Urartu da…

Fakat asıl yıkıcı göç Kimmerlerin göçüydü. M.Ö. 710 yılında acımasız bozkır kökenli savaşçı bu halk Anadolu’yu tamamen değiştirdi. Kimmerleri İskitler takip etti. 

Bugün örtülü, yarı açık, soğuk, ılıman, postmodern bir savaş yaşanıyor. Soğuk savaş döneminin argümanları hem var hem yok. Hem bu savaş tamamen yeni ve savaş planını yapan bile akıbetini bilmiyor ama bir şeyler umduğu açık; hem de tamamen gerici ve kadimde kalmış ayrımları işaret ediyor. Din savaşı gibi ama bu sanki yeni bir tapınakçı işi gibi. 

Türkiye pivot ülkeydi. Bunu otuz yıl önce de yazdık. Hedef ülke haline ne zaman gelecekti? 

Belki bir Ortadoğu planlamasında ya öncül kılınıp şaşkınlığa itilecek ve sonra başına ne çoraplar örüldüğünü anlayacak; ya da önce başına çoraplar örülüp sonra ittifak edilerek yükseltilecek ama her iki durumda da karşı bir medeniyet tasavvurunun ürünü olacağından edilgen olmamız kaçınılmaz olacak. 

Bugün bir göç ama büyük bir göç dalgası ile karşı karşıyayız ki, henüz elli bin iken bile tahmin edilmeyen durum bu. Madem bugün 2 milyona yaklaşıyor o zaman 7 milyonu bulması da tahmin edilebilir mi ki?

Türkiye belki bir iki milyonu geleneksel misafirperverliğini zorlayarak tahammül sınırlarının içinde tutabilir.

Ama hiçbir ülke 7 milyon göçü kaldıramaz. Bu hem demografik yapıyı bozar, hem de ülkenin kimliğini. Böylece ülkenin adıyla birlikte her şey değişir. 

Ne mi olur?

Uluslar arası göçmen kampı… Yani bu tablodan bir ümmet tasavvuru çıkmaz. Toplumsal şizofreni, etnisite vurgusu artış gösterdiği gibi her yerelde de büyük iç çatışmalar baş gösterir. 

Aslında bana göre bu hayırlı bir işti. İşaret etmiştim. Kilis’teki ilk kampı gazeteci arkadaşlarla gezdiğimizde o zamanki valiye de söyledim. TOKİ harika bir konteyner kent kurmuş. Atatürk Mahallesi Cumhuriyet Mahallesi Mehmet Akif Mahallesi … Okullar hatta kreşler… Ama belliydi bunun elli binde kalmayacağı. Belliydi bunun kampların sınırlarını aşıp handiyse bütün şehirleri kuşatacağı. Kontrol edilemez bir tehdit algısına döndü mesele. Devlet aklı farkında olmayabilir ama sivil toplum hatta iktidara oy veren insanlar artık bunu tehdit olarak algılıyorlar. Tehdit algısına bir güvenlik stratejisi icap etmez mi? Elbette ensar ve muhacirun söylemi doğru bir söylem, başka da çare yok. Ama eğer yetmezse efendimize de bühtan etmiş olacağız. 

Hayırlı demem şundan.

Kilis Türkiye’nin değil mi? Edirne de Türkiye’nin. Niçin kampı Edirne’ye kurmadık? Kursaydık ve her gece üç beş bin mülteci Avrupa’ya girseydi işte o zaman konseyde sorumluluk bilinci ortaya çıkar, işte o zaman belki de elimizdeki bu müthiş koz yüzünden AB üyelik dahil her kalemi yeniden tartışmaya açardı. Biz de 5 küsur milyar harcadık diye çırpınmazdık. Tamam, 100 milyon harca, ama bu fazla. Her ülke için fazla. 

Özal zamanında beş yüz bin peşmergeyi kucakladık. Aynı yıl beş bin peşmerge İtalya’ya gemiyle gitti de İtalyanlar onları denize döktü. Avrupa üç yıl yıldır haksız yere elde ettiği refah düzeyini kimseyle paylaşmak istemez.

Elini taşın altına sokması için şok gerekir. 

Bu yüzden anladılar ve bize geçen yıl Türkiye’deki adı “kolay vize anlaşması” olan ve bir takım tüccarları sevindiren (iş adamları daha kolay gideceklermiş Avrupa’ya) bu anlaşmanın ya Avrupa’daki adı ne: Göçmen İade anlaşması… Avrupa’ya göçmen gidenler kaynak ülkeye iade edilir. Ora nere? Türkiye?

Eğer kampı Edirne’de kursaydık bu anlaşma yerine “buyurun gelin biz ettik siz etmeyin, nekadar Avro istiyorsunuz”, “Avro sizin olsun”, “peki o zaman borçlarınızı silelim”, “borç yiğidin kamçısıdır”. “Ya…?” “Bizi üye yapacaksınız.”

İşte o zaman uyum yasalarının palavraları dışında gerçek bir kozu elimize geçirdiğimiz için üyelik kapısı açılacak. Üye olan bir ülke de göçmen kampı olmaktan kurtulacaktır. AB üyesi bir ülkede siz bugün yaşadığımız yapay sorunları yaşayacağımızı düşünüyor musunuz? Kürt sorunu dahil.. Kim AB üyesi ülkede hır çıkarabilir ki? Ne gerek var?­­

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi