Faruk Köse

Faruk Köse

Erdoğan’dan ABD’ye vanminut...

Erdoğan’dan ABD’ye vanminut...

Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na karşı çıkışla literatüre giren “vanminut”u; “söylem” değil, “tutum” olarak anlamlandırmak lazım. Nitekim bu tutum, tarihe “vanminut tutumu” olarak geçecek.

Nasıl ifade edildiğine, hangi söz dizimi kullanıldığına bakılmaksızın, benzer tüm durumlar için “vanminut tutumu”ndan söz edilebilir. Neydi “vanminut tutumu”?

Genel olarak haksızlıklara, adaletsizliklere, devlet terörüne, insan kıyımına, ırkçı/faşist baskı ve zulme karşı “bir dakika” ya da “hele dur bakalım” demek ve karşı çıkmaktı.

Özel olarak ise, müslümanlara karşı yapılan katliamlara, kıyımlara, hak ihlallerine, topyekün veya kısmi saldırılara, cana kasta ve mal talanına vs. “bir dakika” demekti, “dur bakalım orada” karşı çıkışıydı.

Aslında bugün için “vanminut tutumu”, bence bu “özel anlam” üzerinden değer bulmuş ve küresel söylem ve tutum halini almıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meksika’da yaptığı basın toplantısında ABD’de öldürülen 3 müslüman için ABD yönetimine karşı söylediklerini, işte bu “vanminut tutumu” kapsamında değerlendirmek lazım. Sırf müslüman oldukları için öldürülen bu 3 genç için, “İslam düşmanlığı”nın dalga dalga yayıldığı bir dünyada Obama yönetiminin herhangi bir açıklama dahi yapmamış olmasına dayanamayan Erdoğan, şunları söyleme gereği hissetti:

“....Üç müslüman’ın öldürülmesi noktasında, özellikle Başkan Obama’nın, Sayın Kerry’nin, Biden’ın şu ana kadar hiç bir açıklama yapmamış olması çok manidardır.... Üç kardeş evlerinde öldürülüyor ve o ülkenin sorumlusu olan Başkan, onlarla ilgili bir açıklama yapmıyor. Ben, Sayın Obama’ya sesleniyorum, ‘neredesin Başkan’ diyorum. Dışişleri Bakanına, Biden’e sesleniyorum, ‘neredesiniz’ diyorum. Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Çünkü halk size oylarını verirken ‘benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın’ diye veriyor. Eğer siz, bu tür bir olay karşısında sessiz kalırsanız, dünya da size her zaman sessiz kalacaktır.”

Erdoğan’ın bu sözleri üzerine ABD Dışişleri Bakanlığı mesajın alındığını gösteren bir açıklama yaptı. Açıklamaya dikkat ediniz: “Kimse Dışişleri Bakanı’nın (John Kerry) ve bu binadakilerin bu haberleri görüp, ailelerin ve toplumun neler hissettiğine dair ne kadar insan olduğunu sorgulamasın.”

Yani, meselenin aslında her şeyden önce bir “insanlık” meselesi olduğunu anladıkları görülüyor. “Bizim insaniyetimizi sorgulamayın, biz iyi insanlarız” demeye getiriliyor.

Ancak, her ne kadar ABD Dışişleri böyle bir açıklama yapsa da, o ana kadar susan ABD Başkanı Barack Obama da konuya dair bizzat açıklama yapma gereğini hissetti. Obama, “ABD’de hiç kimse, kim olduğu, görünüşü veya ibadet şekli nedeniyle hedef alınmamalı” dedi. Böylece, aslında daha güçlü bir vurgu yapması gerekirken, konuyu “diplomatik bir ifade”yle geçiştirdi, sadece “temenni”sinden söz etti. Aslanda bu, “ABD yönetiminin ciddiyetsizliği”ni de gösteriyordu. Obama’nın bu ciddiyetsizliğini, az önceki sözünün ardından söylediği “hepimiz tek bir Amerikan ailesiyiz” sloganı da kurtarmaya yetmiyordu.

Şimdi bu durum karşısında, Erdoğan’a muhalif olanlar dahil herkese düşen neydi?

Sırf “Erdoğan dedi” diye yan yatıp çamura batmak mıydı? “Sen önce kendi ülkende öldürülenlere bak” diye asıl meseleden uzaklaşmak mıydı? Erdoğan’ın bu çıkışını “seçim yatırımı” olarak görmek, “yandaşları gaza getirmek” için söylendiğini iddia etmek miydi? “Obama’ya laf sokarsın, ama sonra taviz üstüne taviz verirsin” türünden suçlamalarda bulunmak mıydı? Ya da herhangi bir gerekçe ileri sürerek, ama aslında sırf “Erdoğan muhalifliği”nden ötürü “doğru bir duruş”u sulandırmaya, bulandırmaya, anlamını kaydırmaya çalışmak mıydı?

Yoksa... Bu “duruş”u destekleyerek, “küresel bir diplomasi formu”na büründürerek, “genel kabul görmüş bir dik duruş” ve “hakikati haykırış” olarak tasvir ederek arkasında durmak, sahiplenmek, “söylemde kalmayıp gereken eylemlerin de yapılması için katkıda bulunmak” mıydı?

Bu köşede, bütün tepkilere, yanlış anlamalara, kastımın dışında yorumlamalara rağmen, her zaman vurguladığım husus şudur: Körükörüne muhalefet de, körükörüne yandaşlık da sağlıklı bir kişilik vasfı değildir.

Erdoğan’a muhalif olabilirsiniz; ama “İslam düşmanlığı”nın böylesine yayıldığı, “sırf müslüman olduklarından dolayı insanların saldırıya uğradığı bir dünya”da, Erdoğan’ın doğru bir tutumunu gördüğünüzde karşı çıkmanın, desteklememenin, anlamını saptırmanın adı “muhalif” olmak değil, “körü körüne düşmanlık”tan başka bir şey değildir. Erdoğan dedi diye, “müslümanların yaşama hakkını koruyan bir tutum”a muhalefet, “katillere yandaş olma”nın ötesinde bir anlam ifade edebilir mi?

Hakikat kimde olursa olsun, o hakikati sahiplenmektir erdem.

Erdoğan’ın ABD’ye “vanminut çıkışı”, mutabık ya da muhalif, herkesin desteklemesi gereken bir çıkıştır. Konuyu “politik veya başka türden bir çekişme”yle karıştırmamak lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Faruk Köse Arşivi