Cemal Nar

Cemal Nar

Kahraman Domur Hocam

Kahraman Domur Hocam

Bu yazı yıllar önce yayınlandı ve bir kenara kondu idi. Yazmakta olduğumuz konu artık yayınlamayı gerektirince, dosyasından alarak önünüze koymak istedim. Şehirden uzakta, kendi köyünde ve internetsiz yaşadığı için bunları yazdığımdan belki hemen haberi olmayacak, ama eninde sonunda er ya da geç duyacaktır. İnşallah bana kızmaz.

Böyle bir durum her zaman yaşanan olaylardandı. Benim hayatta tanıdığım, sevdiğim ve hayran kaldığım dostlarımdan birisi de çok sevgili Domur Hocamdı. Ona “Dombur Hocam” da denilir. “Hangisi doğru?” dedim bir gün. “İkisi de doğru. Çünkü ikisini de diyorlar. Ama aslı “Domur” olmalı Allahu alem” demişti.

Evet, Kahramanmaraş’ın Kızılseki köyünde “Domur Hoca” namında bir yiğit yaşar. Asıl adı Mehmet Çınar olan bu muhterem zatı adıyla çok kimse bilmez. Fakat “Dombur Hoca” derseniz çok meşhurdur, görmese de memleketin çoğu lakabını duymuştur.

Çocukluk ve gençliğinde ilimden habersiz yetişen bu çelik gibi delikanlı, evlendikten ve çor çocuğa karıştıktan sonra ilim aşkına düşer, Dereboğazı’nda rahmetli Dussuz Hoca’da biraz okuduktan sonra Kahramanmaraş’a gider. Orada Süleyman Efendinin talebelerinden biraz okursa da tatmin olamaz ve kaçak yollardan mayınlı arazileri geçerek  soluğu Suriye’de alır. Bir müddet oralarda gayr-ı resmi okullarda okur ve özel hocalardan ders alır ama şartlar onu yaşatmaz orada.

Memleketine dönünce yine medrese arar ve tavsiye üzerine Erzurum’a gider, bir zaman da orada ilim tahsil eder. Ne yazık ki fakirliğe kendisi seve seve katlansa da, aile hayatını koruyamıyacağını anlar ve memleketine mecburen kesin dönüş yapar. Yokluk ve yoksulluk doyasıya ilim tahsiline imkan vermez ve gelir köyüne, bildiklerini öğretmeye başlar. Aynı zamanda köyünün imamı olur.

İmamlık bahanedir. Esas amacı isteyenlere Arapça üstünden ilim okutmaktır. Okutmağa başladığı hücre yetmez. Büyük bir Kur’an Kursu yaptırmak ister. İşe koyulur. Gün gelir Ramazan ayında harç yapar, eliyle duvar örer. Elinin altındaki yardımcısı yeri gelir hanımıdır. Bunu gören ve samimiyetine inanan köylüler, hatta çevre köyler ve şehir, binasını bitirir hocanın.

Kurs tanınır ve öğrenciyle dolar taşar. Yatılılara analık yapar hocanın fedakar hanımı, gurbet acısıyla ağlayanları teselli eder, aşçılık yapar onlara. Yapamayanların çamaşırını yıkar. Hoca da gece gündüz insanüstü bir gayretle okutur öğrencilerini.

Şehirden duyanlar, hoca istemediği halde, yani haber vermediği halde, erzak ve para getirirler. Hoca makbuz kesmek ister, ama onlar istemez. Hocaya güvenmektedirler. Ama o yine de köyden birisinin adına makbuzu keser ve verir adamların ellerine. Böylece güven kazanan Hocanın Kursunun bütün ihtiyaçları, hiç istemeye gerek kalmadan karşılanır.

Öyle olaylar anlatmaktadır ki Hoca Efendi, duyanlar hayretler içinde kalır. Her daraldığında, bunaldığında bazen gece yarısı kapısı çalınır ve uzak yerlerden yiyecek ve para yardımları gelir.
Ama bir şey vardır; her erzak ve para getiren, “hocam, bunu Kur’an Kursuna harcayın” der. Der, ama hiç düşünmez hocanın evinde durumlar acaba nasıldır?  

Kursa gelenlere elini sürmeyen Hoca Efendi aslında büyük maddi sıkıntıların içinde çırpınıyordur fakat kimsenin bu durumdan haberi yoktur. İnsan tıpkı göz gibidir, çok yakını göremez genellikle.

Hoca Efendinin horantası kalabalıktır, misafiri hamdolsun boldur, üstelik şehirde okuyan, -tahdis-i nimet için söylüyorum- hamdolsun sadece iki tanesi benim öğrencim olan yavruları da vardır, okutmakla meşgul olduğu için aylık maaşından başka geliri de yoktur. Kursa bol bol yardım getirenlerin aklına hiç şu düşünceler düşmüyordur: “Yahu bu Hoca Efendi bir maaşla bu kadar horantayı nasıl geçindiriyor, çocuklarını şehirde nasıl okutuyor? Bu kadar ziyarete ve sohbete gelen misafirleri, öğrenci velilerini nasıl ağırlıyor?”

Evet, bu kadar horantanın üstüne bir kaç horanta daha sayılan bu kadar misafirlerini; kimisi namını duyup da tanışmak,  görüşmek, bilişmek için, kimisi tekrar ziyaret edip sohbet etmek, faydalanmak için, kimisi ders almak için, kimisi müşkilini sormak ve fetva almak için gelen bu kadar misafirlerini bu hoca efendi ne ile ağırlamaktadır? Burası köydür, şehirde bir mahalle değil ki, gelenler yemek yemeden kalksın gitsinler ve karınlarını evlerinde veya lokantada doyursunlar? Mecburen Hoca Efendinin evinde bu ihtiyaçlarını gidereceklerdir!

Kurs yiyecek ve içecekle dolar, çocukların bir sorunu yoktur, ama hocanın evinde çuvallar boştur ve Hoca Efendi borç içinde yüzmektedir. Kursun parasına dokunmaz. Dokunamaz ki? O, bu işleri geçimine alet ederek lüks ve israf içinde yaşayan nicelerinden çok farklı bir insandır. O, “vema es’elüküm min ecrin/ Ben sizden bir ücret istemiyorum” geleneğinden gelen bir ihlas ve samimiyet kahramanıdır.

Amma…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi