Cihangir İşbilir

Cihangir İşbilir

İnce/yumuşak güç kaybı

İnce/yumuşak güç kaybı

İçinden geçtiğimiz sıradışı süreç bir yandan arınmaya, sorgulamaya ve silkelenmeye vesile olsa da diğer yandan ciddi örselenmeler ve savrulmalar yaşadığımız muhakkak. Bu muhasebe ve inşâ dönemini en az hasarla atlatmak ve tarihi ıskalamamak için kuvvetli tedbirler almak ve mevcutla iktifâ etmeyen, kabına sığmayan, siyasi gündeme takılmayan ve cihanşümûl düşünebilen, hür ve yeni aktörler çıkarmak şart… 

Hemen herkesin ‘siyaset sahası’ için ve siyaset içinde çalıştığı bir zeminde sivil kalmak, sivil bir bakış açısına sahip olmak ve sivil bir nazarla faaliyetler yapmak neredeyse imkânsız. Hele de bir tür ‘seferberlik’ gibi görülen hatta tarihi bir kırılma olarak değerlendirilen son birkaç yıldır Türkiye’de ve bölgemizde yaşanan hadiseler düşünülecek olursa hareket kabiliyetleri oldukça sınırlanıyor. Eskilerin tabiriyle hareket olmayınca da bereket olmuyor… 

Bu süreçte, her hareketinize, her söyleminize ve her projenize başka anlamlar yüklenebiliyor mesela. Vehim, vesvese, şüphe had safhada. Gerçek ve sanal alemde kol gezen kifayetsiz ve muhteris ‘yol kesici eşkıyalar’ durumdan vazife çıkarıp ona buna sataşıyorlar; kulp takıyorlar, yaftalıyorlar…  

Kelimenin tam anlamıyla bir ‘fitne’ durumu yaşıyoruz aslında. Koşanın durmasında, duranın oturmasında ve her ne olursa olsun konuşmamasında fayda olan bir dönem… 

Fitne dönemleri bir tür ‘içe doğru’ büyüme vakitleridir. Kapasite artırma, şartlar müsait olduğunda çok uzak hedeflere ‘ok’ atmak için ‘yay’ı germe zamanlarıdır. Ama aynı zamanda bu dönemler tarihin ıskalanma riskini içinde taşır. 

En çok da dış politika için durum böyledir. Adı üstünde ‘dış’ politika ‘sinik’ olmayı, içe kapanmayı ve ihmali kaldırmaz. Hâriciye, çok sofistike araçlarla ve sürekliliği olan çalışmalarla dinamik, proaktif ve güçlü olabilir ancak.

Sadece siyasi aktörlerin yurt dışı seyahatlerinden ibaret görüyorsanız dış politikayı hâlâ eski Türkiye’desiniz demektir. Oysa günümüzde dış politikayı devletten başka pekçok kurum da etkiliyor. Ön açıyor yahut araçlarını oluşturuyor. Karar alma mekanizmalarına etki ediyor yahut resmi kanallarla açılamayacak bir çok kanalı açıp, siyasetin nüfuz edemeyeceği kılcal damarlara nüfuz edip paha biçilmez bir ilişki ağı örüyor. Mühim olan bu faaliyetlerin nasıl bir motivasyonla ve kim adına yapıldığı… 

Bizim bu kapasitemiz ve gücümüz dünyada çok az millete nasip olacak büyüklükte ve derinlikte... Bunun böyle olduğunu bilmek önemli olmakla birlikte bu gücü kullanmak için uygun zemini oluşturmak, bu gücün aktörlerini iyi tanımak, nasıl bir gündeme sahip olduklarının farkında olmak gerekiyor. 

Benim ‘Hariciye’nin Yeni Aktörleri’ diye tabir ettiğim TİKA, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüleri, THY, Anadolu Ajansı, Kızılay, AFAD, Diyanet Vakfı gibi kurumlarla birlikte belediyeler, üniversiteler, MÜSİAD gibi iş dünyası temsiclilerinin kurduğu dernekler, sendikalar, insani yardım kuruluşları, Rabia Platformu gibi küresel ölçekli çalışmalar yapan çatı teşkilatlar Türkiye’nin ince/yumuşak güç kapasitesini temsil ediyor. Bu kurumların kamuya ait olan ve profesyonel çalışanlarını ayırarak diğerlerinin son dönemdeki çalışmalarına dikkatle baktığınızda ‘dış dünya’dan çok iç gündemle daha çok meşgul olduklarını göreceksiniz. Bir de şimdi seçim dönemine girilince neredeyse mesailer tamamen içe dönük olmaya başladı. İşte işaret etmek istediğim ‘tehlike’ tam da bu. 

Yaşadığımız ince/yumuşak güç kaybını telafi etmek çok zor. Onun için bu hassas dönemde siyasete heveslenen sivil aktörler çok da sempatik gelmiyor bana.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cihangir İşbilir Arşivi